Doktorun üç ayda bir gerçekleştirdiği muayenede kardeşinin yalnızca el, ayak tırnakları ile kan değerlerine ve gözlerine baktığını söyleyen Hatipoğlu, kardeşinin yaşadıklarını şöyle anlattı:
'Tetkiklere gerek duymuyordu. Kardeşim, öylesine inanmış ve umutluydu ki, süreci sorgulamıyordu. Ancak zamanla tümör gittikçe büyüdü ve fark edilir hale geldi. Bir gün aniden tümör bölgesinden kan akmaya başladı. Etraf kan gölüne dönmüştü. Doktoru aradığımızda tümörün vücuttan atılmaya başladığını söyledi. O günden sonra tümör, sürekli açık halde iltihap akan bir yaraya döndü. Gülşah, bir türlü hastaneye gitmeye ikna olmuyordu. Annem son çare doktoru arayıp ateş püskürdü ve sonrasında doktor Gülşah’tan ultrason için hastaneye gitmesini istedi. Ardından da kararını değiştirip, hastaneye gitti.'
Dünya yuvarlak, küresel ısınma gerçek, aşılar ve tıp işe yarıyor. Yirmi birinci yüzyılda bilime destek gerekeceğini hiç düşünmemiştim ama gerekiyor. İnsanların çaresiz, umutsuz anlarından yararlanan çakallara fırsat vermemek lazım.
cahillik..birde okumuş etmiş insan..kimse kimseye suçu atmasın suçlu ölen kişi..bu kadar bariz bir şeyde hastaneye gitmektense sıradan bir aile hekiminin baştan savma alakasız yöntemlerini tercih ederek kendi kendini öldürmüş.
Doğal seçilim budur. Böyle insanlar yaşarsa doğacak çocuklarına aşı yapmazlar hastalansa doktora götürmezler. Modern tıbba s**e s**e inanmak zorundasınız yoksa kefeninizi hazırlarsınız.