onedio
Devrim Erbil: Renklerin ve Halıların Destansı Yolculuğu
Bir kitap ve sergiden söz etmek istiyotum. Modern sanatın duayeni ve ülkemizin eşsiz sanatçılarından biri olan Devrim Erbil, Şekerrenk kitabıyla sanatsal mirasını geleceğe taşıyor. Erbil’in halı resimlerde konusundaki sanatsal kariyerini ve eşsiz bakış açısını yansıtan 'Şekerrenk' sergisi de “Devrim Erbil Halılarının” en geniş koleksiyonu olarak göze çarpıyor.
Bir Varmış, Bir Yokmuş…
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde,vaktiyle bir ülke varmış.Kuzeyi orman, güneyi zeytinlik,doğusu dağ, batısı denizmiş.Yükseklerinde dağ esintisi,alçaklarında kekik kokarmış.Bir yanında yayla serinliği,öbür yanında bozkır sıcağı varmış.İklimi çeşit çeşit,toprağı her mevsime hazırlıklıymış.Denizi tuzlu,toprağı bereketli,insanı ise hem sabırlı hem cesurmuş.Sert rüzgârda eğilir ama kırılmaz,gönlüne dokunana kapısını açarmış.Nezaket, köy kahvesinden meclise kadar taşınır, cesaret, sessizliğin içinden anlaşılırmış. Yoldan geçen selâmla durdurulur, sofra eksikse bir tabak daha konurmuş.
Selda Soku: Gündelik Yaşamın Poetik Yorumu
Sanat, insanlığın varoluşundan bu yana ruhun en derin dehlizlerinden süzülüp gelen, zamanın ve mekânın ötesine uzanan bir yankıdır. Her fırça darbesi, her kilim ilmeği, her notanın tınlayışı, görünmeyenin ardındaki hakikati fısıldayan birer sırdır. Bu kadim ve esrarengiz yolculukta, Selda Soku adında bir sanatçı, tuvallerinde insan ruhunun karmaşık labirentlerini, toplumsal gözlemlerini ve varoluşsal çelişkilerini figürlerin diliyle dile getiriyor. Onun sanatı, masumiyetin çocuksu fısıltılarıyla yetişkin dünyasının keskin gerçeklerini aynı potada eritirken, renklerin gizemli dansıyla duygusal bir senfoniye dönüşüyor. Bu röportajda, Soku'nun sanatının katmanlarını aralayacak, renk paletindeki felsefeyi, kompozisyonlarındaki sessizliği ve yaratım sürecindeki içsel yolculuğunu keşfedeceğiz. Her bir eserinde yaşamın ta kendisini sorgulayan, düşündüren ve dönüştüren bir sanatçının dünyasına davetlisiniz.
Akıntıya Karşı Yüzen Bir Sanatçı: Nurten Balaban'ın Özgün Yolu
Sanatın derinliklerinde kaybolan fırça darbelerinin, renklerin ve sembollerin peşine düşüyoruz. Nurten Balaban, eserlerinde kadın figürlerini sadece bir tema olarak kullanmakla kalmıyor, aynı zamanda evrensel duyguların ve kolektif bir hafızanın taşıyıcısı olarak konumlandırıyor. Onun tuvalinde can bulan her kadın, Anadolu'nun köklü kültürüyle modern ve masalsı imgeleri bir araya getirerek zamansız bir hikâye fısıldıyor. Renklerin coşkulu dansı, narın bereketi, kuşların özgürlüğü ve horozun cesaretiyle bezenmiş bu eserler, izleyicide sıcak ve samimi duygular uyandırıyor. Sanatçı, bu özel dünyasında izleyiciyi kendi içsel yolculuğuna davet ederken, aynı zamanda sanatın ruhu onarma gücüne de işaret ediyor. Nurten Balaban, bir ressamdan öte, tuvaliyle sessiz hikayeler anlatan bir hikâye anlatıcısı mıdır? Her bir eseri, izleyenin kendi içsel dünyasında yankı bulan, derin birer fısıltıdır. 'Bir resim bin söze bedeldir' Balaban'ın eserleri de anonim bu sözü doğrularcasına, kelimelerin ötesinde, ruhlarımıza dokunan anlamlar taşıyor. Şimdi, Nurten Balaban'ın renkler arasındaki büyülü yolculuğuna daha yakından bakalım.
