Tarihimiz içerisinde isyanlar ve ihtilaller büyük bir alanı işgal etmektedir. Bu olaylardan önemli bir kısmını bilerek geçmişten günümüze dersler çıkartmak zaruridir. 1859 yılında gerçekleşen Kuleli Olayı da bu tip girişimlerden birisiydi.
Tarihimiz içerisinde isyanlar ve ihtilaller büyük bir alanı işgal etmektedir. Bu olaylardan önemli bir kısmını bilerek geçmişten günümüze dersler çıkartmak zaruridir. 1859 yılında gerçekleşen Kuleli Olayı da bu tip girişimlerden birisiydi.
Fotoğraf: Sultan Abdülmecid'in babası II.Mahmud
Sultan Abdülmecid 1 Temmuz 1839'da babasının ölümü sonrasında daha 17 yaşında tahta geçmişti. Yeni padişah hayli sıkı bir eğitime sahipti. İyi seviyede Fransızca bilir, batıdaki gelişmeleri takip ederdi. İlk işlerinden birisi 3 Kasım'da meşhur Tanzimat Fermanının ilan edilmesiydi.
Tanzimat temelde Gayr-i Müslim ve Müslüman ahaliye eşit haklar vererek çıkabilecek bölünmüşlüğü önlemek amacındaydı. Gerçekten de gayr-i Müslim ahaliye tanınan haklar dolayısıyla azınlıkların güveni kazanılmıştı. Oysa Müslüman ahali tam tersine bu durumdan rahatsızlık duyar oldu. Zira 1820'lerden beri ayrılık hareketleri ve isyanlar sergileyen azınlıklar ile aynı kefeye konulmak istenilmiyordu.
Fransa ve İngiltere'nin Osmanlı'yı savaşa çekerek aslında Rusya'ya karşı kullandığı görüşü yaygındı. Aynı tarihlerde ilan edilen Islahat Fermanı ile de azınlık hakları daha da arttırılıyordu. Aynı zamanda azınlıkların da askere alınması konusu bir rahatsızlık yaratıyordu. Netice itibarıyla hem gayr-i Müslim hem de Müslüman ahali arasındaki gerginlik artmaktaydı.
Bayezid Medresesi hocalarından Şeyh Ahmed ve Hüseyin Daim Paşa arasında oluşan anlaşmalara Caferdem Paşa, Binbaşı Rasim Bey,Tophane-i Amire Katibi Arif Bey, Şeyh Feyzullah ve Şeyh İsmail'in de katılımıyla cemiyetin lider kadrosu oluşacaktı. Şeyhler halk arasındaki, askerler de ordudaki rahatsız kitlelerin desteğini almayı hedefliyorlardı.
Hasan Paşa kendisi de bizzat cemiyete davet edildi. Harekete taraftar gibi gözükerek bu teklifi kabul etti. Fakat üstlerini çoktan durumdan haberdar etmişti. Nitekim 14 Eylül 1859'da Kılıç Ali Paşa Camiindeki gizli toplantı sırasında bir baskınla bütün cemiyet üyeleri suçüstü yakalandılar. Hasan Paşa bu başarısı dolayısıyla Ferik (Tümgeneral) rütbesine terfi ettirildi.
Caferdem Paşa Kuleli'ye getirilirken kendisini boğazın serin sularına atarak hayatına son verdi. Diğer suçlular ise Sadrazam, Şeyhülislam gibi yüksek devlet görevlilerinin de bulunduğu bir yüce divan tarafından yargılandılar. Cemiyetin liderleri olan Şeyh Ahmed, Hüseyin Daim Paşa, Binbaşı Rasim ve Katib Arif idama mahkum edildiler. Diğer suçlular ise kürek, hapis, sürgün gibi çeşitli cezalara çarptırıldılar.
Olaya karışan bütün askerlerin ordu ile ilişkisi kesildi, bazıları Rodos ve Limni adalarına sürüldü. İfadelerden anlaşıldığı üzere padişaha bir suikast tertibi ve sonrasında idareyi ele almak planlanıyordu. Netice itibarıyla bu girişim tereddütsüz ve kararlı bir general Hasan Paşa tarafından kolaylıkla önlenebilmişti.
İlerleyen devirlerde ise bu olay Namık Kemal gibi edebiyatçıların fikirlerine, İttihat ve Terakki'ye kadar uzanacak ve 20.asrın genç Osmanlı zabitlerinin düşünce dünyasını dahi etkileyecektir.
Meşhur bir laf var dünyanın en güçlü devleti osmanlıdır diye sebebine gelince siz dışardan biz içerden yıkmaya çalıştıkça hala sağlam duruyor. Lakin akabinde işler asla öyle değil ne yazık ki Osmanlı yıkıp parsel parsel yiyen bu cemaatlerle bu makam mevki hastaları ile bu dini anlamayan sorgusuz sualsiz biat eden kitlelerle Cumhuriyete neler yapmaz uyanık olucan kardeşim senin düşmanın sadece dışarda değil içerdekiler dışardakinin on katı.
Biz tarih boyunca birlikte hareket etseydik, öyle sanıyorum ki tüm dünyaya diş çöktürmüştük. Bizi yıkan yine soyumuzdan oldu. İslamiyet öncesi ve sonrası dahil. Yine padişaha helal olsun idamı sürgüne çevirmiş öteki padişahlar hiç affetmiyordu.!