Varlıklı Bir Ailenin Varisiyken Kendisini Kaçıran Kişiye Aşık Olup Örgüt Üyesine Dönüşen Kadın: Patty Hearst

Varlıklı bir ailenin biricik varisi, şaşaalı bir yaşamın küçük prensesiyken hayatı bir anda tepetaklak olan bir genç kadın… Elini ipek kumaşlardan çekip silahlara süren bu genç kadın, Stockholm sendromu olarak bilinen ve rehinenin kendisini rehin alan kişiye karşı duygusal bir bağ kurmasıyla ortaya çıkan durumun yegane örneklerinden biri aynı zamanda. Hazırsanız, Patty Hearst’ün çılgın hikâyesine giriş yapalım…

Adını biyolojideki simbiyoz (ortak yaşam) teriminden alan ve Kaliforniya, Berkeley’de kurulan Simbiyonez Kurtuluş Ordusu 1973'te ilk eylemini gerçekleştirdi.

Bu eylem, Oakland'ın ilk siyahi okul müdürü Marcus Foster’ı faşist olduğu gerekçesi ile öldürmekti. İşte o andan itibaren gazetelerde yerini almaya başlayan bu örgüt, bir anda herkesin gündemine oturuverdi.

Örgütün amblemi Sri Lanka kültürüne ait yedi başlı bir kobra yılanıydı. Yılanın her bir başı birliği, kendi kaderini belirlemeyi, kolektif çalışmayı ve sorumluluğu, işbirliği ekonomisini, amacı, yaratıcılığı ve inancı temsil ediyordu. Bu niyetlerle yola çıktığını söyleyen örgütün ikinci eylemi, medya patronu William Randolph Hearst’ün torunu Patty’i kaçırmak oldu.

Takvimler 4 Şubat 1974'ü gösterdiğinde Patty, nişanlısı Steven Weed'le kaldığı Berkeley’deki dairesinden kaçırıldı. Weed de bu sırada örgüt üyelerinden fiziksel şiddet görmüştü.

Weed, yüzü gözü yara bere içindeyken verdiği demeçte Patty'i kaçırırlarken örgüt üyelerinin tek kelime dahi etmediklerini söylemişti. Başlangıçta Patty’i tutuklanan iki örgüt üyesiyle takas etmek isteyen SLA, bu istekleri kabul edilmeyince Robin Hood’luğa soyunmaya karar vererek rehin tuttukları Patty’nin ailesinden San Francisco’daki açların doyurulması için 2 milyon dolarlık gıda yardımı talep ettiler. Ancak bu yardım bir faciaya dönüştü ve insanlar dağıtılan yemeklerden zehirlenerek hastanelik oldular.

Patty’nin rehin tutulduğu süre boyunca, ailesine farklı farklı ses kayıtları gönderilmişti. Başlangıçta Patty, "Ben iyiyim, sizden ne istiyorlarsa yapın." diyordu bu kayıtlarda.

Ancak gıda yardımında yaşananlardan sonra Patty’den gelen mesajlar da değişmeye başlamıştı. Kendisine silah zoruyla hazır bir metin mi okutuluyordu, yoksa kurduğu cümleler kendisine mi aitti bilemiyoruz. Kesin olan tek şey, ailesinin sebep olduğu faciayı eleştiriyor oluşuydu. Gelen üçüncü kayıtta şu cümleleri kurmuştu Patty:

'Anne, baba. Gıda yardımında olanları haberlerden duydum. Anlaşılan o ki, size akıl verenlerle birlikte olayı tam bir faciaya dönüştürmeyi başarmışsınız. İşlerin sizin kontrolünüzden çıktığından bahsetmişsiniz; sorumluluk almayı reddediyoruz deseydiniz daha doğru olurdu. Verilen yemekler düşük kalitede olmalı. İnsanlar et bile yiyememişler. Her neyse... Verdiğiniz yemekler ailecek yediğimiz yemeklere pek benzemiyor olsa gerek!'