Dilşan Balkancı’nın Sanatında Metafizik Arayış ve İçsel Çatışmaların İzleri
Sanat, en saf haliyle bir çığlıktır. Bazen renklerle, bazen çizgilerle dışarı vuran; bazen sessizce sızlayan, bazen gürültüyle patlayan bir içsel manifesto... Dilşan Balkancı'nın eserleri de tam olarak bu çığlığın yankılarını taşır: fırçasının ucunda şekillenen her detay, ruhunun derinliklerinden süzülen bir itiraf, bir arayış, bazen de bir isyandır.Bu metin, yalnızca bir ressamın teknik becerisini ya da estetik tercihlerini incelemekle kalmaz; tuvalin ötesine geçerek, sanatçının iç dünyasında saklı kalmış labirentlere ışık tutmayı amaçlar. Çünkü gerçek sanat, izleyiciyi pasif bir gözlemci olmaktan çıkarıp onu bir 'ruh ortağı'na dönüştürür. Balkancı'nın tabloları da tam olarak bunu yapar: bize sadece bakmamızı değil, hissetmemizi, sorgulamamızı ve en önemlisi, kendimizi yeniden keşfetmemizi fısıldar.Bu yazı boyunca, onun eserlerindeki renklerin psikolojik kodlarını çözecek, figürlerin ardındaki varoluşsal mesajları dinleyecek ve kompozisyonlara sinmiş felsefi alt metinleri deşifre edeceğiz. Çünkü her büyük sanat eseri, ancak bu derinlikle temas ettiğinde anlam kazanır.Şimdi, hazır mısınız? Gelin, Dilşan Balkancı'nın fırçasından dökülen bu renkli labirentte, birlikte kaybolalım...Bir ressamın eserleri, yalnızca teknik becerisini değil, ruhunun katmanlarını da ele verir. Dilşan Balkancı’nın çalışmaları ise bu anlamda bir 'içsel arkeoloji' niteliği taşır. Her tablo, bilinçaltının kazı alanından çıkarılmış gibidir. Renkler ve formlar, sanatçının psikolojik ve felsefi sorgulamalarını dışavururken, izleyiciyi de bu derin kazıya ortak eder.
Devrim Erbil: Renklerin ve Halıların Destansı Yolculuğu
Bir kitap ve sergiden söz etmek istiyotum. Modern sanatın duayeni ve ülkemizin eşsiz sanatçılarından biri olan Devrim Erbil, Şekerrenk kitabıyla sanatsal mirasını geleceğe taşıyor. Erbil’in halı resimlerde konusundaki sanatsal kariyerini ve eşsiz bakış açısını yansıtan 'Şekerrenk' sergisi de “Devrim Erbil Halılarının” en geniş koleksiyonu olarak göze çarpıyor.
Bir Varmış, Bir Yokmuş…
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde,vaktiyle bir ülke varmış.Kuzeyi orman, güneyi zeytinlik,doğusu dağ, batısı denizmiş.Yükseklerinde dağ esintisi,alçaklarında kekik kokarmış.Bir yanında yayla serinliği,öbür yanında bozkır sıcağı varmış.İklimi çeşit çeşit,toprağı her mevsime hazırlıklıymış.Denizi tuzlu,toprağı bereketli,insanı ise hem sabırlı hem cesurmuş.Sert rüzgârda eğilir ama kırılmaz,gönlüne dokunana kapısını açarmış.Nezaket, köy kahvesinden meclise kadar taşınır, cesaret, sessizliğin içinden anlaşılırmış. Yoldan geçen selâmla durdurulur, sofra eksikse bir tabak daha konurmuş.
Reklam
Beethoven Gerçekte Nasıl Görünüyor? Bilim İnsanları, Ünlü Bestecinin Yüzünü Dijital Olarak Yeniden Oluşturdu
Ludwig van Beethoven’ın ölümünden yaklaşık iki yüzyıl sonra bilim insanları ünlü bestecinin gerçek yüzünü dijital olarak yeniden oluşturdu. 19. yüzyıla ait kafatası görselleri, doku kalınlığı verileri ve yapay zeka destekli modelleme teknikleriyle hazırlanan bu çalışma Beethoven’ın tarihi portrelerdeki sert ifadesini doğrular nitelikte!İşte detaylar...
