Gogol'un eylemi, kendi eliyle, bilinçli ve gönüllü olarak gerçekleştirilen, umutsuz bir dini coşku ve umutsuzlukla yönlendirilen, elyazmasının doğrudan, fiziksel olarak yakılmasıydı. Kafka'nınki ise üçüncü bir tarafa (Max Brod) verilen bir talimat, ölüm sonrası yok etme vasiyetiydi ve kendisi tarafından gerçekleştirilmemiş, niyetindeki kritik bir 'belirsizliği' düşündürmüştür.
Gogol'un yıkımı, öncelikle derin bir dini krizden kaynaklanmış, ruhani bir yaşlı (Peder Konstantinovsky) tarafından sanatının günahkâr olarak kınanmasıyla yoğunlaşmış ve ruhsal kefaret ve kurtuluş için umutsuz bir arzuyla beslenmiştir. Kafka'nınki ise daha çok psikolojik ve varoluşsaldı; derinlere kök salmış özgüven eksikliği, yetersizlik duyguları aşılayan içselleştirilmiş bir 'baba kompleksi' ve yaygın bir yabancılaşma hissi ile ulaşılamaz sanatsal idealine ulaşmanın imkansızlığından kaynaklanmıştır. Gogol'un yakma eylemini hemen ardından kendi kendine açlıktan ölmesi izlemiş, bu da ruhsal saflık arayışında dünyevi varoluşundan tam ve ölümcül bir feragatı düşündürmüştür. Kafka'nın ölümü tüberkülozdan kaynaklanmış ve yok etme talimatları meşhur bir şekilde çiğnenmiş, bu da doğrudan ölümünden sonra yayımlanmasına ve kalıcı edebî şöhretine yol açmıştır.
Kendi eylemlerinin doğrudan bir sonucu olarak, Gogol'un Ölü Canlar'ının ikinci cildi büyük ölçüde kaybolmuş, geriye sadece parçalar ve gerçekleşmemiş bir sanatsal ve ruhsal vizyon bırakmıştır. Buna karşılık, Kafka'nın eserleri, açık isteklerine rağmen, Max Brod tarafından titizlikle korunmuş ve yayımlanmış, onun kalıcı küresel mirasını sağlamış ve özel mücadelesini edebiyatın kamusal bir zaferine dönüştürmüştür.
Gogol'un motivasyonları açıkça 'dini pişmanlık,' eserinin 'Tanrı'yı hoşnut etmediği' inancı ve Peder Konstantinovsky tarafından eserinin 'şeytani ve günahkâr bir faaliyet' olarak kınanmasıyla bağlantılıdır. Kafka'nın motivasyonları ise sürekli olarak 'özgüven eksikliği,' 'mükemmeliyetçilik,' 'yetersizlik' duyguları ve 'baba kompleksinin' derin etkisi olarak tanımlanmaktadır. Ancak her ikisi de eserlerinin 'yeterince iyi olmadığı' ortak hissine sahipti. Gogol için sanatsal başarısının nihai hakemi Tanrı'ydı ve sanatı, derinden saygı duyduğu ruhani bir otorite tarafından günahkâr olarak görülüyordu. Dolayısıyla onun yıkımı, bir kefaret eylemi, dünyevi yaratımını ilahi iradeyle uyumlu hale getirmek ve ruhsal kurtuluşunu sağlamak için umutsuz bir girişimdi. Kafka için ise hakem, babasının tiranlığının ve kendi yaygın yetersizlik duygularının doğrudan bir yansıması olan içselleştirilmiş, imkânsız bir standarttı. Onun yıkımı, algılanan kişisel ve sanatsal başarısızlığının kanıtını, tavizsiz bir içsel eleştirmenin karşısında silme girişimiydi.
Gogol'un eylemi, sanatsal yok etme yoluyla ruhsal kurtuluşu hedefleyen trajik bir dini fedakarlıktı ve kendi kendini feda etmesiyle sonuçlanmıştır. Kafka'nınki ise, yazılarında somutlaşan algılanan yetersiz benliğini silerek kişisel huzuru arayan umutsuz bir psikolojik geri çekilmeydi. Zıt sonuçlar, dış dünyanın sanata verdiği değerin bazen sanatçının içsel mücadelelerini ve nihai isteklerini geçersiz kılabileceğini, bu durumun edebiyat tarihinin nasıl yazıldığını derinden etkilediğini ve çok farklı miraslara yol açtığını daha da vurgulamaktadır.