Kanadalı arkeolog ve tarihçi Dan Gibson'ın iddiası Hz. Muhammed'in şehrinin Mekke değil Petra olduğu yönünde...
Kanadalı arkeolog ve tarihçi Dan Gibson'ın iddiası Hz. Muhammed'in şehrinin Mekke değil Petra olduğu yönünde...
'مَكَّةَ' yani Mekke sözcüğü Kur'an'da yalnızca Fetih suresi 24. ayette geçer. Ayet şöyledir: O, Mekke'nin göbeğinde, sizi onlara karşı üstün kıldıktan sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.
Bunun haricinde Kur'an'da Mekke'den söz edildiği düşünülen adlardan biri Mescid-i Haram (Bakara, 144) biri Bekke (Al-i İmran, 96) ve bir diğeri de Ümmülkura (En'am 92) yani 'şehirlerin anası' ismidir. Bekke (Becca) aynı zamanda ağlama yeri demek.
Kelime anlamı 'taş' olan Petra, bunun hakkını oldukça verir; çünkü bütün şehir taştan oyulmuştur. MÖ 400'den itibaren 500 yıl Nebatiler'e başkentlik yapan şehir sonrasında Romalılar tarafından işgal edilir.
Anlatılara göre oldukça verimli topraklara sahip ve Mısır, Anadolu ve Arabistan'ın ortasında ticaret yollarının üstünde olan şehir, 2007'den beridir de 'Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri. Bununla beraber yapılan arkeolojik araştırmalar Petra'nın aynı zamanda bir 'hac' bölgesi olduğunu ortaya çıkarmış.Ayrıca geçmişte Petra'nın olduğu bölgede sıkça depremler yaşanır ve çok fazla can kaybı olur.
Gibson, 20'li yaşlarının başında yani 70'li yıllarda daha öğrenciyken Arap Yarım Adası'nı ziyaret eder ve buranın tarihine hayran kalır. Mezun olduktan sonra da ailesi ile birlikte tam 20 yıl çeşitli Orta Doğu ülkelerinde yaşar. Asıl ilgisi Petra şehri ve Nebatiler iken buralarda yaptığı arkeolojik araştırmalar onu bambaşka bir konuya yönlendirir.
Bulduğu arkeolojik verilerle İslam tarihinin çeliştiğini düşünen Gibson'a göre Hz. Muhammed, Mekke'de değil, Petra'da doğmuştur ve Kabe'nin gerçek yeri Petra'dır. Ayrıca konu ile ilgili olarak 2016 yılında The Sacred City (Kutsal Şehir) isimli belgeselin yazarlığını ve sunuculuğunu da yapar. İsterseniz şimdi bu belgeseldeki iddialara bakalım.
Konferans sırasında Suudi ve Ürdünlü birçok arkeologla konuşan Gibson, onlara Mekke ile ilgili arkeolojik kayıtları sorar. Aldığı cevap ise onu oldukça şaşırtır; çünkü müslüman arkeologlar MS 800 yılından önce Mekke ile ilgili hiçbir arkeolojik kaydın olmadığını söylerler.
Gibson'ın şaşırmasının asıl nedeni, Mekke'nin anlatılarda etrafı surlarla çevrili içinde bahçeler, tapınaklar olan bir şehir olduğu inancıdır. Ancak Gibson, Mekke'ye ardı sıra yapılan büyük binaların temel kazılarında herhangi bir arkeolojik buluntuya rastlanılmamasının anlatılarla uyuşmadığını düşünmektedir.
700'lü yıllarda yaşamış olan tarihçi İbn-i İshak'ın bu söylemi üzerine Gibson, günümüzde Mekke'nin kurulduğu alanın taşlık arazi ve çöl olduğunu ayrıca buraya yılda ortalama 10 cm'den fazla yağmur düşmediğini belirtir. Ot bitmeyen bir yer olarak Mekke'yi betimler ve bu bahsedilen ağaçların aslında burada hiç olmadıklarını söyler.
