İnsan Niçin Var Edildi, Amaç Nedir?

“BİR” Matematik aslında Tanrı’nın doğrudan kendisidir, isimli resmimin, üç ana temasından ikincisi olan “İnsan niçin yaratıldı, amaç nedir?” bölümüne geldik. Tabii doğal olarak insanın yaratılma amacı demek konuyu zorunlu olarak fizik ötesi (metafizik) alana taşıyacaktır. Dolayısıyla resimdeki bu konuyla ilgili imajını ve ayrıntısını açıklamadan önce çok gerekli bu açıklamayı yapıyorum.

Tabii önce şunu belirtelim: Bu sorular bir amaç sorgulayan sorulardır. Oysa literatüre göre doğada amaç yoktur.

Her şey doğa yasaları dahilindeki gelişimlerdir. Zaten bir amaç olması demek, doğa yasalarının bu amaca yönelik önceden yazılmış bir senaryoyu takip etmesi demektir.  Ki, bilim haklı olarak bir amacı kabul etmez ve de etmiyor. 

Ancak gelin görün ki aynı bilim, insanın içinde yaşadığı dünya gezegeninin kendisi ve canlılığın gelişimindeki imkânsız rastlantıları da matematiksel olarak verir. Çok uzak olasılıktaki sayısız tesadüfleri de bildirir. Şimdi size bu konuyu çok anlaşılır bir örnekle tanımlayan National Georafic yapımı Dünyamız ve canlılığın hikâyesini anlatan bir belgeselden aktarma yapayım:

“Uzayda başka bir gezegenin, Dünya’da olduğu gibi evrilmesi için zar atıp, art arda bir milyar kere aynı zarın gelmesi lazım.” (National Geografic. “Sıra Dışı Kaya” bölüm 8 Uzaylı Dk. 44)

Kısaca bilim insanları, canlıların yuvası dünyamızın çok ama çok nadir bir gezegen olduğunu belirtiyor. Ne kadar nadir olduğunu belirtmek için de, benzer bir gezegenin var olma olasılığı, arka arkaya bir milyar kere aynı zarın gelme olasılığıyla eşittir, diyorlar. Daha anlaşılır şekilde söylersek; inanması zor, pek mümkün görülmeyen milyarlarca doğru şartlar, mucizevi doğru tesadüfler bir araya gelerek dünyamızı ve canlılık sistemi oluşmuştur. Hele bir de evrenin en karmaşık yapısı olarak bilinen insanın beynini ve evrimini ele alırsak ister Tanrı’ya, ister doğaya inanın sanki insanı oluşturmak için müthiş ısrar etmiş gibi izlenim oluşuyor. Bu gerçeklerden yola çıkılınca, insanın kendi yaratılışında bir amaç olduğunu düşünmesi ve sorgulaması çok doğaldır. Zaten insan türü öz farkındalığı geliştikten itibaren bu amacı ve kendisine ne olacağını hep sormuştur. Bu sorulara felsefede doğal olarak, “olsa olsa…” şeklinde mantık yürüterek verilmiş cevaplar vardır. Ancak ölüm ve sonrası için tatmin olacağı cevapları yalnızca dinler, inanç şekilleri vermiştir. 

Yukarıda, “Bilim, insanın var edilişinde bir amaç olduğu ve ölüm sonrası ne olacağıyla ilgilenmez.” dedim. Ne var ki, aynı bilim literatüründe enteresan bir şekilde “Antropik ilke” (İnsancıl ilke) adında teori vardır. Bu teoriye göre Evrenin insan yaşamı için özel bir dizayna ve 'ince bir ayara' sahip olduğunu iddia eden bilim insanları var. Şimdi merhum fizik profesörü Stephen Hawking’in bu konuyu değerlendirdiği kitabından özet aktarayım:

“Zayıf insancı ilkenin kullanımına ilişkin bir örnek, büyük patlamanın neden 10 milyar yıl önce gerçekleştiğini açıklıyor olmasıdır. Zira akıllı varlıkların evrilmesi de bir o kadar zaman almıştır. Bunun için ilkin yıldızların ilk neslinin oluşması gerekir. Bu yıldızlar, temel hidrojen ve helyum gibi elementlerin bir kısmını kendisinde meydana geldiğimiz karbon ve oksijen gibi elementlere dönüştürür. Ardından söz konusu yıldızlar süpernova patlamaları yaşar ve enkazları arasında yaklaşık 5 milyar yaşında olan güneş sistemimizin de bulunduğu başka yıldızları ve gezegenleri oluşturmak üzere etrafa saçılır.

