Pembe Kayalar, Harikalar Sahili, Müneccimbaşıı Arif Efendi, Keltepe Çiğdemi, Portakal Hafız Konağı ve elbette Osmangazi Köprüsü, SEKA Park, Millî Mücadele ve kent planı…
Kocaeli’nin kültürel hafızası, yalnızca mekânlarda değil, zamanın kendisinde de katman katman birikiyor. Bu topraklar, Roma’dan Osmanlı’ya, bilimden efsaneye, folklorik detaylardan diplomatik belgelere uzanan çok yönlü bir anlatıya sahip. Roma’nın korkulu rüyası Kartacalı hükümdar Hannibal Barca’nın son günlerini geçirdiği topraklarla, Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan yapılar yan yana duruyor. Kasr-ı Hümayun hâlâ ayakta; Zeliha Hanım Çeşmesi’nden hâlâ sular akıyor. Maarif Salnâmeleri’nden Şikâyet Ahkâm Defterleri’ne, Pertev Mehmet Said Paşa’dan Dr. Mabel Elliott’a kadar uzanan isimler, şehre yalnızca tarih değil, düşünsel bir zemin de bırakıyor.
Bu bağlamda, Kocaeli yalnızca bir coğrafya değil; disiplinlerarası bir okuma gerektiren yaşayan bir metin gibidir. Arkeolojiden edebiyata, hat sanatından halk kültürüne, kartografiden şehir tarihine uzanan geniş bir perspektif sunuyor. Öyle sıra dışı bir canlı tarih ki bir yanda Libanius, Eusebius ve Helena gibi figürlerin ruhu, diğer yanda Hergeleci İbrahim’in gölgesi… Calpe (Kerpe) Limanı’nın rüzgârları mitolojik geçmişi taşırken, Hereke Fabrika-i Hümâyûnu gibi endüstriyel miras yapılar modernleşmenin izlerini sürüyor.
Anlaşılan o ki, bizim geçiş güzergahımız Kocaeli, bütün bu farklı bağlamları tek potada eriterek bugünün sanatçısına çok katmanlı bir malzeme sunuyor. Sergi de tam olarak o malzemenin, çağdaş estetikle yeniden yazıldığı bir alan açıyor.