Dünyanın En Hızlı Büyüyen Ekonomisine Sahip Olan Çin’in Nasıl Adım Adım Geliştiğini Anlatıyoruz

Hepimizin bildiği gibi Çin dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri...

Peki nasıl oluyor da bundan 50 yıl önce kıtlık çeken ve gelişmemiş ülkeler arasında yer alan Çin şu anda ekonomik anlamda dünya gücü statüsü kazandı? Haydi, gelin hep birlikte inceleyelim!

Bunun altında aslında üç ana neden yatıyor:

  • nüfus yoğunluğu

  • doğru odak ve verimlilik

  • sermaye ya da bir diğer adıyla TFP (Toplam Faktör Verimliliği)

Bir ülkenin kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasılası (GSYİH) o ülkenin GSYİH'sinin nüfusa bölünmesiyle hesaplanır. Bu da ülkenin ekonomik performansı hakkında bizlere ipucu verir.

Çin’in 1978’deki ekonomik reformlarından bu yana yıllık kişi başına GSYİH büyüme oranı % 9 civarında artış gösterdi. Dünya Bankası'nın kişi başına % 2'lik bir GSYİH büyüme oranını mükemmel olarak ele aldığını düşünecek olursak bu Çin için olağanüstü bir performanstır.

Aşağıdaki grafikte, Çin'in 2000 ile 2012 yılları arasındaki fiziksel sermaye stoğunun büyüme oranının yarısından fazlasını nasıl oluşturduğunu görebilirsiniz.

Kaynak: ECB, One Road Araştırmaları

Çin'de bulunan büyük iş gücü, ülkenin TFP'sinin (Toplam Faktör Verimliliği) arttırmasında ve nüfusunun üçte birinin iş hayatına geçmesinde büyük rol oynadı.

Çin'de 1979 yılında başlayan Tek Çocuk Politikası'ndan önce Çin inanılmaz derecede yüksek doğum oranına sahip bir ülkeydi.

Bundan dolayı da çalışma yaş aralığı genellikle 15-64 yaş arasında değişiyordu ve 2014 yılında bir milyar gibi bir sayıya ulaşmıştı. Haliyle bu nüfus oranı da ülkedeki sanayileşme için oldukça büyük bir etken olmuş oldu.

Sanayileşmeye başlamamış bir ekonomiye sahip olan herhangi bir ülkenin yapması gereken ilk şey tarımdır.

Bu da düşük vasıflı iş gücü demektir fakat yüksek kar marjı anlamına gelir. Çin ise üretime geçerek Asya Sermaye Geliştirme modelini doğru bir şekilde uygulamış oldu. Yoğun iş gücü gerektiren bu modelden sonra Çin tarlada başlattığı politikalarını fabrikalara taşıyabildi.

Son zamanlarda ise Çin, rakipleri olan Japonya ve Güney Kore'nin attığı adımları oldukça sıkı takip ediyor. Bundan dolayı da artık teknoloji ve hizmet sektörüne geçiş yapmaya başladı.

Bu bağlamda en önemli noktalardan biri de Çin'de beşeri sermaye olarak da adlandırılan işçilerinin becerileri, ülkenin uyguladığı geliştirme aşamalarıyla aynı hızda gelişti. Bir ekonominin büyümesi için gerekli becerilere sahip yeterince büyük bir iş gücüne ihtiyacınız yoksa bu adımları atmanızın pek de mümkün olmadığını hatırlatmış olalım.

Çin'de beşeri sermaye yatırımı tavan yapıyor...

Kaynak: Yıllık İstatistikler Basımı (2016), One Road Araştırmaları

1990'ların başında, yabancı yatırımlar arttıkça vasıflı çalışanlara olan talep hızla artmaya başladı. Yukarıdaki grafik özellikle kentsel alanlarda olmak üzere Çin'deki üniversiteye giriş oranındaki artışı göstermektedir. Üniversitelere olan ilginin en büyük nedenlerinden biri de hükumetin 'bir nüfusun becerilerine ve eğitimine yatırım yapmak sadece bireye değil aynı zamanda sektöre de fayda sağlar' düşüncesinden kaynaklanmaktaydı. Çalışanların üretkenliği bu şeklide artıyor ve daha gelişmiş ürünler üretebilme yetileri çoğalıyordu.