Şekerrenk: Özel Bir Kitap, Koleksiyon ve Bir Sanat Mirasının Zamana Dokunan İplikleri!
etiket
Dünyanın en önemli halı ressamı Devrim Erbil'in evrensel dehası, “şekerrenk” ile ölümsüzleşiyor!Türk Çağdaş Resim sanatının yaşayan efsanesi Devrim Erbil'in halı eserlerini içeren, Prof.Dr. Uğur Batı tarafından yazılan Şekerrenk: “Devrim Erbil Halıları ve Namütenahi Bir Derinlik” kitabı yayımlandı.  Devrim Erbil’in dünya çapındaki halı resimleri (tapestry) kitabı onun sanatsal mirasının yeni bir boyut kazanmasını sağlarken, sanatseverlere Erbil’in eserlerine dair derinlemesine bir perspektif sunacak. Bu kapsamda Balıkesir’deki Devrim Erbil Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde yine Uğur Batı’nın küratörlüğünde “Şekerrenk” sergisi sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Dünya resminin usta isimlerinden olan Devrim Erbil’in eserlerinden ilham alınarak tasarlanan müze alanında sanatçının en sevdiği tema olan “çizgisel kent dokusu” halı eserleri ile ön plana çıkarıldı.
Reklam
Devrim Erbil Halılarında Anadolu Folkloru: Belleğin Dansı ve Renklerin Fısıltısı
etiket
Devrim Erbil halılarına bakarken, zihnimde eski bir türkü başlar çalmaya. O türkü, Anadolu'nun derinliklerinden, yüzyılların yorgunluğunu sırtlamış halı tezgahlarından gelir gibi… Her ilmeği bir hatıra, her rengi bir duygu, her deseni bir masal fısıldar sanki. İşte o an sorarım kendime: Bellek ve halı ilişkisi nasıl bir düğümdür acaba? Ve bu düğümü Anadolu üzerinden okusak, bir folklor masalına dönüşür mü? Mesela Devrim Erbil neyi hatırlar? Onun halıları neyi hatırlar? Ona bakan, gözleriyle ve ruhuyla o halılara dokunan insan, ne hatırlar?
Zamanın Şiiri, Mekânın Geometrisi: Fraktalların Ruhu ve 30° Doğu Meridyeni’nde Kocaeli
etiket
Matematik, evrenin altyapısını kuran görünmez mimardır; sanat ise bu yapının duygularla yeniden inşa edilmiş halidir. Bu iki disiplinin nadir de olsa aynı titreşimde buluştuğu noktalar vardır ve işte o noktalar, hem zihni hem kalbi eş zamanlı olarak harekete geçirir. Akın Ekici’nin '30° Doğu Meridyeni: Bir Zaman Fraktalı' adlı sergisi, tam da bu nadir rastlanan buluşmanın bir örneği olarak, matematiksel düşünceyle sanatsal sezginin birbiriyle nasıl dans edebileceğini gösteriyor. Ekinci’nin bu sergisi, fraktal estetiği Kocaeli'nin sosyokültürel dokusuyla harmanlayarak, kenti yalnızca bir mekân değil, zamanın içinde titreşen bir ruh haline getiriyor. Ekici'nin eserlerinde Kocaeli'nin silüeti, iç içe geçmiş sayısız küçük Kocaeli'den oluşur. Saat Kulesi'nin çizgileri, Keltepe'nin eğrileri, Körfez'in dalgaları—hepsi birbirini yankılayan fraktal döngüler halinde karşımıza çıkar. Bu, yalnızca bir resim tekniği değil, aynı zamanda zamanın ve mekânın matematiksel bir metaforudur.
Reklam
Sonsuzun Gölgesinde: Fraktalın Matematiksel Derinliği Üzerine
etiket
Eukleides’ten bu yana düzlemde çizilen her doğru, her nokta, her üçgen, biçimin ve düzenin açık ve seçilebilir niyetini temsil ederken; 20. yüzyılın ikinci yarısı, formun sadece düzgün, ölçülebilir ve kapalı şekillerden ibaret olmadığını, hatta kaotik görünen doğanın bile içinde yineleyen bir düzen taşıdığını keşfettiğimiz bir çağ oldu. İşte tam da bu noktada, klasik geometrinin dışına taşarak, sonsuzlukla sınırlı bir dünya arasında salınan, hem kaosun içinde hem düzenin kıyısında bir gerçeklik katmanıyla tanıştık: Fraktal Geometri.
Akın Ekici'nin Resminde Kocaeli
etiket
Bazen şehirler anlatılmaz, gösterilir. Akın Ekici spatulasıyla tam da bunu yapıyor. Üstelik bunu yaparken de ezberleri bozuyor. Kocaeli, benim için bir Anadolu şehrine giderken içinden geçtiğim, Körfez’in ışıkları görününce eve az kaldı diye sevindiğim bir yerken, Akın Ekici’nin “30° DOĞU MERİDYENİ KOCAELİ” sergisi için hazırladığı resimler ve sevgili dostum Uğur Batı’nın sergi odağında kaleme aldığı 30° 0′ D Kocaeli Şehrengîz “O, Gökyüzü Elidir! En Saf Şeklinde Kendini Gördüğün Şehirdir Kocaeli” adlı kitap üzerinden Kocaeli’yle yeniden ve bu defa daha farklı, daha kalbi bir yerden bağlandım.
