Arkeoloğun Kazıda Bir Günü Nasıl Geçer?

İnsanlar genellikle arkeologların kazıda neler yaptığını pek bilmezler. Sabah 6’da başlayan kazılar, öğlen 2’ye kadar toplamda 45 dakika mola ile sürdürülür. Peki, 7 saat boyunca kazıda neler yapılır?

Arkeofili'den Aysel Arslan kişisel deneyimlerden yola çıkarak kazı sırasında toprakta eşelenen ve debelenen arkeologların bir gün içinde neler yaptığını özetledi.

'Saat 6'da hep birlikte açmalara ineriz'

Her sabah saat 5 gibi (eğer doğuda çalışıyorsanız 4’te) uyanıp araziye çıkmak için hazırlanırız. Vaktimiz varsa küçük bir kahvaltı yapar, su şişelerimizi doldurur, kazı alanında yanımıza almamız gereken şeyleri koyduğumuz torbaları kaptığımız gibi minibüse koşarız. Minibüs saat tam 5.40’ta hareket eder. Minibüsçü hiçbir koşulda kimseyi beklemediği için, 5 dakika fazla uyuduğu, su şişesini doldururken ya da kahvaltı masasında fazla oyalandığı için minibüsü kaçıranlar, tesadüfen birileri onları unuttuğumuzu hatırlamadığı sürece kazı alanına geç kalırlar. Geç kalarak günün geyik malzemesi olmuş şanssız insana “sen zaten çok uyumuşsun, şunları da yapıver” denerek ekstra iş yüklenir.

Eğer minibüse zamanında yetişebilmiş şanslı gruptansanız, kısa bir minibüs yolculuğundan sonra kazı alanına varırsınız. Ancak kimse öyle hemen açmalara (belli ölçülere göre bilimsel tekniklerle kazılmış genellikle dikdörtgen çukurlar) dağılmaz. Bir süre yukarıdan bakıp “Hmm, şurada çizgi mi varmış? Aa, çöp çukuru var galiba ya. Allahım, gene mi çöp çukuru!” gibi yorumlarda bulunuruz. Neden sabahın köründe kalktığımızı soracak olursanız; güneşin yeni yükselmeye başladığı günün bu saatleri, topraktaki çizgileri ya da renk değişikliklerini görmemiz için en uygun zamandır. Biz sevgili açmamızı incelerken, işçiler de kazı alanına varır ve aletlerimizi alıp saat 06.00’da hep birlikte açmalara ineriz.

'Panik içinde malasını arayan bir arkeolog görmek günün sıradan bir olayı'

Tabii inerken yanımızda olmazsa olmaz bazı aletler de taşımamız gerekir. Bu aletlerin bazıları bizim kazı alanında hayatımızı sürdürebilmemiz için olmazsa olmaz şeylerdir: mala, fırça, süpürge, çapa, kürek, daha küçük malalar, dişçi aletleri, şeritinden katlananına bilumum tipte metre, kalemler, silgiler, defter, fotoğraf makinesi, buluntu koymak için torbalar, güneş kremi, şapka/puşi, güneş gözlükleri… Bu liste uzar gider.

Arkeologlar genellikle eşyalarını, özellikle de mala ve fırçalarını paylaşmaktan nefret ederler. Ama ne hikmetse kazı alanında o açma senin bu açma benim dolaşarak panik içinde malasını arayan bir arkeolog görmek günün en sıradan olaylarından biridir. Eğitimsiz bir göz için bütün arkeolog malaları birbirine benziyor olabilir. Bir arkeolog içinse her zaman canından çok sevdiği, üzerine titrediği ve kaybetmekten çok korktuğu bir mala vardır. Malası, arkeoloğun kolunun uzantısı gibidir. Bu açıdan bizi Kaptan Hook (Kanca) gibi hayal edebilirsiniz. Kaptan Hook nasıl kancasını başka bir kancayla değiştirmek istemezse biz de malamızı başka bir malayla değiştirmek istemeyiz.

