Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Televizyonda Başbakan Davutoğlu’nu izliyorum, Mardin’de hükümetin bölgeye dönük ‘eylem planı’nı açıklıyor.

Google’a giriyorum.

Eski yazılar karşımda.

1990’ların başından itibaren Güneydoğu için kaç tane plan, paketaçılmış, bakıyorum.

2002 yılı sonuna kadar tam 17 adet paket açıklanmış.

Ama hep dağ fare doğurmuş.

Zamanla da inandırıcılık tükenmiş, hatta Güneydoğu paketlerialay konusu olmaya başlamış...

2008 yılı Mayıs ayında Erdoğan hükümeti de seçim öncesi bir paket açıklamış:

5 yıllık 15 milyar dolarlık GAP Eylem Planı...

Yine değişen bir şey olmamış:

Çözüm de gelmemiş, barış da gelmemiş, oy da...

Bu sefer farklı olabilir mi?

Hayır.

Kürt sorunu konusunda Saray’a, siyasal iktidara, devlete hakim olan anlayış değişmediği sürece ne kadar paket açılsa, değişen bir şey olmayacaktır.

Yazın bir kenara.

Bu kafayla ne çözüm gelir, ne çatışmalı ortam biter, ne de AKP umduğu kadar oy toplar seçim sandığında...

Okuyanlar hatırlar… “Zagros” başlıklı bir yazı yazdım, pkk tarafından kullanılan ve sayın basınımız tarafından ısrarla “el yapımı” olduğu söylenen keskin nişancı tüfeğinin, el yapımı filan olmadığını, Amerikan malı olduğunu, Kobani’de kullanıldığını, şimdi de Sur’da Cizre’de kullanıldığını anlattım.

Şak…

ABD büyükelçiliği yalanladı.

ABD büyükelçiliğinin yazılı açıklamasında “Zagros tüfeği Amerikan yapımı değildir, PKK veya PYD’ye hiçbir türde silah sağlanmamıştır, ABD’nin Türkiye’ye ihanet ettiğine dair iddia, gerçek dışıdır, Türkiye’nin NATO’ya katıldığı 1952’den bu yana, ABD, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumak için çalışmaktadır, ABD hükümeti PKK’yı terör örgütü olarak görmektedir, PKK’ya hiçbir zaman silah sağlamamıştır, ABD hükümeti Türkiye’nin yanındadır” denildi.

Başbakanın açıkladığı “Master Plan” bir anlamda devletin Kürt politikasının yeniden tanımlanması olarak ele alınabilir.

Başbakanın açıkladığı 10 maddeyi kuşatan en önemli husus, devletin Kürt politikasında “siyaset”e verilen anlamda yaşanan değişikliktir.

Bu çerçevede siyaset, bir etkileşim, diyalog, alışveriş sonucu varılan bir mutabakat etrafında alınan kararları ve karar süreçlerini ifade eden bir süreç ve araç olmaktan uzaklaşmış bulunuyor. Tersine, siyasette verilen anlam, takdir edilen doğrular çerçevesinde siyasi iktidarın insan, bölge ve halk yararına atacağı tek taraflı adımlar, bir tür “siyasi arz”ı ifade ediyor.

90’lı yıllardan bu yana, haber amaçlı kaç GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) gezisi izlediğimi anımsamıyorum. Çok iyi anımsadığım şey ise, bu gezilerden yazılan haberlerde; o tarihten başlayarak üç yıllık dönemde GAP’a “şu kadar lira ayrılacak”unsurunun hiç eksik olmadığı. 

GAP gezilerinin hemen hepsinde, gazetecilere dağıtılan dosyalarda, proje adeta yeni başlamış ve ilk kez o hükümet döneminde büyük fedakârlıklarla devasa ödenekler ayrılacak havasında bilgiler yer alırdı. 

Yanı sıra, adı o dönemler açıkça telaffuz edilmeyen “Kürt meselesi” kastedilerek, GAP sayesinde siyasal ve sosyal açılımın bir arada sağlanacağı söylenirdi. 

AKP rejim döneminin ortalarında, sonra anlaşıldı ki İşsizlik Fonu’nda biriken paraların yaklaşık yüzde 30’u GAP’ın finansmanında kullanılmış.

Ne işsize ne GAP’a yarayan “beceri”de bir kaynak kullanımıyla karşı karşıyaydık yani.

TÜRK tipi başkanlık modelinde Erdoğan'ın değil de bir başkasının o koltukta oturduğunu hayal edin, yine ister misiniz?

Madem ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Başbakan Davutoğlu da ısrarla kişilerden bağımsız tartışılmasını savunuyor.

Madem ki Erdoğan da kendi şahsı için değil, çift başlılığı ortadan kaldırmak için başkanlığı önerdiğini tekrar tekrar vurguluyor.

Öyleyse Mehmet Yılmaz’ın çağrısı çok yerindedir.

 Sistem tartışmasını, sadece Erdoğan’ın başkan olduğu seçenekle birlikte tasavvur etmek sağlıklı sonuç vermeyecektir.

 Çağrıya uyup bir de Erdoğan’sız düşünelim. Bakalım kulağa nasıl geliyor.

“Anayasa”, “Başkanlık” vb. Derken bunların başına bir de “Türk Tipi” sıfatı eklendi. Tayyip Erdoğan’ın son birkaç yıldır diline dolamaya başladığı “milli ve yerli” nitelemelerine uygun bir Anayasa ve bir Başkanlık sistemine sahip olacağımız anlaşıldı. Bunların “Türk Tipi” olması tabii çok iyi bir şey de, “Türk Tipi”nin ne olduğu çok belli değil.