Bilimin yasaları hâlihazırda kendilerini bildiğimiz şekliyle elektronun elektrik yükünün büyüklüğü ve proton ile elektronun kütlelerinin oranı gibi çok sayıda temel nicelik içerir. 

Burada kayda değer olan gerçek, bu niceliklerin değerlerinin yaşamın gelişmesini olanaklı kılacak şekilde oldukça iyi bir biçimde ayarlanmış olmasıdır. Nitekim sözgelimi elektronun elektrik yükü yalnızca küçük bir oranda bile farklı olsaydı yıldızlar ya hidrojen ve helyumu yakmayı başaramazdı ya da hiçbir şekilde patlamazlardı.” Stephen Hawking Zamanın Kısa Tarihi S 164-165

Hawking, özetle, “Eğer evrenin insan için yaratıldığına inanıyorsanız, evrenin varoluşunda bu inancınızı destekleyen birçok parametreler ince ayarlar bulunur.” diyor.

Her neyse, bir sanatçı olarak ben de insanın bu merakına dayanarak resmimde ikinci tema olarak “Biz niye varız, bize ne olacak?” konusunu işledim. Elbette benim bu konuda söylediklerim de tümüyle spekülatif olacak. Ancak kurgusunu mümkün olduğu kadar bilimsel verilere yaslayarak yaptım. Yani dinlerin belirttiği insanın var edilme amacı ve ölüm sonrasıyla pek ilgisi yoktur. Konuyu biraz açayım:

Bilindiği gibi peygamberi olan dinlerde, ister emir ister öğüt olsun, bütün uyarılar şarta bağlı olarak ödül ve ceza ekseninde temellenir. Aynı şekilde, ölüm sonrası yaşamı da iyiler cennete, kötüler cehenneme gidecek gibi, hak etmek üzerine şekillendirilmiştir. Bazı inananlar “Allah bilinmek istediği için insanı yarattı.” gibi insana özgü psikanalitik ihtiyacını Yaratıcı’ya da yansıtmış ve öyle kurgulanmıştır. Bu fikirler kendi zamanlarında makul olabilir. Ancak günümüzde evrenin varoluşuyla ilgili birçok bilgiye ulaştık. Eğer bilimsel açıdan da bakarsanız, insanın böylesi basit bir amaçlar için var edildiğini düşünmek pek mantıklı değildir. 

Burada şu notu düşeyim, dinler üzerine konuşurken şunu unutmamak gerekir: Mevcut tüm kitabi dinler, insanların Dünya’yı düz zannettikleri ve evrenin merkezi olduğuna inandıkları dönemde ortaya çıkmış ve şekillenmiştir. Bu hususu göz önünde bulundurmak çok önemlidir. Zira o dönemdeki yetersiz bilgiden kaynaklanan bu gibi yanılgılar oluşmuştur. Doğal olarak insanlar, kendilerini evrenin hakimi, yeryüzündeki halifesi ya da Yaratıcı’nın parçası ekseninde fikirler üretmiştir. Bu çok normaldir. 

Konuya dönersek, biz artık Yaratıcı’nın idraki çok zor bir matematiksel düzen ve mucizevi ince, hassas ayarlamalarla imkansız dedikleri evreni yaratığını öğrendik. Ve yine Dünya'nın evrenin merkezi olmadığını, yüz trilyonlarca yıldızdan sadece küçücük bir gezegen olduğunu biliyoruz. Öyleyse böyle muazzam özellikleri olan bir Yaratıcı’nın insan gibi akıllı bir canlı yaratma amacı, dinlerin, inançların söylediği kadar basit olamaz. Hele evrenin en karmaşık varlığı olan insan beyni bu kadar basit bir amaç için gelişmiş olamaz. Bu kadar muazzam, sonsuz yaratma gücü olan bir varlık, böylesi basit amaçlar için insanı yaratmaz. Yani onun tarzıyla pek bağdaşmaz. 

Peki, öyleyse insan niçin yaratılmış olabilir?

Bunun için de Tanrı’nın üslubuna yani muhteşem tarzına bakacağız. Canlılığı dolayısıyla insanı yaratıştaki tarzına bakıp amacının muhtemelen ne olabileceğini söyleyebiliriz. Anlaşılacağı üzere, adına evrim, doğal seçilim denilen, aslında canlılığın gelişim sürecindeki ayak izlerinden yola çıkacağım.

Instagram

X

Facebook

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler İçerikler

Gazeteciye Saldırı: CHP’li Belediye Meclis Üyesi Herkesin İçinde Gazeteciyi Dövdü
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"