Tabii, mala deyince inşaatlarda duvar ustalarının kullandıkları aklınıza gelmesin. Arkeologlar genellikle kenarları daha keskin ve boyutları daha küçük malaları tercih ederler. Hatta bize özel mala üreten firmalar bile vardır. Her arkeolog kendi malasının dünyanın en iyi malası olduğunu iddia eder. Bu nedenle aralarında “Yaa ben Marshalltown dışında bir şey kullanamıyorum.” üzerine muhabbetler gelişebilir. Bunu, Coca cola ve Pepsi severlerin (ya da Neşeli Günler’de turşunun limonla mı sirkeyle mi yapıldığını tartışan Adile Naşit ve Münir Özkul’un) kapışması gibi algılayabilirsiniz. İkisi de diğer mala markalarının kötü olduğunu iddia ederek kendi sevdiği malayı över. İkisi de mala işte dersiniz, ama dinletemezsiniz.

Kazı boyunca yapılan işler

  • Malalamak: Eylem olarak malalamayı, malanın kenarıyla toprağı kazıyarak düzlemek olarak tarif edebiliriz sanıyorum. Bunu, çapayla kazdığımız toprağın tabanını düzlemek, çöp çukurlarının kenarlarını bulmak, ya da topraktan örnek almak için kullanırız. Bunun dışında mala, yakınlardaki böcekleri alıp uzağa koymak, açmada biten otları kesmek ya da bir şeyden bahsederken onun üzerine tın tın vurmak için de oldukça kullanışlıdır. Genellikle süpürmek ve malalamak bir arada yürütülür.

  • Süpürmek: Süpürmek bir arkeolog için kutsal bir eylemdir. Güne her yerin süpürülmesiyle başlanır ve gün yine her yerin tertemiz olacak şekilde süpürülmesiyle sona erer. Toprak içinde toprağı nasıl süpürürsünüz, ne işe yarar ki derseniz eğer, kazıda süpürmenin mucizeler yarattığından bihabersiniz demektir. Zaten arkeologlar da öyle üstten üstten süpürmez. Kazı alanında süpürmenin belli bir tekniği vardır. Kazıda pişmiş arkeologlar, çömezlere el vererek kazıda süpürmeyi öğretirler. Birkaç haftanın sonunda, çömezler o kadar uzman olur ki yerler adeta tertemiz olur. Şaka bir yana, iyi süpürülmüş bir kazı alanında topraktaki en ufak renk değişikliklerini ya da çizgileri bile görebilirsiniz. Bu da bizim nereyi, neden ve nasıl kazacağımıza karar vermemiz açısından son derece önemlidir.

  • Kazmak: Arkeologların en sık yaptıkları işlerden biri de kazmaktır. Ortalama bir şehirli insan, tarım aletlerinin çoğunun adını bilmezken arkeologlar çapasından kazmasına, gelberisinden küreğine pek çok aletle sıkı fıkıdır. Açmada kazmak, tabii ki tarlada kazmaya benzemez. Mesela bazen tabaka takip etmeniz gerekebilir. Bu da hem çok heyecanlı hem de oldukça zorlu bir şeydir. O tabaka zaman zaman bir görünür bir kaybolur. Siz de içinizden, zamanında bunu yapanlara sevgilerinizi iletirsiniz. Özellikle kazı başkanı etraftayken açık seçik takip edilebilen, o gittikten sonra ortadan kaybolan, sonra tekrar geldiğinde birdenbire ortaya çıkarak sanki siz aradaki bütün tabakayı yemişsiniz izlenimi uyandıranları, her kazının olmazsa olmazıdır. Bunu herhalde en iyi, o ana kadar tek bir açık sahnesi olmayan filmde anne-babanız odaya girdiğinde baş karakterlerin birden sevişmeye başlamasıyla karşılaştırabiliriz.