Aşağıdaki grafik Çin'de artan ücret ve kârları göstermektedir. Şirketler ve toplum aynı anda büyüdüklerinde birim başına düşen iş gücü maliyeti bu durumdan neredeyse hiç etkilenmez.

Kaynak: Yıllık İstatistikler Basımı, One Road Araştırmaları

Bu da herkesin fayda sağladığı ve ekonomiyi ileriye taşıdığı bir durumdur.

Her şeyin başı imitasyon!

1990'larda ve 2000'lerin başında Çin sadece tanınmış markaları taklit ederek hızla dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline geldi. Gelişmiş ülkeler de bu durumdan yararlandı ve üretimi Çin'e taşeron olarak yaptırmaya başladı. Teknik bilgi ise ülkeye bu şekilde aktarıldı. Çırak kısa sürede usta oldu. Yeni edindiği bilgilerle Çin, daha sofistike, yüksek kaliteli ürünler ve teknoloji üretmeyi başardı. Çinli üreticiler de hızla modern, yenilikçi ve yüksek teknoloji şirketleri haline geldi.

2009 yılında Japon Kawasaki Heavy Şirketi Çin'de yüksek hızlı bir demiryolu sistemi inşa etmekle görevlendirildi.

Yerel Çin hükumetleri Japonların temel teknolojilerini Çinli mühendislere öğretmeleri için bir bakıma zorlamış oldu. Kısa bir süre sonra Çinli şirketler aynı teknolojileri dünya çapındaki demiryolu projelerini uygulamak için kullandı. Bu da Kawasaki’nin rekabet avantajını ortadan kaldırmış oldu.

Aynı durum otomotiv sektöründe de gerçekleşti...

www.instagram.com

Çin'de faaliyet gösteren yabancı otomotiv şirketlerini Çin hükumeti yenilenebilir enerji araçları üzerinde çalışan Çinli şirketlere bilgi vermeye zorladı. Şimdilerde ise Pekin elektrikli otomobil endüstrisinin merkezi olmak üzere.

115 milyar dolarlık ilaç endüstrisi Çin'in gözünü diktiği diğer sektörlerden sadece biri.

Günümüzde yatırımlar artık ölçek büyütmek için değil, yüksek teknolojiyi desteklemek için kullanılıyor. Çin’in yeni teknolojisi üretiyor ama daha yüksek kâr sağlıyor.

Teknoloji sektörüne yapılan bu geçiş daha az iş gücü gerektiriyor ve ekonomiyi ayakta tutması bekleniyor. E-ticaret gibi sektörler de gün geçtikçe değer kazanıyor. Alibaba ve Tencent ise zaten bu sektörde zirvedeler.

Anahtar kelime ise sermaye!

Örneğin şimdiye kadar Çin hükumeti 170 milyon dolar tutarındaki doğrudan yabancı yatırımı kabul etti. Bu yatırımların çoğuysa imalat ve hizmet sektörüne gitti.

Doğrudan Yabancı Yatırımların (FDI) yanı sıra borçlar da Çin ekonomisini yönlendiriyor. Asya Sermaye Geliştirme (ACD) modeline uygun olarak Çin, ticari şirketlere yatırım yapmak için borç biriktiriyor!

Kaynak: Bloomberg, One Road Araştırmaları

2008- 2014 yıllarında Çin’in yatırımı artmaya devam etti ve bu da kâr ve büyümeyle sonuçladı. Aynı zamanlarda ise başka bir ACD ülkesi olan Japonya'nın borçlanmasını kısıtladı. Haliyle bu durum da  GSYİH'daki büyümenin neredeyse sıfıra düşmesiyle sonuçlandı.

2000 yılından bu yana hizmetler sektörü Çin’in GSYİH’da %8'lik bir büyümeye ulaşmasını sağladı.

