İki kelimelik bu soru, sorgulamayı ve zihninin derinlerine inmeyi seven herkesin favorisi durumunda son zamanlarda.
Fakat evren hakkında edindiğimiz bilgiler artık bir belirti almamız gerektiğini yüzümüze vuruyor.
Neredeler, neden bize ulaşmıyorlar, yoksa bizi umursamıyorlar mı?
Son zamanlarda artan dünya dışı zeki yaşam arayışımızın da önündeki en büyük tehlike bu aslında, varlığımızla onları rahatsız edecek seviyeye gelmemiz ve neticesinde de yok edilmemiz.
Öyleyse şöyle düşünün…
Ya da şöyle soralım, umursadınız mı onları?
İşte uzaylıların dünyamızı ziyaret etmemesi ya da ediyorsa bile bizimle iletişime geçmemesinin en büyük sebeplerinden birisi olarak bu kabul ediliyor.
Çünkü geldiğimiz teknolojik gelişmişlik seviyesi, onlara sorun yaratabilecek durumda değil henüz ve onlar için bir tehlike teşkil etmiyoruz.
Varlığımızın farkındalar, ama insan denilen varlığı kayda değer görmüyorlar.
Bizlerden her anlamda gelişmiş seviyede olan uzaylılar için bir bakteriden daha fazla değerimiz yok.
Ünlü fizikçi Carl Sagan bu konuda şöyle der:
Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor.
Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her 'yüce önder', her aziz ve günahkâr onun üzerinde - bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.
Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. O zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı.
Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok.
Dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. En azından yakın gelecekte, gidebileceğimiz başka yer yok. Ziyaret edebiliriz, ama henüz yerleşemeyiz. Beğenin veya beğenmeyin, şu anda Dünya sığınabileceğimiz tek yer.
Gökbilimin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir. Belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur. Bence, birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor, ve bu mavi noktaya, biricik yuvamıza.
'BU SAHİP OLDUĞUMUZ TEK ŞEY'.
Bence biz tehdit olarak görmeleri için tek birşey var: Adana'nın nüfusunun 10 milyon olması yeterli.
eyyy uzaylı sen kimsin ya
bu yazıyı okuduktan sonra gidip böcüklere bir kaç piramit yaptım, yeter geri kalmışlıkları. bir kaç yıl sonra da petrolü göstercem ziksinler birbirlerini..