Afyon: Olgunlaşmamış haşhaş kapsüllerine yapılan çiziklerden sızan, güçlü bir zehir olmakla birlikte içinde morfin, kodein vb. uyuşturucular bulunan madde.
Afyon çekmek: Keyif için afyon yutmak.
Afyonu patlamak: Ayılmak, kendine gelmek.
Çünkü dil yaşayan bir şey ve söylemlerimiz yüzyıllar boyunca şekil değiştirerek anlamlarını kaydırarak günümüze kadar gelmiş ve geleceğe gidiyor. O halde gelin şimdi bu anlamların aslında birbirine ne kadar bağlı olduğuna bakalım.
Gerçi pek de bir şey değişmedi gibi ya, neyse! Aslında değişmeyen bir şey daha var: mesela tiryakiler, afyon olmasa da özellikle sigara tiryakileri, ne yapıyorlar efendim oruç tutarken? Hep duyuyoruz ki asabi oluyorlar. İşte Osmanlı'da afyon tiryakileri buna bir çare bulmuşlar.
Uyuşturucuyu adeta bir kağıttan bir kapsül haline getirerek sahur vakti yutarlar. Bu kapsülün mide öz suyunda dağılması ise kişinin bünyesine bağlı olarak 2 ile 5 saat arası sürer.
Bazen işler ters gidebilir, kağıtlar gerektiği sürede erimez. İşte o vakit dostlar tiryakilerimiz bir hayli asabi olurlar. Ve deyimimizin bugünkü anlamında olduğu gibi 'kendilerine gelemezler.' Kısacası midedeki afyonları patlamamış olur.
Dostlar şöyle bir tarihe baktığımızda bu tiryakilerin sayısının hiç de azımsanamayacak kadar olduğunu görürüz. Öyle ki -belki bazılarınız biliyordur- Süleymaniye semtinde 'Tiryakiler Çarşısı' diye bir yer vardır.
Yani anlayacağınız Osmanlı'da uyuşturucu ve özellikle esrar günlük bir şeydir. Evliya Çelebi'nin kendi döneminden (17. yüzyıl) bildirdiğine göre esnaf-ı bengciyânın 16 dükkanı vardır ve bu iş kolunda 60 kişi çalışır.
Ayrıca Evliya Çelebi sadece erkeklerin değil kadınların da afyon kullandığını ve bu konuda yaşadığı şaşkınlığı belirtir. Dahası bazı erkekler afyon içen karılarına katlanamazlar ve vakitlerinin çoğunu kahvehanede geçirirler.
İlk dönemlerde kenevir yaprakları yakılarak dumanı çekilir veya bahsettiğimiz gibi macun yutulur. Tütün kullanımının yaygınlaşmasından sonra ise kenevir yaprakları tömbeki ile karıştırılarak nargilede içilmeye başlanır.
Hatta 1584 yılında esrara düşkünlüğü bilinen Özdemiroğlu Osman Paşa sadrazam dahi olur. Bunun yanında 4. Murat'ın 1630'larda koyduğu tütün ve kahvehane yasağı da malumunuz; ancak o da başarılı olamaz. Ve ta 19. yüzyılda, 25 Nisan 1864'te yayımlanan Attarlar ve Kökçüler Nizamnamesi ile esnafın esrar satması yasaklanır.
“Afyonun kötü tesiriyle çok zayıf, çelimsiz ve çoğu da ihtiyar olduklarından en ufak bir gürültü ve şamatadan ürküp, telaşa düştükleri için afyon kahvelerinde çok sakin, sessiz oturulur, her türlü hareketten kaçınılırdı. Süleymaniye’deki Tiryaki Çarşısı halkı gece ikilere kadar bu kahvelerde otururdu.
Evi uzak olduğundan erken gitmeye mecbur kalanlar arkalarında ufak zembil, ellerinde bir değnek, ufak muşamba fenerle suratları asık, gözleri uyur gibi, benizleri soluk, sesleri kısık, düşkün bir halde kızgın ve öfkeli bir tavırla kahvehaneden çıkarlardı…
Uzun bir yolu olan fakat bu müddet zarfında da afyonsuz ve kahvesiz duramayan tiryakiler tenhada münasip virane bir köşe bulup zembilini indirir, zembiline koymuş olduğu ufak tahta parçaları, kuru yaprak ve çırayla bir ateş yakar, yine zembilinden cezve ve fincanını çıkarıp kahve pişirir, kahve ile bir de afyon yutar, keyfini yeniler, sonra da yine güçlükle yoluna devam ederdi.”
Meğer Dilipak kültürümüze sahip çıkmaya çalışıyormuş bilemedik 😂 Bu arada güzel detaylı bir içerik olmuş teşekkürler...
zevkle okudum,güzel içerik