Kaynak: Dünya Bankası, One Road Araştırmaları

Sanayi sektörü ise güç kaybetti. Hizmetler büyüme ve istihdam için daha iyi fırsatlar sunduğundan dolayı Çin hükûmetinin bu eğilimi devam ettirmek isteyeceği düşünülüyor.

Aşağıdaki grafik sektörel konkordatoyu GSYİH yüzdesi olarak göstermektedir. Çin’in 2010’daki konkordatosunun 1980 Japonya’sına olan benzerliği ise ekonomistlerin dikkatini çekmekte.

Kaynak: Bureau İstatistikleri, One Road Araştırmaları

Yani kısacası akıllı yatırımın anahtarı ekonominin hangi yöne gittiğini bilmekten geçer.

Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarda buluşalım...

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Koronavirüs Sebebiyle Batma Tehlikesi Geçiren Küçük İşletmelerin Alması Gereken Aksiyonları Açıklıyoruz

👇

Ünlü Şirketlerin Pandemi Sürecindeki Kriz Ortamıyla Nasıl Başa Çıktıklarını Sizler İçin Araştırdık!

👇

E-Ticaretin Neden Her Zamankinden Daha Önemli ve Revaçta Olduğunu Örnek Vererek Açıklıyoruz!

Popüler İçerikler

Bahar Dizisinde Timur'un Her Şeyi Anladığı Sahnedeki Çekim Hatası Gündem Oldu!
Kızılcık Şerbeti Yapımcısından Müjdat Gezen'in Olay İddiasına Sert Yanıt!
Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan 'Audi A8' Savunması: 'İhtiyaç'
YORUMLAR
27.08.2020

çin kim yahuu ? biz varken...

Pasif Kullanıcı
27.08.2020

Hamam böceği ülkesi.

27.08.2020

cin'in bugunki ekonomik basarisinin mimari deng xiaoping'dir. mao'dan sonra iktidara gelisiyle cin'i serbest pazar ekonomisine gecirmis, bugunki basarinin temellerini atmistir. serbest piyasa ekonomisine gecisle ilgli guzelde bir sozu vardir "bir kedinin siyah yada beyaz olmasi farketmez, fare yakaliyorsa iyi bir kedidir." tabi burda basariyi tek kisiye baglamak dogru olmaz, basarinin esas sirri cin'in meritokrasiye dayanan devlet sistemi. yani liyakattir. devlet yonetenler o mevkiye liyakatlariyla, devlet yonetiminde gosterdikleri basari ile gelirler. valiler kendi bolgelerindeki ekonomik buyume ve basarilari ile puanlandirilarak yukselirler. bu yuzden bolgeler arasinda sert rekabet vardir. devlet icinde gorevler isinin ehli kapasiteli insanlara verildigi icin cin bu kadar hizli yukselebilmistir.

27.08.2020

onumuzdeki yakin gelecek ilginc bir deneye sahit olacak. batinin liberal demokrasilerinin karsisinda dogunun otokratik meritokrasisi. demokrasinin kusuru basa nadiren isin ehli insani getirmesi, populizme acik olmasi, otokratik merittokrasinin kusuru ise cogu zaman halkindan kopuk olmasi, insanlara yenilik inovasyon icin ozgur alan birakmamasi. osmanlida bir meritokrasiydi. meritokrasi oldugu icin 600yil varligini surdurebildi ama otokratik meritokrasi olarak yeni fikirlere, ilerlemeye alan birakmiyordu bu yuzden caginin gerisine dustu. cin su an inovasyonla degil olani immite ederek buyuyor, birazda eski buyuk bir medeniyet olarak dunya sahnesinde kaybettigi yeri geri aliyor, bu ayni buyumeyi basariyi devam ettirebilecegi anlamina gelmez. bundan sonrasinda bati ile gercek rekabet icin yenilik uretebilmesi, adapte olabilmesi gerekli. yoksa sovyet rusya gibi en guclu gozuktugu sirada kendi icine cokebilir. dedigim gibi yakin gelecek ilginc bir deneye sahit olacak.

TÜM YORUMLARI OKU (8)