İshak'ın yanında belgeselde Hz. Ayşe ve Buhari'nin tanıklıklarına da başvurur Gibson, bu iki isim de Mekke'nin yeşilliklerinden ve toprağın bereketinden bahseder. Ayrıca Mekke, anlatılarda Hz. Muhammed'in ordularını besleyecek bir tarım kentidir. Ancak Gibson, günümüzde bozulmamış eski topraktaki polen ve spor örneklerine bakarak Mekke'nin yakınında ekilebilir bir arazinin hiçbir zaman olmadığını gösterir.
Yeşillikleri, bol ve verimli topraklarının yanı sıra anlatılara göre önemli bir ticaret şehridir Mekke. Ve Gibson doğal olarak bu kadar önemli bir ticaret şehrinin haritalarda yer alması gerektiğini düşünür. Ancak araştırmalarında fark eder ki İslam'dan önce hiçbir haritada Mekke şehri belirtilmez.
Bunun yanında Gibson Mekke adının MS 740'tan önce hiçbir yabancı kaynakta geçmediğini söyler. Yani İslam'ın ortaya çıkışından 120 yıl sonrasına kadar Mekke'nin etrafındaki halklar Mekke'den haberdar değiller... Gibson bu durumu oldukça şaşırtıcı olarak niteler. Yeşillik, tarım bir tarafa der Gibson, etrafındaki şehirlerle ticari ilişki kuran bir şehrin kayıtlarının diğer ülkelerde olmaması hiç normal değildir.
Ünlü tarihçiye göre hac ve umre birbirinden farklıdır ve Hz. Muhammed'in dedesi de İslam'dan önce umre ziyareti yapar. İslam'dan önceki umrelerde insanların odak noktası haram olan toplanma yeri anlamına gelen 'Mescid-i Haram'dır. Ancak buradaki haram, öldürmenin yasaklanması anlamına gelir. Yani Mescid-i Haram İslam öncesi Araplar için de 'güvenilir bir liman'dır.
Bu bakımdan Buhari'ye danışan Gibson, onun şu sözlerini kullanır, 'Allah Mekke'yi kutsal bir mabet olarak yaptı önceden de mabetti, gelecekte de mabet olacak.' Ancak Gibson, gözlemlerinden yola çıkarak özellikle İslam'dan önce Mekke'de değil Necef Çölü ve Güney Ürdün'deki duvar yazılarının büyük bir kısmının Petra'ya hac ziyareti yapanlar tarafından yazıldığı sonucuna varır.
O halde der Gibson, 'Mescid-i Haram başka bir yer olabilir.' Ve böylece çalışmalarını 'kıble' üzerinde yoğunlaştırır. Ona göre İslam'ın ilk yıllarında yapılmış ve orijinalliğini koruyan ya da orijinal planları duran camilerin kıble duvarlarının (eski camilerde mihrap yerine kıble duvarları varmış) yönleri 'gerçek' Mescid-i Haram'ın yerini tayin edebilir.
Ve Gibson, çalışmalarına başlar, ilk durağı ise Çin olur; çünkü kayıtlara göre Hz. Muhammed'in akrabası Ebu Vakkas 627'de Guangzhou'da Huaisheng Camii'ni yaptırır ve cami 1400 yıldır varlığını korur. Gibson, Çin'e gider ve ölçüm yapar; sonuç ise şaşırtıcıdır çünkü caminin kıble yönü Mekke'yi ya da Kudüs'ü değil, Petra'yı gösterir. Bilim insanı, tek bir cami ile yetinmez ve Mescid-i Kıbleteyn, Mescid-i Aksa, Fustat Camii, Emevi Sarayı, Anjar Camii gibi toplam 12 cami üzerinde de aynı araştırmayı yapar ve sonuç aynıdır; bütün bu yapılar kıble olarak Petra'yı göstermektedirler.