  • İnce işler: İşte televizyonda gördüğünüz işler genellikle bunlardır. Diyelim ki bir mezar çıktı, ya da özenli çalışılması gereken, birbirleriyle ilişki kurabileceğimiz objeler çıktı. İşte o zamanlarda biz de dişçi aletlerimizi alıp hemen bunları güzelce açmaya çalışırız. Eğer özellikle mezarlık kazmıyorsak, mezar çıktığı için açma başkanları /kazı başkanları kazı yavaşladığı için pek memnun olmaz. İskelet demek, birkaç kişinin 2-3 gün sadece onunla ilgilenmesi gerekiyor demektir. Kazılarda genellikle zamanla yarışıldığı için bu da önemli bir işgücü kaybına denk gelir. Genellikle kazılara yeni başlamış heyecanlı gençler, iskelet açmayı hevesle beklerler. Başlarına deneyimli birini vererek bu gençlerin heveslerini almaları da sağlanır.

  • Elemek: Bu işlem, boncuk, bebek kemikleri gibi gözden kaçabilen minik ama önemli arkeolojik buluntuları yakalayabilmemizi sağlar. Kafamızı kullanmayı pek gerektirmediği için oldukça sıkıcı bir iştir. Genellikle arkeologlar arasında çok sevilmese de, başa gelen çekilir, diyerek sık sık yaparız. Belli bir süre sonra otomatiğe bağlayıp önüne gelen her toprağı eleyen de çıkabilir.

  • Kayıt işleri: Arkeologlar kazılarda binyıllar boyunca toprak altında korunmuş şeyleri açığa çıkarıp kazarak neler olup bittiğini anlamaya çalışırlar. Yani arkeoloji bir bakıma geçmişin yok edilmesidir. Bu yüzden de kazılarak yok olan her şeyi en ince ayrıntısına kadar kaydetmemiz gerekir. Kazıda zamanımızın büyük bir bölümünü alan çizimler yapılır, ölçüler alınır, onlarca fotoğraf çekilir, koordinat sisteminde kazıda bulduğumuz şeylerin tam yerleri belirlenir, toprağın renginden içindeki maddelere kadar her şey defterlere kaydedilir… Hatta en doğru kayıtları tutabilmek için toprağın tadına bakan arkeologlar bile mevcuttur.

Güneş'in tepeye çıkmasıyla kazı alanındaki iş sonra erer, peki sonra?

Bunun gibi onlarca işten sonra arkeologlar güneşin iyice tepeye çıkmasıyla paydos ederek evlerine dönerler. Eğer arkeologların işi araziyle birlikte bitti diye düşünüyorsanız, çok ama çok yanılıyorsunuz. Genellikle yemek ve kısa bir moladan sonra kazı evinde çalışmalar son hız devam eder. Bazı kişiler buluntuları yıkar, ayıklar veya toplarken, bazıları da o gün neler yapıldığına dair ayrıntılı raporlar yazarlar. Bütün bu işler birkaç saat sürer. Akşam yemeğinden sonraki birkaç saat, arkeologların gıybet/geyik yapma zamanlarıdır. Genellikle kazılarda iyi internet bağlantısı olmadığından arkeologlar kendilerini ayrana ve birbirlerinin eski kazı anıları dinlemeye verirler. Ancak genellikle saat 10’dan sonra etrafta pek kimse kalmaz. Çünkü ertesi sabah yine güneş doğmadan kalkılacaktır.

  • Arkeofili

Popüler İçerikler

İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
YORUMLAR
29.02.2016

valla hepsi doğruuuuu :-D vaaayyy be ANAİA kalesindeki günlerim aklıma geldiii :-( orda çalışan arkadaşlara, hocalara ve zeynep hocamıza sevgiler , uslu bi çocuk olursam bi daha görebilir miyim sizleriii :-( not: arkeolog değilim ameleydik orda ama çok güzel günlerdiii :-(

29.02.2016

Geçmişi gün yüzüne çıkarmak.

01.03.2016

hep arkeolog olmak istemiştim, gittim avukat oldum. ama bakıyorum da zaten o kadar da zevkli bir iş değilmiş :(

01.03.2016

Kemal Bey, ben verdiğiniz linkte ben sizin "silinen yorumlarınızın içeriği" ile ilgili bir şey göremedim?

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