Ülkenin gidişatından rahatsız olan genç Harbiyeliler, onlara yöneltilen asılsız suçlamalar ve idamın eşiğinden dönen Gazi Paşa...
Ülkenin gidişatından rahatsız olan genç Harbiyeliler, onlara yöneltilen asılsız suçlamalar ve idamın eşiğinden dönen Gazi Paşa...
Kaynak: Sinan Meydan, SARI PAŞAM, “Mustafa Kemal, II. Abdülhamit ve İttihatçılar”, 2010
Biliyorsunuz vatan haini ilan edilip hakkında idam kararı da verilir ancak o ulusun biricik kahramanı, Başkomutan'ı olur. Aşık olur, kavuşamaz; evlenir, boşanır. Dahası savaş meydanında vurulur ve Gazi olur. Çocukluğunda bile hem din okuluna gider hem de askeri okula. Özgürlük elbette onun karakteridir ancak her şeyi yaşayan bu adam gün gelir bundan da mahrum kalıp mahpusluğu yaşar...
1902’de teğmen olarak Harbiye’yi bitirir Mustafa Kemal ve kurmay sınıfına geçer. 1903’te üsteğmenliğe yükselir, 1904’te ise kurmay yüzbaşı olur. Harbiyedeki eğitim yıllarında ülke sorunlarıyla ilgilenmeye başlar ve arkadaşları ile gizli toplantılar yapıp gazete çıkartarak ülkenin içinde bulunduğu durumdan çıkışının yollarını arar ve tabii bu arayış özellikle sarayın pek hoşuna gitmez.
Mustafa Kemal, elinde kağıtlarla sınıfın kürsüsüne çıkar, Türkçe ve Fransızca gazetelerden öğrendiklerini arkadaşlarına aktarır. Bunun yanında arkadaşlarıyla münazara etmeyi de ihmal etmez. Böylece karşılıklı olarak düşüncelerini geliştiren harbiyeliler aynı zamanda aralarındaki lideri belirlemiş olurlar. Bu lider de hem tarih bilincini hem tartışmalardaki ustalığını hem de hatipliğini geliştirir.
Gazete deyince aklınıza hemen matbaa geldi öyle değil mi? Haklısınız ancak siyasi yazılar içeren bu gazete el yazısı ile çıkar. Yazarlar, hem Osmanlı hem de yabancı devletler hakkında yazarken aynı zamanda Batı'daki felsefe ve bilimi kendilerine konu edinirler. Ve gayet entelektüel duran bu gazeteyi tahmin edeceğiniz üzere el altından dağıtırlar, ta ki...
O tarihlerde Harbiye Nazırı olan Zülüflü İsmail Paşa kulağına çalınan bu haberler karşısında okul müdürü Ali Rıza Paşa'yı Yıldız Sarayı'na çağırır ve azarlar. Rıza Paşa olayın aslının olmadığını söylese de okula geri döndüğünde Vatan grubunu daha yakından takip etmeye başlar ve iki hafta sonra Mustafa Kemal ve arkadaşları yeni gazetelerini çıkartırken sınıfı basar.
'Kapı arkasında birkaç nöbetçi duruyordu. Ali Rıza Paşa’ya haber vermişler, sınıfı bastı. Yazılar masa üzerinde ve ön tarafta duruyordu. ” Ali Rıza Paşa, 1933'te tekrar görüşeceği Mustafa Kemal'i ve arkadaşlarını o gün şu sözlerle yalnızca uyarıp saraya bildirmeyerek belki de Türkiye tarihine yön vermiş olur: “Neden derslerinizle meşgul olmuyor da başka şeylerle uğraşıyorsunuz?”
Bu yüzden ordudan atılmayı göze almayarak faaliyetlerini durdurur. Zaten mezuniyetine de az kalmıştır. Ve sağ salim 1905 yılında kurmay yüzbaşı olarak mezun olarak atamasını beklemeye başlar. Tabii sadece Mustafa Kemal değil Ali Fuat de dahil Vatan grubunun birçok üyesi mezun olur. Atatürk, Ali Fuat ve arkadaşları bir ev tutarlar ve burada toplanarak okuldaki düşüncelerini tartışmaya devam ederler; ancak farkında olmadıkları bir şey vardır, o da Fethi adındaki saray casusudur.
Çünkü itham edildikleri suç Sultan Abdülhamit'i öldürmektir. Tabii ki böyle bir itham için en üst derecede sorgulama yapılması icap eder ve Mustafa Kemal, bizzat Zülüflü İsmail Paşa tarafından sorgulanır. Padişah bu durumu öyle ciddiye alır ki iddiaya göre yan odadan sorguyu dinler.
Ali Fuat Cebesoy hatıralarında gerek bu sorgu esnasında gerekse sonrasında gravürde gördüğünüz Kızıl Zindan'daki hapislik günlerinde işkence uygulamalarından bahseder. Yani anlayacağınız gözlerine bakmaya dahi kıyamayacağımız Atatürk'ümüz gün gelir işkencecilerin elinde kalır.
Birincisi burada Sultan'ın kişisel tutukluları kalır.Bu yüzden ceza doğrudan Sultan tarafından verilir. İkincisi ise anlatılanlara göre bu zindandan çok az kişi sağ çıkar. Yani Mustafa Kemal, ölümle burun burunadır ve hayatı Sultan'ın iki dudağı arasındadır.
Bu arada Ali Rıza Paşa, öğrencilerini savunmaya devam eder ve onların 2. veya 3. Ordu'ya gönderilmelerini ister. Zülüflü İsmail Paşa ise idam istemektedir. Sultan, denge gözeterek iki Paşa'nın isteğini de kabul etmez, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Şam'a ve Beyrut'a sürer. Atatürk de “Pekala biz de bu çöle gider, yeni bir devlet kurarız” der.
'(...) Abdülhamit devrinde idi. 1320 (1905) tarihinde mektepten henüz kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adımı atıyordum. Fakat bu adım hayata değil, zindana rastladı. Gerçekten bir gün beni aldılar ve baskı idaresinin zindanlarına koydular. Orada aylarca kaldım.
Annemin, bundan ancak hapisten çıktıktan sonra haberi olabildi. Ve derhal beni görmeye koştu. İstanbul’a geldi. Fakat orada kendisiyle ancak üç beş gün görüşebildim. Çünkü tekrar baskı idaresinin casusları, cellatları ikametgâhımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Annem ağlayarak arkamdan takip ediyordu.
Ben, sürgün yerime götürecek olan vapura bindirilirken benimle görüşmesi engellenen annem göz yaşlariyle Sirkeci rıhtımında acılar ve kederler içinde bırakılmış bulunuyordu. Sürgün yerinde geçirdiğim tehlikeler onun hayatının acılar ve göz yaşları içinde geçmesine sebep olmuştur. (...)'
Bizimkisi: Kandırıldık, aldatıldık... ((:
Ülke borç harç içindeyken, daha da fenası toprak kaybederken saray yaptıran Abdulhamit ten bahsediyoruz değil mi. Saray yaptırma sevdasi çok ilginç bizdeki. Boş bina yav.
O günlerde rağbet edilen ithamlarda biri Abdülhamit'e darbe, suikast vs. idi. Zaten Abdülhamit döneminde jurnalcilik Osmanlı tebasında aile mesleği olacak kadar yaygınlaştığından sohbet için toplanmış birkaç Türk gencinin bile saraya jurnallenmemesi mucize oluyordu. Türkiye'de kurulan ilk Türk takımının adı bu yüzden Black Stockings FC olmuştur.