Fotoğrafta görünen Humeyme Şehri'ne giden Gibson, arkeologların bu şehirde Abbasiler döneminden kalma bir çiftlik evinin ve daha sonraki bir dönemde yapılmış bir caminin kalıntılarını bulduklarını aktarır. Sonrasında tarihi bir olay ile iddiasını güçlendirir, şöyle ki:
Irak Müslümanları, Şam Emevilerini yenince Hz. Muhammed'in soyundan gelen birinin kendilerini desteklemesini ve isyanı desteklemesini isterler. Bunun üzerine Petra'dan 40 km uzaklıktaki Humeyme'ye gelirler ve Kureyş kabilesini burada bulurlar. Gibson, Iraklı Müslümanların Mekke ya da Medine'ye değil de Petra'dan 40 km uzaklıktaki Humeyme'ye gitmiş olmalarını dikkat çekici bulur.
Peygamberin babası Hz. Abdullah bir gün tarlada çalıştıktan sonra evine topraklı ellerle döner ve karısını odaya çağırır. Ancak kadın, adam kirli olduğu için kabul etmez ve 'temizlen, gel' der. Bunun üzerine Hz. Abdullah dışarı çıkar, temizlenir ve ikinci karısına yani Hz. Emine'ye gider. Ve o akşamdan 9 ay sonra Hz. Muhammed doğar.
Gibson'ın bu hikayede önemsediği nokta, ilk tarihçilerin Hz. Abdullah'ın elindeki kir için aynı kelimeyi kullanmalarıdır: طين Bu kelimeTürkçe'ye özlü veya tarladaki toprak olarak çevrilebilir. Ancak arkeologların Mekke'den ziyade Petra'da böyle ekilebilir bir toprak yapısı olduğunu ve bu bölgede eskiden bahçeler, su kemerleri, meyve ağaçları ve üzüm bağları olduğunu söyler. Ayrıca Gibson'In aktardığına göre yapılan araştırmalarda bundan 100 yıl önce Petra'da meşe, ardıç, şan fıstığı ve keçiboynuzu ağaçlarının olduğu sabittir.
Gibson'a göre bu önemli bir iddiadır; çünkü 1880'deki bu Mekke çizimine bakıldığında da görülmektedir ki Merve ve Sefa yalnızca iki kayalıktır ve bu iki kayalığın arasında herhangi bir yağmur oluğu yoktur.
Ancak Petra'ya döndüğümüzde der Gibson, tam bu anlatıma uygun ve bir dağdan diğerine uzanan bir yağmur oluğu var. Vadi içindeki Petra'yı dik kesen bir nehrin varlığından yola çıkan Gibson, Nebatilerin bu nehrin yanına sütunlu bir yol, yolun yanına da bir yağmur oluğu yaptıklarını ortaya koyar.
9. yy.da yaşamış tarihçi İbn Hişam, İslam'dan hemen önce yaşamış ve sık sık Hira dağına çekilmek zorunda kalmış Zeyd bin Amr için şöyle der, 'Hattab, Zeyd'e öyle eziyetler etti ki onu Mekke'nin yukarı kısımlarına çekilmeye zorladı. Zeyd, şehre bakan Hira'ya geldi ve orada durdu.' Gibson bu anlatıda iki şeye dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyor; birincisi, Hira'nın şehrin üst kısımlarında olması ikincisi Hira'nın şehre bakması.
Buradan yola çıkarak karşılaştırma yapan Gibson, Mekke'nin 5 km ötesindeki Hira Mağarası'nın şehre bakmadığını söyler. Ve ona göre Petra'ya dikkatimizi yoğunlaştırırsak fotoğrafta bir parçasını görünen, şehre 2 km uzaklıktaki girişi şehre bakan ve o dönem insanlarının tefekkür için uğradıkları mağaraya ulaşabiliriz. Gibson'a göre Hz. Muhammed'in Cebrail'i gördüğü asıl yer burasıdır.