Uğur Batı Küratörlüğünde Eşsiz Bir Akın Ekici Sergisi
etiket
Türkiye’de Zaman Kocaeli’de Başlar!Uluslararası ortak saat kullanımı amacıyla ortak bir başlangıç belirlenerek (Greenwich) oluşturulmuş. Bunun içindeki on beş boylam, güneş önünden bir saatte geçişi esas alınarak on beş boylam aralıkla çizilen saat dilimleridir. Bir ülke on beş boylam aralıklarından hangisi içerisinde yer alıyorsa o boylamın saatini ulusal saati olarak kullanır. Türkiye'de 2016 yılına kadar kışın ikinci saat dilimi olan (GMT+2) İzmit'ten geçen 30° Doğu meridyeni saatlerini ayarlanırken yazın ise gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla Iğdır'dan geçen 45°D boylamına (üçüncü saat dilimi) saatlerini ayarlanmaktaydı. Türkiye'de saatler kış döneminde başlangıç meridyeninden 2 saat, yazın 3 saat ilerdeydi. Yaz saatinde Iğdır'da, kış saatindeyse İzmit'te güneşin doğuş ve batış saatleri coğrafya sorularında sabit olarak hesaplanır. Ancak 2016 yılında kış saati uygulamasının kaldırılmasıyla tüm yıl için üçüncü saat dilimi olan GMT+3 (Iğdır) Türkiye'nin ulusal saatidir. Bir ülke içinde meridyenlerden herhangi birinin yerel saatinin ülke sınırları içinde kullanılmasına ulusal saat (ortak) saat denir. (Kaynakça)30° Doğu Meridyeni, Kocaeli’den ve diğer bazı illerden geçer ve uzun yıllar için Türkiye için zamanın başlangıcı oldu. Onun antimeridyeni olan 150° Batı Meridyeniyle birlikte tam bir meridyen dairesi oluşturur; zamanı kusursuz bir döngüye dönüştürürdü. Tarafımızca zamanın fraktal yapısı olarak kabul edilen bu merdiyen üzerine oluşturduğumuz felsefede zamanın kendisini tekrar eden bir döngü, bir sarmal olduğunu kabullendik. Her sabah, her gece... devam eder. Nihayetinde her şey Kocaeli’nde başladı uzun yıllar içinde ve tekrardan Kocaeli’de bitti. Kendisini tekrar eden bir nevi zaman döngüsünü işaret eder bu. Bir sarmaldır bu. Türkiye, Kocaeli'e her gün bir kere uğradı! Her sabah her şey Kocaeli'de başladı! Kocaeli’de bitti.Türkiye, her gün bir kez Kocaeli’ye uğrardı!Her sabah, her şey Kocaeli’nde başlar, Kocaeli’nde biterdi.Kocaeli: Hayatın başladığı yerdi.Gelmişin, geçmişin ve gelecek olanın…
Reklam
Kainat'ın İmzası Ressam Akın Ekici'nin Tablolarında
etiket
Nedir bu “Kainat’ın imzası”? Detaylara başlamadan önce gelin birlikte ressam Akın Ekici’yi biraz tanıyalım.Akın Ekici, ressam Prof. Devrim Erbil’in öneri ve değerlendirmeleri doğrultusunda Türk resim sanatında kendi yolunu çizmiş, gelenekseli çağdaşla harmanlayan ve bu sentezle özgün bir sanatsal ifade geliştiren kıymetli bir sanatçıdır. Kendisi bu yolculukta bizi sonsuz fraktalların renkli dünyasında büyüleyici bir gezintiye çıkarır. İlle de fraktallar ile geleneksel motifler ve yerel dokuları modern ve evrensel bir perspektifle yoğurarak eserlerine taşıyan Ekici, kendine özgü olarak geliştirdiği spatula tekniği ile çok katmanlı ve çok renkli kalın boya kullanımıyla, resimlerinde derinliği ve canlılığı yansıtan soyut eserler üretmektedir.
