Eğitimci, Yazar Dilek Cesur: "Kitap Fuarları: Gençlerin Geleceğine Açılan Kapı"

Kocaeli Kitap Fuarı, bu yıl 800 yazar ve 530 yayınevi ile bir festival havasında gerçekleşiyor. Eğitimci ve yazar Dilek Cesur, fuarın gençlere ve topluma kattığı değerleri vurgularken, kitapların bakış açılarını değiştirme gücüne dikkat çekiyor. Kendi çocukluk deneyimlerinden yola çıkan, kitapların insanlarını nasıl geliştirdiğini anlatan Cesur, modern ebeveynlik ve aile içi iletişim dağıtımlarında önemli gözlemler paylaşıyor. Ayrıca modern ebeveynlikteki zorluklar ve sağlıklı iletişimin önemi üzerinde değerli tespitlerde bulunuyor.

-13 Ekim tarihleri arasında Kocaeli kitap fuarında 800 yazar, 980 panel, söyleşi ve imza etkinliği, 530 yayın evi, sahaf ve STK katılımıyla bir fuar değil festival olacak diyebiliriz. Bu fuarlar ülkenin geleceğine, gençliğe neler vadediyor?

Kendi çocukluğumda ya da gençliğimde böyle kitap fuarların olduğunu bilmiyordum. Ne zaman ki kendi çocuklarım oldu kitap fuarları ile tanıştım. Kocaeli, kitap fuarına çok önem veriyor. 4-5 senedir ben de Kocaeli kitap fuarında konuşmacı ve yazar olarak yer alıyorum. Bir insanı ne ile tanıştırırsanız onunla ilgili gelişir. Bugün gençlerimiz birçok kitap ve yazar ile kitap fuarı sayesinde tanışıyor. Kitaba ve okumaya olan ilgi artıyor. En önemlisi de oradan aldığınız bir kitap veya sohbetini dinlendiniz bir yazar sizin bakış açınızı değiştirip hayatınıza yön verebiliyor. Yıllar önce ilkokul öğretmenim bana bir kitap vermişti. Kitapta yürüme engelli bir çocuğun sokakta bulduğu bir köpekle arkadaşlığını anlatıyordu. Kitaptan o kadar etkilenmiştim ki kendi kendime şöyle bir söz verdim: “Ben de büyüyünce insanlara ve hayvanlara yardımcı olacağım.” Belki de bugün bizi biz yapan şey geçmişte okuduğumuz bir kitaptır.

-Türkiye'nin en büyük kitap fuarına çok geniş bir katılım yapılıyor. Özelikle izleyici ve yazarlar. Birçok yerde konuşuyorsunuz. Kitap fuarında konuşmanın bir farkı var mı?

Kitap fuarlarına gittiğim zaman insanlar beni dinlemeye geldiğinde orada mutlaka başka yazarların kitapları ile de tanışıyor. O yüzden kitap fuarlarında konuşmayı daha çok seviyorum. Kendim de bir kitapsever olarak mutlaka fuarı geziyorum. Kitaplara dokunmak bile insanın içindeki okuma aşkını alevlendiriyor. Bu sebepten kitap fuarında konuşmak benim için daha heyecan verici oluyor.

-Kocaeli'de fuarda gördüğünüz şey üzerinden soracağım, kitap çocukların toplumun geleceği mi gerçekten?

Daha önce hiç duymadığın bir bilgiyi ya da doğru bildiğin şeylerin aslında yanlış olduğunu kitaplar sayesinde öğrenebilirsin. Hiç gitmediğin bir ülkeyi yine kitaplar sayesinde gezebilirsin. Yeni bir bakış açısı kazanmayı, olayları farklı pencereden yorumlamayı, zihinsel olarak gelişmeyi yine kitaplar sayesinde başarabilirsin. Yani sorunun cevabı, “Evet, kitaplar toplumun geleceğidir.”  

-Eğitici atölye çalışmaları, paneller ve söyleşiler sayesinde Kocaeli halkı, entelektüel bir seyahate çıkıyor bu fuarla. Kente katkısı ne olur bu fuarın?

Bir şehirde yaşayan insanların düşünce yapısı ne kadar gelişirse o şehir o kadar gelişir. Çünkü fikri gelişmiş insan yere çöp atmaz, sinemada gürültü yapmaz, komşusunu rahatsız etmez. İnsana, hayvana, doğaya saygılı olur. Çocuğunu yetiştirirken özenli davranır. Tüketmekten daha çok üretmeye odaklanır. Farkındalığı yüksek insanların yaşadığı şehirde farkındalık kazanır.

-Fuarın Kocaeli'de yarattığı etki, diğer belediyeler ve organizatörler için 'Ne yapılırsa yapılsın, işte böyle yapılsın!' dedirten bir örnek diyebilir miyiz?

Bir işi yapmak için yapmak ile gerçekten faydalı olmak için yapmak çok farklıdır. Kocaeli kitap fuarlarını gerçekten halkına faydalı olmak için yapıyor. Birçok belediyeye örnek olabilecek nitelikte olduğunu düşünüyorum.