Bugün Petra'ya giden turistleri şehrin bütün girişlerinde fotoğraftakine benzer 20'den fazla blok taş karşılar. Gibson'a göre bu taşlar Mescid-i Haram'ın sınırlarını göstermektedir. Bu yüzden Kabe'de Petra'da olmalıdır; ama yoktur. Gibson burada başka bir iddia ortaya koyar ve şöyle der, 'İbn Zübeyir, Kabe'yi nakletti.'
Gibson'a göre Hz. Muhammed'in yeğeni olan Zübeyir o tarihlerde Petra'nın yöneticisidir; ancak Emeviler'in Şam'ı başkent seçmelerini kabul edemez ve 683'te halifeliğini ilan eder. Bu durum, Emeviler ile Zübeyir arasında bir iç savaşa yol açar ve Tabari'nin aktardığına göre Zübeyir, üstüne gelen Emevi ordusuna karşın Kabe'yi yok eder. Ancak Hacerü'l Esved taşını korur. Gibson, Tabari'nin İslam tarihi kitabında 670 yılının oldukça kısa geçilmesinden bu yılın sansürlendiğini düşünür. Ona göre Zübeyir, Kabe'yi 670, 671 yıllarında Mekke'ye taşır.
Gibson bu soruyu cevaplamadan önce Osman (Hz.)'ın bir uygulamasından söz eder. Halife, Medine'deki eski camilerin duvarlarına kıbleyi gösteren işaretler asılmasını emreder, böylece müslümanlar kıble konusunda şaşırmayacaklardır. Oysa der Gibson, 'O camilerin kıble duvarları varken, neden bir de işarete gerek olsun?' Bununla birlikte Gibson, İslam'ın ilk yüz yılında hiçbir camide mihrap olmadığını, bu uygulamanın kıblenin değişmesi ile ortaya konarak eski camilere eklendiğini de söyler.
Resimde de göreceğiniz üzere Emeviler, hala Petra'ya yüzlerini dönüp namaz kılarken Petra, Kufe ve Medine'deki müslümanlar Mekke'ye dönerek namaz kılmaya başlarlar. Tabari bu durumu şöyle aktarır: Kufe orduları İbn Zübeyir'le karşılaştığında Üzeyir bin Abdullah şöyle der: 'İbn Zübeyir bil ki biz de seninle aynı kıbleye dönen insanlarız.' Gibson'a göre bu durum Kufe halkının Zübeyir'in yanında Mekke'yi kıble olarak kabul etmesini anlatmaktadır.
Şimdi bu adam yaşıyor mu önce ondan haber verin. Kaldı ki arap kralları milyarlarca dolar gelir elde ettikleri bu kapıyı ürdüne yedirmezler, peygamber mezardan çıkıp gelse kutsal topraklar petradadır doğrudur dese eşşek beyinliler gene inanmaz niye çünkü sorgulama yoktur bugün başlarında hangi andaval varsa onu dinlemeyi tercih ederler
Son dönemde çok fazla görülen İslam'ı yıpratma ve müslümanların akıllarını karıştırıp şüpheye düşürme çalışmalarından bir tanesi de budur. Tamamen kesin kanıtlara dayanmayan ve gülünç iddia ve kanıtlarla yapılmış bir çalışma. Yani o kadar sahabe ve insan rüya mı gördü. Nerede yaşadığını bilmiyordu. Söylenen şeyler arasında bağlantı yoktur. Araya da bazi gerçekleri de ekleyerek laf salatası yapılmış. Kabe'nin müslümanların son kıblesi olması gibi gerçekler çarptırılmış. Çok komik şeyler bunlar inanan arkadaşlar için söylüyorum bu gibi şeylere her zaman mesafeli olun.
Hicretten hiç bahsetmemiş. Medine'nin yeri yanlış değilse Mekke'nin yeri de yanlış değildir. Habeşistan'a göç de mi Petra'dan oldu. Biraz uydurma gibi duruyor.