İlkokul mezunu olmasına rağmen okuma aşkıyla yanıp tutuşan, dünyayı gezme tutkusuyla kendisine hayran bırakan Afife Küçükbenli’nin ilham veren hikâyesini anlatacağız bugün sizlere! Hepimize örnek olması dileğiyle...
İlkokul mezunu olmasına rağmen okuma aşkıyla yanıp tutuşan, dünyayı gezme tutkusuyla kendisine hayran bırakan Afife Küçükbenli’nin ilham veren hikâyesini anlatacağız bugün sizlere! Hepimize örnek olması dileğiyle...
İlkokulu bitirdikten sonra babası ortaokula yazdırdı ancak annesi evdeki diğer dört çocuk, işler güçler derken kaydını sildirdi ve okumasına izin vermedi. Okula giden çocukları gördüğünde her defasında çok üzülen Afife Teyze’nin tek hayali öğretmen olmaktı ama fırsat bulamadı. Hem kardeşlerine bakmak zorundaydı hem de evdeki işler beklemezdi.
Yaşı küçük olduğu ve evde yapılması gereken çok fazla iş bulunduğu için annesi vermeyince uzun yıllar beklediler ve sonunda 1977 yılında muratlarına ererek dünyaevine girdiler.
41 yıldır evli olan çifte biz de 41 kere maşallah diyor, uzun ömürler diliyoruz!
Evini kuran, üç çocuk doğuran ve zorunlu ihtiyaçlar dışında tüm maddi kaynaklarını çocuklarına aktararak onları okutan Afife Küçükbenli çocuklarıyla birlikte tekrar tekrar ilkokul günlerine gittiğini anlattı. Gurur duyduğu çocuklarıyla mutlu oldu, her şeyi onlar için yaptı: Tek isteği okumalarıydı.
Aşk-ı Memnu ve Çalıkuşu’nun favori kitapları olduğunu anlatırken Sabahattin Ali’ye olan sevgisinden de bahsediyor. Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna kitaplarından çok etkilendiğini aktarırken zamanla değişen zevklerini de gözleri parlayarak iletiyor.
Büyük şehire taşınmasıyla birlikte kitaplara daha rahat ulaşmaya başlayan Afife Teyze’nin zevkleri zamanla değişti, gelişti elbette. Yeğeninin evlendiği Rus asıllı gelinleri sayesinde Rus edebiyatının ölümsüz isimleriyle tanıştı, Suç ve Ceza’yı bir solukta okudu. Amin Maalouf’un Afrikalı Leo’su, Albert Camus’nun Veba’sı, Jack London’ın Martin Eden’i… Tekrar tekrar okuduğu klasik eserlerle birlikte içinde o kitapları gezme tutkusu oluştu. Sefiller’i okuduktan sonra gittiği Paris’te Bastille Meydanı’nı heyecanla gezdi.
Afife Teyze’ye en çok çocukları kitap alıyor ama onlar da uzakta yaşıyorlar. Kitapları okuduktan sonra tartışacak birilerinin olmaması onu çok üzse de telefona sarılıyor ve çocuklarını arıyor. Okuma sevgisi aşıladığı çocuklarıyla kitapları tartışıyor, gittiği konferansları ve panelleri anlatıyor. Oturmayı hiç düşünmediğinin altını ısrarla çiziyor: “Kitap okuyarak, konferanslara giderek çocuklarıma ‘Bakın ben de bir şeyler öğreniyorum’u gösterdim. Gurur duyuyorum.”
Afife Teyze eşi emekli olduktan sonra Yahyalı’ya dönmeyi istedi. Eşi pek yanaşmasa da ikna etti ve kızının kaplıca tatili için yolladığı parayı sermaye yaparak bir arazi satın aldı. 15 yıl önce aldıkları arazide ahır, ev, inek evleri, kümesler inşa ettiler; 3,5 yıl boyunca elektriksiz yaşadılar, su gelsin diye beklediler ama hiçbir zaman vazgeçmediler. 10 koyun ve 3 keçiyle çıktıkları yola 300 koyun, 25 keçi, bir sürü inek, tavuk, kedi, köpekle devam ettiler.
İşler çoğaldığında yardımcı tuttuklarını söyleyen Afife Küçükbenli, çiftliğe yerleşmeden önce obezite, tansiyon, kolesterol ve şekerle baş etmeye çalıştığını anlatıyor: “Çocuklar büyüdü, rahatladık. Otura otura kilo aldım. Şeker, tansiyon, kilo derken çok uğraştım. Buraya gelince hareket ettim, zayıfladım. Şeker ilaçları fazla gelmeye başladı, tansiyon hapını bıraktım. 8-9 yıldır hiç sıkıntım yok. 110 kilodan 67’ye indim. Sabah ezanından önce kalkarım, çok geç yatmam. Ezandan önce 1 yumurta, 1 çay bardağı da pekmez… 30 yaşında hissediyorum.”
Kızının İtalya’da okuduğu sırada çiftliğe misafir olan arkadaşlarının isimlerini kuzulara, tekelere verdi Afife Teyze. Ardından bir gelenek başladı ve yeni doğan hayvanlara Marisita, Vita, Giovanni, Guiseppe isimlerini verdi. Oğlunun Uzakdoğulu, arkadaşının Alman arkadaşı derken Afife Teyze’nin dünya vatandaşı olduğu da kanıtlandı.
Sanat eserlerinin yanı sıra yurt dışında en çok doğaya ve çevreye olan saygıya özeniyor Afife Teyze. Kendi eserlerini korudukları kadar doğal güzelliklerine de sahip çıktıklarını anlatıyor ve ekliyor: “Türkiye’de beni en çok rahatsız eden şey çevreye duyarsızlığımız. Kimyasal atıklar, çöpler… Geçen baharda belediyeyi çağırdım, bir traktör ambalaj atığı toplayarak verdim. ‘Ambalaj atıkları çöp değildir’ sloganı beni çok etkiledi. Bunu anlamamız gerekir. Bu ülke bizim.”
Araziyi satın aldığında tek bir çalı bile olmadığını anlatan Afife Teyze dünyaya, ülkemizin güzelliklerine sahip çıkmamız gerektiğinin altını ısrarla çiziyor. En büyük projesinin de bu olduğunu ekleyerek yaşadıkları sıkıntıları aktarıyor: “Tankerle meraya su taşıyoruz, yüzyılların kuyuları çekildi. İklim tamam, kabul ediyorum ama acaba biz mi yaptık, iklimi biz mi değiştirdik? İklim ne yapsın bu kadar hor kullanmaya? Bu dünya bizim, bilincine ermeliyiz. Kahveler insan dolu tıklım tıklım. İnsanlar fidan dikse, biz de yeşeririz.”
Çok yaşa!
nıce doktora yapmıs ama insan olmayı becerememiş kadını erkeği cebinden çıkarır.beni de cebinden çıkarır.elinden öperim teyze.
İlla birileri örnek alınacaksa Afife teyze ve onun gibi güçlü kadınlar örnek alınmalı,yediğini içtiğini sosyal medyada paylaşmak dışında bir vasfı olmayan anoreksik bloggerlar değil.Bayıldım Afife teyzeye
Bu ülkenin böyle duyarlı, kıyıda köşede kalmayı içine sindiremeyen, çabalayan, öğrenen insanlara ihtiyacı var.