-Aile içi iletişimde ebeveynlerin en sık yaptığı hatalar nelerdir? Bu hataların ilişkiler üzerinde nasıl bir etkisi oluyor?

Bugün kendimize yeni bir koltuk takımı alacak olsak anne ve babamızın fikrini belki demode bulabiliriz. Yeni çağa uygun daha modern bir koltuk seçemeyeceklerini düşünebiliriz. Fakat farkında olmadan anne ve babamız gibi bir ebeveyn oluyoruz. Onların bize öğrettiği ya da kendi çocukluğumuzun gereklilikleri üzerinden çocuklarımızla iletişim kuruyoruz. Nasıl koltukların modası değiştiyse çocuk yetiştirmenin de modası değişti. Bugünün çocuklarının anne ve babalarından beklentileri daha farklı. Kendilerini özgürce ifade etmek ve yeni dünyaya uyum sağlamak istiyorlar. Dengede kalarak gerekli ahlaki ve vicdani değerler kazandırılarak yeni dünyanın gerekliliklerine uyum sağlamalıyız. Çocuklarımızın ilgi alanlarına biz de ilgi duymalıyız. Rakip değil ekip olmalıyız. Bizim zamanımızda böyle değildi demek yerine bugünün zamanında doğru olanı nasıl yaparız diye düşünmeliyiz. Çünkü dünün doğruları bugünün yanlışı olabiliyor. Dün çocuk sevmek ayıpken bugün sevmemek ayıp. Tabii bunların yanında kültürümüzü korumak için gerekli aktarımları çocuğumuza yapmalıyız. Bir misafire hoş geldin demek ikramda bulunmak gibi.

-Evlilik ve ebeveynlik rollerini dengede tutmak bazen zor olabiliyor. Çiftlerin hem iyi bir ebeveyn hem de iyi bir eş olabilmesi için nelere dikkat etmesi gerekir?

İnsanlar anne ve baba olduktan sonra maalesef ki eş olma rolünü arka plana atıyor. Şöyle bir gerçek var. Siz ne kadar eş olduğunuzu unutmadan hareket ederseniz o kadar çocuğunuzla mutlu olursunuz. Birbirinin duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını gören karı-koca kendini daha mutlu, huzurlu ve güvende hisseder. Bu duygular içinde olan insanlarda çocuğu ile sağlıklı ve huzurlu ilişkiler kurar. Çünkü insanda tohum gibidir verimli topraklarda filizlenir, büyür ve meyve verir.

-Aileler genellikle kriz anlarında doğru iletişim kurmakta zorlanabiliyor. Zorlayıcı durumlarla baş ederken aile bireyleri nasıl bir iletişim yöntemi izlemelidir?

Aslında sağlıklı iletişimin çok basit bir formülü var. “SANA YAPILMASINI İSTEMEDİĞİN ŞEYİ BAŞKASINA YAPMA” Hepimiz insanız ve insan olmanın bazı gereklilikleri vardır. Mesela hata yapmak! Bunu kabullenip insanlara bu nazarla yaklaştığımızda amacımız problemi görmek değil çözmek oluyor. Tabii bu kural hata yapmayı alışkanlık haline getirmiş insanlar için geçerli değil. Kriz anları aslında en sakin kalınması gereken zamanlardır. Çünkü öfke halinde sesimiz yükseldiğinde insanlar hislerimizi ve düşünlerimizi değil sadece bağırtımızı duyuyorlar. Ne kadar sakin kalabilirsek o kadar iyi kriz yönetiriz. Diğer türlü davranmak var olan krize kriz eklemek olur.

-İlişkilerde duygusal emek üzerine sıkça konuşuluyor. Sizce evliliklerde ve aile ilişkilerinde duygusal emeğin rolü nedir ve bu denge nasıl sağlanır?

Daha önce de dediğim gibi insan bir tohumdur. Ve insanın suyu, güneşi; sevgi, saygı, anlayış, güven, sadakat ve kabul görme hissidir. Eğer evliliğinde insan bunlardan bir tanesinin bile yokluğunu çekse yaprakları kurumaya başlar. Çünkü bunlardan bir tanesinin eksikliği diğerlerini de etkiler. Domino taşı gibi düşün. Bir taş devrildiğinde bütün taşları devirir.

-Kişisel gelişim, bireyin aile içindeki rolünü nasıl etkiler? Kişisel gelişime önem veren bireylerin aile bağlarını güçlendirmeleri konusunda ne tavsiye edersiniz?

Biri ile sağlıklı bağ kurabilmek için önce kendimizle bağ kurmamız gerekir. Kendini sevmeyen, önemsemeyen insanın kalbinde başkasını sevecek ve değer verecek hisler sağlıklı değildir. Çünkü kavgan kendinle! Kendisiyle kavgası bitmeyenin başkası ile barışı çok zordur. Önce kendimizi geliştireceğiz. Çünkü gelişim arkasından doğal bir sevgi getirir. Geliştikçe iyi hissederiz. İyi hissettikçe iyi görünür ve etrafımıza iyiyi çekmeye başlarız. İşte bu iyilik haliyle de iyi ilişkiler kurarız. Yani her şey bizimle başlar ve bizimle devam eder. İyiye büyüteç tutan da biziz kötüye büyüteç tutan da…

-Aile içinde sağlıklı sınırlar oluşturmak, hem bireysel gelişim hem de ilişkilerin dengesi açısından önemli. Sınırlar nasıl belirlenmeli ve nasıl korunmalı?

