'(...) Abdülhamit devrinde idi. 1320 (1905) tarihinde mektepten henüz kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adımı atıyordum. Fakat bu adım hayata değil, zindana rastladı. Gerçekten bir gün beni aldılar ve baskı idaresinin zindanlarına koydular. Orada aylarca kaldım.
Annemin, bundan ancak hapisten çıktıktan sonra haberi olabildi. Ve derhal beni görmeye koştu. İstanbul’a geldi. Fakat orada kendisiyle ancak üç beş gün görüşebildim. Çünkü tekrar baskı idaresinin casusları, cellatları ikametgâhımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Annem ağlayarak arkamdan takip ediyordu.
Ben, sürgün yerime götürecek olan vapura bindirilirken benimle görüşmesi engellenen annem göz yaşlariyle Sirkeci rıhtımında acılar ve kederler içinde bırakılmış bulunuyordu. Sürgün yerinde geçirdiğim tehlikeler onun hayatının acılar ve göz yaşları içinde geçmesine sebep olmuştur. (...)'
Bizimkisi: Kandırıldık, aldatıldık... ((:
Ülke borç harç içindeyken, daha da fenası toprak kaybederken saray yaptıran Abdulhamit ten bahsediyoruz değil mi. Saray yaptırma sevdasi çok ilginç bizdeki. Boş bina yav.
O günlerde rağbet edilen ithamlarda biri Abdülhamit'e darbe, suikast vs. idi. Zaten Abdülhamit döneminde jurnalcilik Osmanlı tebasında aile mesleği olacak kadar yaygınlaştığından sohbet için toplanmış birkaç Türk gencinin bile saraya jurnallenmemesi mucize oluyordu. Türkiye'de kurulan ilk Türk takımının adı bu yüzden Black Stockings FC olmuştur.