Bunu açıklamaya yönelik, başlığı “Türk Tipi Başkanlık Sistemi” olan bir “Rapor” yayımlanmış; ben de sabah (5 Şubat, Cuma) Taha Akyol’un makalesinden öğrendim: “Batılılaşmanın hüküm sürdüğü birkaç yüzyıllık süreç Türkiye’nin kendi bin yıllık tarihinin, tecrübesinin oluşturduğu kavram ve kurumların değersizleştirilmesi ve yok edilmesi sürecidir,” deniliyormuş bu “Rapor”un başında. Okurken insanın kulağına Tayyip Erdoğan’ın sesi çalınır gibi oluyor.

Başbakan Davutoğlu'nun, dün Mardin'de açıkladığı, 10 maddelik eylem planının üçüncü maddesi şöyle:

'Planın üçüncü ayağı kapsamlı bir demokratik reform süreci. Ne istiyorsanız Ankara'da konuşacak zemin var, gencecik çocukları hendeklere koyarak bir şey elde edemezsiniz.'

Bu sözlerin ve çağrının, HDP'ye yöneldiğini söyleyebiliriz. Başbakan’ın 'Ankara'da konuşacak zemin var' vurgusunu önemsiyorum. Evet, 'Ankara'daki konuşacak zeminin' yaratılması, acil bir ihtiyaç.

'Gencecik çocukları hendeklere koyarak bir şey elde edemezsiniz' değerlendirmesi, aynı mesajın devamı niteliğinde. HDP, eylemler ilk başladığında, “hendekleri eleştiren” bir yerde duruyordu. Sonunda, PKK'nın “hendek dayatması” üstün geldi. HDP ise, “karşı çıkış”ını sürdürmek yerine olayların peşine takıldı.

Evet, ne Cenevre Kon- feransı, ne Londra Zirvesi Suriye dramının yakında sona erebileceğine dair bir umut veriyor.

Liderler, diplomatlar şurada burada konuşa- dursunlar, Suriye’de silahlar bir türlü susmuyor, çoluk çocuk bombardımandan veya açlıktan ölüyor ya da kaçıyor, sığınacak yer arıyor...

Cenevre-3’ten beklenen, bu insanlık trajedisine son verecek siyasi çözüm yolunu açmasaydı. Bunun için atılması gereken ilk adım da bombardımanın kesilmesi, askeri operasyonların durması ve acil insani yardımın yapılmasıydı...

Bin bir zorlukla taraflar nihayet Cenevre’de birbirlerinden ayrı, dolaylı müzakerelere oturdular. Ama daha esas sorunlara giremeden dağıldılar. Çünkü onlar konuşurken, Rusya destekli Esad güçleri saldırılarını hızlandırıp muhaliflerin kontrolündeki yerleri ele geçiriyordu.

Bundan tam iki yıl önce, “Abdullah Gül ve Bülent Arınç'tan beklenen” başlıklı bir yazı kaleme aldım.

Yazı şöyle bitiyordu: “İkisi de Başbakan'ın kendisi gibi düşünmeyen hemen herkesi vatan haini ilan eden; toplumu çok tehlikeli bir şekilde kutuplaştıran; yolsuzlukları örtbas etmek için hukuk devletini tahrip eden; kısaca akıl, izan ve mantıkla bağdaşmaz bir çizgi izlediğini görmüyor olamazlar. Başbakan'ın götürdüğü yerin, ülkeye büyük zarar vereceği ayan beyan ortada. Toplumun çoğunluğu, bu iki önde gelen siyaset adamının ülke çıkarlarına sadakatlerinin, Başbakan'a duyduklarından çok daha güçlü olduğuna inanıyor; onlardan ülkeye de partiye de büyük zarar verecek olan bu gidişe dur demelerini bekliyor.” (13 Şubat 2014)

Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın aradan geçen iki yılda ülkeyi nereye getirdiği ortada. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra anayasanın “bekleme odasına” alındığını, kendisinin “fiilen başkan” olduğunu ilan etti. “Çözüm süreci”ne son verdi. Kürt sorununda sonuç vermesi imkânsız askeri çözüme, öldürerek çözüme yöneldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Latin Amerika gezisi dolayısıyla, Şili, Ekvador ve Peru'dan yapılan naklen yayınlarla Santiago, Quito ve Lima gibi başkentlerin isimlerini hatırladık. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan Ekvador'un başkenti 'Quito'da yaptığı konuşmada 'İnka Uygarlığı'ndan söz etti. 

İnka Krallığı... 

Ama acaba kaçımız bu İnka Krallığı'nın 1200'lerden 1532'ye kadar bugünkü Kolombiya, Peru, Bolivya, Arjantin ve Şili'nin büyük kısmında hüküm sürdüğünü ve İspanyol fatihlerinin (Conquistatorlar) bu krallığa son verdiklerini hatırlamışızdır? İspanya Krallığı adına 1532'de kurulan 'Peru Valiliği'nin hükümranlık alanı bugünkü Panama'dan, kıtanın en güney noktasına kadar ulaşmaktaydı. İnka Krallığı'nın başkenti şimdi Peru sınırları içinde bulunan 'Cusco'ydu. Santiago, Quito ve Lima gibi kentleri İspanyollar kurdular.

Popüler İçerikler

ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Bahis Reklamı ve Teşvik İçin Soruşturma Başlatılmıştı: RTÜK Başkanı TV8 İçin İnceleme Başlatıldığını Açıkladı!