Sınır deyince aklıma hep çocukluğumun fısıltıları geliyor. Ayıp olur, sessiz ol, yapıver ne olacak, o büyük sorgulama itaat et, sen çocuksun ne anlarsın… Kulağımıza söylenen fısıltılar yetişkin olunca kendi cümlemiz olmaya başladı. Dış ses artık iç sesimizdi. Kızdık öfkemizi belli edemedik. Üzüldük içimize attık, maskeler takıp “Ben iyiyim sorun yok.” dedik. Birileri bize saygısızca davrandı ayıp olur deyip hakkımızı koruyamadık. Sevmedik ama seviyor-muş gibi yaptık. Belki de yalnız kalmaktan, yanlış anlaşılmaktan korktuk. Bir de “hak aramak, kendini sevmek, itiraz etmek narsistlik diye manipüle etmeye çalıştılar.

Sonra günün sonunda baktık ki şartlar değişince insanlar da bir anda değişti. Sen sesini çıkarmazken iyi oldukların sen hakkını arayınca düşmanın oldu. O gün senden gidenlere çok üzüldün. Ama geç kalmış değilsin “Hayır” demek bencillik değil öz benliğe saygıdır. Unutma çizemediğin her sınır gün gelir senin üstünü çizer.

-İlişki problemleri yaşandığında, çiftlerin terapiye başvurma konusundaki çekinceleri olabiliyor. İlişki terapisinin faydaları nelerdir ve hangi aşamada çiftler terapiye başvurmalı?

Bugün aldığın evin damı akabiliyor. Arabanın tekerleği patlayabiliyor. Çok severek aldığın bir kıyafet sana bol gelebiliyor. Sana bir zamanlar mutluluk veren şey şimdi seni mutsuz etti, sorun çıkardı diye onlardan vaz mı geçiyorsun ya da bu sorunları görmezden mi geliyorsun. Peki en doğru nedir tamir etmek değil mi? Haz ve problem bir arada olmadan bazı şeylere sahip olamazsın. Her hazzın doğal olarak getirdiği bir sorun olabilir. Bunu kabul etmediğiniz ve görmezden geldiğiniz ya da ilk sorunda vazgeçtiğiniz an kaybedersiniz. Çözüm nedir? Tamir etmek! Evin damı akınca ustadan yardım alırsın, arabanın tekeri patlayınca tamirciye, kıyafetin bol gelince de terziye gidersin. Niye kendin onarmıyorsun ya da dikmiyorsun. Çünkü uzmanlık gerektiriyor. İşte insanların evliliklerinde de bir şeyler yolunda gitmiyorsa işte orada bir uzmana gitmekten asla çekinmemeli. Çünkü yamayı sen yaparsan kaçağı büyük olur.

-Günümüzde aile yapısı ve aile içi roller geçmişe kıyasla büyük değişim gösterdi. Sizce bu değişim aile ilişkilerini nasıl etkiliyor? Modern aile yapısında en çok hangi sorunlar ön plana çıkıyor?

İnsanlar önceden geniş aileyken şimdi çekirdek aile olmaya başladı. Çekirdek aile olmanın hem avantajları hem de dezavantajları vardır. Önceden anne ve baba çalıştığında evdeki büyükler çocuklara bakar, yemeği yapar evin düzenini sağlardı. Şimdi çocuklar anne ve baba çalışıyorsa çok küçük yaşta kreşe başlamak zorunda kalıyor. Aileler işlerinden yorgun geliyor ve çocukla ilgilenecek enerjileri kalmıyor. Çünkü eve döndüklerinde kendilerini bekleyen farklı işler oluyor. Aileler çocuklarına karşı genellikle başarı odaklı davranıyor. Çünkü modern dünya bunu savunuyor. Bu gibi durumlarda sağlıklı ilişkiler kurmamıza engel oluyor. Bu durumun farkında olarak daha iş birliğine ve duygusal ihtiyaçlarımıza yönelik ilişkiler kurarsak yaşanacak sorunlar en aza inecektir. Evet yorgun olacağız belki ama yine de birbirimize ayıracağımız bir vakit olmalı. Ev işleri bitmez ama ömür biter. Önceliğimiz aile bireylerimiz duygusal ihtiyaçları olmalı. Çocuklarımızla başarı değil güven odaklı ilişkiler kurmalıyız.

Röportaj: Hande İpekgil, Gamze İrez

Instagram 

Threads

X

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"
Terörist Fethullah Gülen’in Cenazesinde Yeni Skandallar: Protestan Şirket, 25 Bin Dolarlık Tabut, Doğum Tarihi
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"