30° Doğu Meridyeni Kocaeli: Bir Zaman Fraktalı Sergisi
etiket
Devasa bir alanda görkemli bir sergi… Ne İstanbul’da, ne Ankara’da, hatta Eskişehir’de bile değil; bizi şaşırtan bir kentte. Evet, Kocaeli’den bahsediyorum; Türkiye için zamanın başladığı şehirden… İmgelerimizde kaba fabrikaları, koyu gri dumanları ile canlanan Kocaeli, bugün bize havasıyla, flamingolarıyla, artık mavi olan körfeziyle ve de sanata açtığı alanla bambaşka bir atmosfer sunuyor. Sanatın 360 derecelik kapsayıcılığı çok kıymetli, fikrimce.
Reklam
Doğuştan Görme Engeli Olan Ünlü Ressam Eşref Armağan’ın Gerçekçi Çizim Yeteneği Sizi de Büyüleyecek!
Parmaklarıyla gören adam şeklinde tanınan ressam Eşref Armağan’ın yeteneği karşısında ona hayran kalmayan yok. 1953 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Eşref Armağan doğuştan görme engeline sahip. Ancak bu severek yaptığı mesleğine engel değil. Çünkü Armağan, maket modellemelere dokunarak onları resmetmekte usta. Bu sebeple de dünya çapında ün elde etmiş ve araştırmalara konu olmuş biri kendisi.Kaynak: Wikipedia
Sanatın Döngüsel İletişimi: Akın Ekici Bir Zaman Fraktalı Sergisi
etiket
Sanatın insanla ilişkisini bilimsel ve felsefi bakış açılarıyla ele alan görüşlerin bir kısmı, sanatın içeriğinin dönüştürülmüş hafızayı temsil ettiğini öne sürer. Buna göre, sanat içeriğinin çerçevesinde yer alan tüm anlamlar korunarak gelecek nesillere taşınır. Yaratıcı sanatsal yeteneğin doğasının, birçok farklı unsuru tutarlı bir modelde bütünleştirme gücünden oluştuğu ifade edilir. Duyguları, fikirleri, anlatıları, hikayeleri kendine özgü bir iletişim kurma biçimiyle anlatır. Bizimle iletişim kurmaya devam eden bir döngüde daim olur. Üstelik sanatçılar çoğu kez bizim yapamadığımız bir şeyi yapmamıza yardımcı olur.Duygularımızı ifade edebilmenin yolunu açarlar eserlerinde. Kimi zaman kelimelerle, kimi zaman renklerle ve kimi zaman formlarla… Sanat eserlerinin alıcısı olduğumuzda her zaman deneyimleyemediğimiz konulara dair içgörüler kazanırız. Sanat bize kendimizi tanıyabileceğimiz bir ayna verir. Anlaşıldığımızı ve yansıtıldığımızı hissederiz. Bir resim yalnızca bin kelimeye bedel olmakla kalmaz, aynı zamanda evrensel bir dil kullanarak herkese hitap eder. Sanatı anlamak ve anlamlandırmak, hem izleyicilerinin hem de sanatçının işbirliğine dayanır. Resimlerin sesi olmak, onların sessiz imgelerini, nasıl yaratıldıklarını, bize nasıl etki ettiklerini, bize ne 'anlatmaya çalıştıklarını' birer hikâyeye dönüştürmek, bu anlamda retorik bir görevdir.
Forbes, Türkiye'nin Gizli Kalmış 10 Etkileyici Müzesini Açıkladı
Forbes dergisi, Türkiye'nin az bilinen ancak etkileyici 10 müzesini açıkladı. Türkiye'nin dört bir köşesinden tarihimizin izlerini taşıyan eşsiz müzelerde yer alan koleksiyonlar, kültürel miras ve sanatın birleştiği eşsiz destinasyonlar yazar Joe Yogerst tarafından listelendi. Listede çok bilinmeyen ancak Guinness Rekorlar Kitabı'na giren ve ülkemizin en yaratıcı müzesi olarak tarif edilen enler yer aldı. Peki, Türkiye'nin gizli kalmış en etkileyici 10 müzesi hangileri? İşte, Türkiye'nin gizli kalmış eşsiz müzeleriKaynak: Forbes
Tasarım Harikası Olarak Biliniyor! Bu Bina Her Yağmur Yağdığında Müzik Çalıyor
Almanya’nın Dresden kentinde bulunan Kunsthofpassage isimli pasaj sanatı ve işlevselliği bir araya getiren mimari eserleri bünyesinde barındırıyor. Geniş bir avlu veya ‘cadde’ olarak adlandırılan pasajın en ilgi çeken yapılarından biri de şarkı söyleyen bina. Evet, duyduklarınız doğru! Bu bina her yağmur yağdığında müzik çalıyor. Peki ama nasıl? İşte detaylar…Kaynak
Reklam