'Into The Wild' Filmiyle Tüm Dünyanın Öğrendiği ve Hayat Hikâyesiyle Ölümsüzleşmiş Bir Maceraperest: Christopher McCandless

Bir insanın isteyebileceği her şeye sahip genç bir adamın, benlik arayışı içine girip kendini vahşi doğanın kollarına bırakmasıyla başladı tüm macera...

1968 doğumlu genç Christopher, 1990'da Emory Üniversitesi'nden mezun olur olmaz 25 bin dolarlık birikimini açlıkla mücadele kurumlarına bağışladı ve her şeyden uzaklaşıp bir gezgin olarak yaşamayı seçti.

Ailesi dahil olmak üzere çevresindeki kimsenin bundan haberi olmadı. Para kazanmak için okumayı ve çalışmayı köle olmak gibi görse de ailesinin gönlünü yapmak için okulu bitirmeyi kabul etti. Oldukça varlıklı bir ailenin çocuğu olmasına karşın mal mülk onun için asla değerli olmadı. Bu yüzden kariyer hayali yoktu.

Para ile elde edilebilen hiçbir şeyin hayattan zevk almasını sağlayacağına inanmıyordu. Başka şeyler yapmalıydı, hayatını daha anlamlı kılacak bir şeyler... Arabası, az bir miktar para ve birkaç parça eşyasıyla Amerika'yı gezmeye karar veren Chris, yolculuğu boyunca kendine yük olacak her şeyi geride bıraktı.

Henüz 22 yaşında birisi için böyle bir karar almak büyük bir cesaret isterdi. Chris, bu cesaretin misli misli fazlasına sahipti.

Amerika'yı bir baştan diğerine kadar gezmek için çıkılan bu yolculuk doğa şartları nedeniyle çok zorlasa da binlerce yıl önceki ataları gibi kendini doğaya teslim etmek onun için tatmin ediciydi. Böyle birçok insanın paralar vererek gezebileceği ama asla Alex kadar keyif alamayacakları yolculuklar yaptı.

Çölde mola verdiği sırada kuma gömülen aracını kumdan çıkartamayınca orada bırakıp yola devam etti. Gece çöl soğuğunda yakacak bir şeyi olmadığı için son parasını da yakarak ısınmayı tercih etti. 60'lı yıllarda hipsterlar için de otostopla ülkeyi gezmek modaydı. Hipsterlara berduş anlamındaki 'Tramp' kelimesiyle hitap ediliyordu.

Hipsterlarla tanıştıktan sonra ismini 'Alex Supertramp' olarak değiştirdi. Kendince süper berduş olduğunu vurgulamak istemişti.

Otostop, ulaşım araçlarını kaçak kullanarak yolculuğunu daha da heyecan verici kılıyordu. Hatta Meksika'ya da kano ile azgın nehir sularından geçerek, kaçak olarak girip çıkmıştı. Ama en büyük hayali Alaska'ya gitmekti. Kendi vahşi doğanın kollarına bırakmak istiyordu.

Kuzey Dakota'dan sonra otostopla Alaska'nın Fairbanks şehrine ulaşsa da onun esas istediği ormanı, kırsal hayatı deneyimlemekti.

Yolculuğu sırasında tanıştığı ve muhtemelen son görüştüğü insan olan Jim Gallien oldu. Jim, 28 Nisan 1992'de son günlerini vahşi doğada geçireceğinden habersiz bir şekilde Alex'i orman sınırına bıraktı. Bir çift bot, iki adet sandviç ve bir paket mısır cipsi hediye ettikten sonra bazı tavsiyeler verirken Alex'i son mecerasına uğurladığından habersizdi.

'Sihirli Otobüs'le karşılaşana kadar öleceğini düşünmeye başladığı bir 64 kilometre katetti.

Teklanika Nehri'ni geçerken çok üşümüş ve halsiz düşmüştü. O halde ne kadar dayanacağını düşünürken gördüğü terk edilmiş otobüs umutlarını yeşertti. Birden karşısına çıkan bu otobüse 'Sihirli Otobüs' adını taktı. Oysa otobüsün amacı avcıların mola verebilmeleri ve zorlu şartlarda sığınak olarak kullanabilmeleriydi.

Bu otobüs onun için mola verdiği bir yer değil, hayatının uzatmalı 112 gününü geçirecek bir evdi.

Bu süre içinde 5 kilo pirinç, patates tohumları, ufak kalibre tüfeğiyle vurduğu kirpi, sincap, kuş, yaban geyiği gibi hayvanların etleriyle hayatta kalabilmeyi başardı. Yerel bitkileri anlatan birkaç kitabı sayesinde bulabildiği bitkileri de tüketti. Bu süreçte hayatta kalmasında otobüsün katısı büyüktü.

Yaklaşık 3 aylık vahşi doğa deneyiminin ardından geri dönmek istese de su seviyesi yükselen Teklanika Nehri'ni geçemediği için o bölgeden çıkamadı.

Kış yaklaştığı için avlayacak hayvan bulamayınca giderek elden ayaktan düşmeye başladı. Etrafa notlar bıraksa da hiçbir dönüş almadı. Son notunda 'Harika böğürtlenler' yazılıydı. Çaresizlikten sadece minik bitki tohumları ve kökleriyle beslenen Alex, 12 Ağustos 1992 günü yediği yabani böğürtlenlerden zehirlenerek 24 yaşında öldü.

Ölmeden önce dilediği gibi bir hayat yaşadığı, geride bıraktığı notlardan anlaşılıyordu. Hiçbir zaman bir kariyer istemedi. Sadece deneyimlerini başkalarıyla da paylaşmak istemişti ama doğa buna izin vermedi. Öldüğü yerin birkaç kilometre ötesindeki avcı kulübeleri vardı ama fark edemedi, dolayısıyla hayatta da kalamadı.

'Mutlu bir hayat yaşadım ve bu yüzden Tanrı’ya müteşekkirim. Hoşça kalın, Tanrı hepinizi kutsasın.' unutulmayacak son sözleri oldu.

Chris ya da namıdiğer Alex'in hikayesini 'Into The Wild' kitabından ya da aynı isimli filmden daha iyi bir şekilde öğrenebilirsiniz.

Siz olsanız tüm olanaklarınızı geri bırakıp öylece gidebilir miydiniz? Yorumlarda buluşalım...

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
YORUMLAR
16.02.2020

mal

16.02.2020

çok ayıp abicim

20.06.2020

Yorumlar da herife çok bilmiş gibi konuşan, aşağılayan insanların bu adama empati yapması mümkün değil. Adam çok zengin değil, ortalama zengin. Evini terkediyor çünkü, anne ve babası sürekli şiddet gösteriyor. Alaska'ya cahil cesaretiyle değil, içinde ki macera ruhuyla, keşfetme arzusuyla, önüne ne çıkacağını bilmeden tecrübe etme isteğiyle gidiyor. Ve en önemlisi, adam ölmeden önce güzel bir hayat yaşadım demiş. Hanginiz güzel yaşıyor ak. Ve herif mutlu ölüyorum dedikten sonra, sizin mal ve türevi hakaretleriniz, sizi mal yapıyor farkında değilsiniz tabi :D

20.06.2020

Yaşamak istediği gibi yaşamış ve bu şekilde de ölmüş, son notunda da hiç pişmanlık duymadığını yazmış. Ama yorumlar "geri zekâlı, mal" türünden. İlginç.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