Bildiğinizi Zannetseniz de Aslında Tamamen Yanıldığınız, Duyunca Ufkunuzu En Az 12 Kat Genişletecek Tarihsel Gerçekler

İnsanlık tarihine dair bildiğimizi zannettiğimiz ama aslında pek de gerçeği yansıtmayan çok fazla olay var ve bu olayları öğrenmediğimiz sürece geleceğimizi de şekllendirmemiz çok zor. 

Çin Seddi'nin uzaydan görülebilen tek insan yapımı 'şey' olduğu pek de doğru değil.

Hem uzaydan kastımız belli değil hem de Çin Seddi Dünya'dan çok uzaklaşmasak bile görülemez. Şayet Çin Seddi çok uzak mesafelerden görülebiliyor olsaydı bazı dev yapılar da görülebilirdi, öyle düşünelim.

Antik Yunan’dan bahsedince aklımıza hemen sanat tarihinin en mühim eserlerinden sayılan ve o dönemi temsil eden heykeller gelir, gayet normaldir.

Fakat Antik Yunan’ı anlatan heykeller, sütunlar ve diğer tüm yapılar bugün gördüğümüz gibi bembeyaz değildi.

Böylesine detaylı eserler ortaya çıkmış ve bunları aslına uygun renklendirmek akıllarına gelmedi… Mantık dışı, değil mi? Evet, heykeller ve diğer yapılar renkliydi.

Bizler için bir aksiyon film ögesi olan ninjaların her koşulda görünmez, fark edilmez olduklarını bildiğimizi zannederiz.

Onları meşhur eden bu özellikleri simsiyah giyinip gizlenmeleriyle ilgili değildi, tıpkı bizim gibi giyiniyorlardı fakat onları ninja yapan şey bu halde de gizlenebilmeleriydi. Siyahlarla gezen birinin ninja olduğu çok çabuk fark edilmez miydi?

Alfabeleri ve ticari hamleleriyle tarihe geçen Fenikelilerin aslında bugün bildiğimiz Finike'yle hiç alakası yok.

Zannedilenin aksine Fenikeliler Akdeniz ile Ege'nin kesiştiği noktadan ziyade bugünün coğrafyasında Lübnan ve İsrail kıyılarında hüküm sürüyordu.

Vikinglerin, bugün bilindiği gibi öyle boynuzlu miğferleri yoktu.

Ayrıca onlara olan sempatinizi azaltmak istemeyiz ama pagan ve nors mitolojilerinin ögeleriyle olan ilişkileri de yok denecek kadar azdı. Bügün bilinen haliyle Viking karakteri Hristiyanlığın İskandinavya bölgesine yayılmasından sonra kaleme alınan yazılardan ortaya çıktı.

Amerika'nın keşfini tarih kitaplarında okuduk ama kitaplara geçmeyen bir bilgi var.

Az önce andığımız Vikingler, Amerika'yı keşfeden ilk topluluktu. Yani diğer bir deyişle Atlantik’i aşıp bu kıtaya ulaşan ilk topluluklar Portekizli ya da İspanyol denizciler değildi.

Vikingler, denizcilikte öylesine başarılıydı ki bu keşfi 10. yüzyıl civarında gerçekleştirmişti bile.

Antik Mısır'a dair hatırımıza gelen ilk figür olan piramitler, yapıldığı dönemlerde capcanlı renklere sahipti.

Şimdilerde Mısır'da rengini, parlaklığını yitirmiş piramitleri görüyor olabiliriz ama Antik Mısır olarak andığımız dönemde de bu yapıların böyle olduğunu düşünmek çok büyük bir hata olur. Tıpkı bizim için bir gökdelen neyse Mısırlılar için de piramitler öyleydi.

Samurayların onurlarına, ülkelerine candan bağlı oldukları, görevlerinde başarısız olurlarsa harakiri yapmak suretiyle intihar ettikleri söylenir.

Bu inanış maalesef asılsız zira samurayları anlatan tek kitap 20. yüzyılda yazılan Bushido atlı bir kitaptır ama bu kitabın asıl özelliği kurgu olması. Yani herhangi bir romandan hiçbir farkı olmayan bu kitaba dayanarak Samuraylar hakkında bilgi edinmek hayli zor.

Firavunlara gösterilen saygıyı hiçe saymıyoruz ama yaygın kanı hatalı: Mısırlılar firavuna tapınmıyordu.

Peki bu inanış nasıl yerleşti? Antik Mısır döneminde o bölgeyi ziyaret eden Yunanlı tarihçilerin kısa süren gözlemlerinin böyle bir yargıya sebep olduğu söyleniyor. Bunun oluşması da gayet normal zira Antik Yunan’da tanrıdan başka kimsenin önünde diz çökülmezken  Mısırlılar firavunları önünde diz çökerdi. 

Bu törenleri gören Yunanlılar firavunların Tanrı olarak görüldüğü gibi bir varsayımda bulundular, tarihi yazarken de böyle not ettiler.

Bu bilgiyi duydunuz mu bilmiyoruz ama hayli yaygın bir kanıydı: Amazonlar daha iyi ok atabilmek için göğüslerini kesmezdi.

Yine Yunanlı tarihçilerin gözlemlerinden ortaya çıkan hatalı bir sonuç bu. Şöyle anlatalım, Amazonları tanımlamak için kullanılan ilk sözcük Amazoi idi. Amazoi kelime anlamı olarak göğüsleri olan, aynı zamanda da göğüssüz anlamlarına geliyordu. İlk anlamından ziyade daha ilgi çekici olan ikinci anlamı zaman içerisinde yerleşti ve bahsi geçen bu mit doğdu.

Yine tarih bilgilerimize güncelleme geliyor: Osmanlı'ya matbaa Lale Devri'nde getirilmemişti.

Bu hatalı bilginin ikinci kısmı da ilk matbaacının İbrahim Müteferrika olduğuyla devam eder. Bilginin ikinci kısmı, yani Müteferrika'nın bir ilk olduğu doğrudur ama ilk Osmanlı'daki ilk matbaacı olmasından ziyade ilk müslüman matbaacı olması doğrudur. Osmanlıdaki ilk matbaa ondan çok daha önce 15. yüzyılda museviler tarafından kullanılmaya başlanmıştı.

Vahşetin hüküm sürdüğü, cehaletin tavan yaptığı düşünülen Karanlık Çağ aslında pek de karanlık değildi.

Karanlık Çağ adlandırması Batı'nın skolastik düşünceyle harman olduğu yılları anlatan bir tabir olsa da Doğu'da ortaya çıkmış bir kavramdır, o dönemlerde pek bir karanlıktan söz edilmez. Sadece ilerleyiş yerini durgunluğa bırakmıştır, o kadar. Biraz Doğu'ya geldiğimizde İslam coğrafyasının 10. yüzyıl öncesinde bilim bayrağını taşıdığını, Yunan felsefesini canlandırdığını bile görürüz.

Popüler İçerikler

Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var
YORUMLAR
20.05.2019

kaynak nerede hangi bilimsel ve sosyal keşifleri anlatan makalelerde görülmüş bunlar nasıl kralların padişahların kimileri kendilerini Allahın kulu kimileride kendilerini tanrı olarak gördüyse muhtemelen bu firavunlarda da vardı ama bunlarla içerik yapıyorsanız daima en altta kaynakları göstermek zorundasınız yoksa doğruluğunuz hep tartışılır

Yanlış, firavunlar kendilerinin tanrı oldugunu iddia etti.

20.05.2019

Bu arada nasıl ufkumuz varsa her hafta kat kat artıyor.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