'”Harmony”aynı zamanda insan ruhu ve evrenin uyumunu kapsar”
Platon
'”Harmony”aynı zamanda insan ruhu ve evrenin uyumunu kapsar”
Platon
Kastrasyon sözcüğünün kökeni Latince “castratio” kelimesinden geliyor, bıçak ya da kesme enstrümanı anlamını taşıyan “castrum”dan türemiş. İnsan üzerinde ilk kastrasyonun ise Uruk kentinde MÖ 4000 civarında uygulandığı düşünülüyor.
Kastre edilmiş anlamına gelen “Kastrato”nun ses sanatçısı olarak ortaya çıkması ise on altıncı yüzyılın sonlarına denk geliyor. Orta çağda kadın sesinin kilise korolarında yasaklanmasının üzerine koroda kadınların seslendirdiği “cantus” adı verilen tiz partisyonlar başlangıçta kadın sesini taklit eden ergenlik çağındaki erkek çocuklar tarafından söylenmiş.
Ülkemizde 17 Mart 1995 yılında gösterime giren, yönetmenliğini Gerard Corbiau’nun üstlendiği “Farinelli Il Castrato” filminde, ünlü kastrat Farinelli’nin (esas adı Carlo Maria Broschi) hayat hikayesi anlatılır. Müzik literatüründe sadece bir opera şarkıcısı değil zamanının en iyi müzisyeni olarak da nitelendirilen Farinelli’nin bir erkek çocuktan belirsiz bir cinsel kimliğe geçişin hem kendisinde, hem de sosyal çevresinde nasıl karışıklığa yol açtığını; toplumun aile,ailenin birey üzerindeki etki ve yetkisini; kişilerin söz hakları ellerinden alınarak toplumsal,dinsel ve ekonomik anlamda bir araca dönüştürülmesinin yıkıcı etkilerini güçlü bir biçimde ifade eden film, Altın Küre ve Fransızların Oscar’ı Cesar’a layık görülmüştü.
Yeryüzünde doğan her canlı için anne-baba ve çocuk ilişkisinde, çocuk dünyaya geldiği andan itibaren yaşamını sürdürebilmek için desteklenmeye muhtaç olması, destek ve sorumluluğun ebeveyne ait olması doğal ve toplumsal bir gerçekken; çoğunlukla ekonomik nedenlerle ve yine çoğunlukla çocukların rızası olmadan onlar hakkında verilen bu kastrasyon kararını – eğer hayatta kalırlarsa - , büyük olasılıkla onlara yapılmış bir ihanet olarak düşünüyor, yaşamlarında yarattığı travmayla başa çıkamıyorlardı.
Farinelli yani Carlo, için de durum böyleydi.
“Hristiyan inancının” bedenin bütünlüğünü koruyan, aksini haram kılan yapısı sebebi ile kastrasyon işleminin Farinelli’nin attan düşmesi gerekçesi ile gerçekleştirildiği söylenmiş; böylece “Kilise korosunda' şarkı söylemesinin önünde kastrasyon sebebi ile engel oluşmamış ama öte yandan Handel’in deyimi ile “yaşamı sesine hapsolmuştu”; toplumdaki yeri değiştirilemez, farklı beklenti veya hayaller içine giremezdi.
İlk kez on beş yaşında, Porpora’nın “Angelica e Medoro” adlı serenadıyla sahneye çıktı. Bu serenat, Pietro Metastasio’nun basılmış ilk eseri ve bu buluşma ise, Farinelli-Metastasio arasında hayat boyu sürecek güçlü bir dostluğun başlangıcı oldu.
İtalya dışında sahneye çıkması ilk kez 1724’te Viyana’da, İmparatorluk Tiyatrosu’nun daveti üzerine gerçekleşir; Farinelli, 1724 ile 1734 yılları arasında Venedik, Milano ve Floransa gibi İtalya’nın kuzeyinde bulunan kentlerde sıra dışı başarılar elde eder.
Bu yıllarda Farinelli, eski hocası Porpora’nın daveti üzerine İngiltere’ye gider ve Handel’le tanışır. İngiltere’de Handel’in aryasını seslendirir. Bu arada kastre edilmesinin ardındaki gerçeği öğrendikten sonra hem İngiltere’den hem de ağabeyinden ayrılan Farinelli 1737’de kendisini dinlemenin Kral V. Philip’in depresyonunu azaltmasını umut eden Kraliçe Elisabetta Farnese’nin çağrısı üzerine Madrid’e gider.
Bir devlet emeklisi olarak İspanya’dan ayrılan Farinelli, Bolonya’ya yerleşir. Son yıllarındaki en yakın arkadaşları müzik tarihçisi Giovanni Battista ile mektuplaşmalarının devam ettiği Metastasio olmuştur.
Farinelli, 16 Eylül 1782’de, Metastasio’ nun 12 Nisan 1782’daki ölümünden dört ay sonra, Bolonya’da hayatını kaybetmiştir.
Zaman içinde toplumun kastratolara yönelik yaklaşımı olumsuz yönde ilerler ve taktir toplamayı umarken toplumdan dışlanmışlardır. Özellikle son kastrato kuşakları açısından koşullar çok daha zorlayıcı olur ve en sonunda kastratolar ve sadece onların söyleyebildiği şarkılar tarih sayfalarında yerini alır.
Yaşadığımız zaman diliminde uygarlığımızın hayatlar üzerindeki etkisi bu hikayeden ne kadar farklı? Kadın gerçekten özgür mü yoksa belirlenmiş olanı seçme, söyleme şartıyla mı özgür oluyor? Bireyler ne tür mahkumiyetler ve mahrumiyetler içine hapsediliyor ve neden? Sanat insanın evriminin bir aynası ise, aynaya baktığımızda portredeki resim kime aittir?