İşte bu mesajların ardından Patty’nin zorla tutulup tutulmadığı konusu gündeme gelmeye başlamıştı. Patty Hearst, 'gerçek bir kurban' mıydı yoksa kendi iradesiyle gerilla mı olmuştu?

Patty’den şüphe edilmeye başlamasının altında yatan en büyük neden, ses kayıtlarında kendinden artık Tania olarak bahsetmeye başlamasıydı. Bir süre sonra ise bir banka soygununda elinde silahla görülmüştü Patty. Soyulan bankanın sahibi, onun en yakın arkadaşlarından biri olan Patricia Tobin'in babasıydı.

Varlıklı bir ailenin varisliğinden örgüt üyeliğine terfi eden Patty, SLA içinde oldukça aktif bir rol edinmişti. Bunlar bir yana, Patty’nin özel hayatı da oldukça hareketli geçiyordu.

Söylentilere göre Patty, örgüt üyelerinden Willie Wolfe ile ilişki yaşamaya başlamıştı. Zaten ikili arasındaki bu ilişki üzerine Patty’nin Stockholm sendromu yaşadığı düşünülmüştü. Bildiğiniz gibi, bir rehinenin kendisini kaçıran kişiyle yaşadığı olası diyalog sürecindeki duygusal anlamda yakınlaşması durumu Stockholm sendromu olarak adlandırılıyor. İşte Patty’nin de rehine olarak tutulduğu dönemde Willie ile benzer bir durum yaşaması o kadar da şaşırtıcı bir sonuç değildi. Tabii, Patty’nin serbest kalışının ardından verdiği röportajlar bunun tam aksi yönünde. Bu konuyla ilgili detaylara birazdan değineceğiz. Öncelikle bu işin nasıl sonlandığından bahsedelim.

SLA, Los Angeles’ta büyük bir çatışmaya girmişti. Kaldıkları evin etrafı polisler tarafından sarılınca kaçacak yeri kalmayan üyeler, yakalanmamak için evi ateşe vermişlerdi.

Evdeki üyeler yanarak can verince örgüt büyük bir kan kaybı yaşamıştı. Los Angeles'taki bu olaya dahil olmayan ve o esnada başka bir güvenli evde saklanmakta olan Patty ise son bir banka soygunun ardından 18 Eylül 1975'te tutuklanmıştı. Cezaevine getirildiği zaman mesleğini soran görevliye kendisini 'şehir gerillası' olarak tanıtan Patty, banka soygunu yüzünden 35 yıl hapse mahkum edildi. Fakat Nixon’ın cezasını indirmesiyle Şubat 1979′da serbest kaldı. 20 Ocak 2001′de ise Bill Clinton’ın, son görev gününde çıkardığı genel afla Patty’nin cezası tamamen kalkmış oldu.

Tutuklandığı zaman vermiş olduğu ifadede örgüt faaliyetlerine isteyerek katılmadığını söyleyen Patty, kötü şartlar altında esir tutulduğunu, kendisinde olmadığını ve ne emir gelirse yapmak zorunda bırakıldığını iddia ediyordu.

NBC muhabiri Dennis Murphy, kendisine Willie ile olan ilişkisi sorduğunda ise Willie tarafından tecavüze uğradığını ve onunla herhangi bir duygusal yakınlık yaşadığının ima edilmesinin bile çok küçük düşürücü ve acımasızca olduğunu söylemişti. 

Patty, bütün bu yaşadıklarından sonra şansını oyunculukta denemeye karar verdi. Yaşananlar göz önüne alındığında, söylediklerinin doğru olup olmadığı sorusu kafaları kurcalıyor tabii ki. Sizce Patty mahkemede doğruları mı söylemişti? Yorumlarınızı aşağıya bekliyoruz...

Popüler İçerikler

"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
Icardi'nin A Milli Takım Forması Giymesi İçin CİMER'e Başvuruda Bulunuldu!
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
YORUMLAR

Patty çakalın önde gideniymiş resmen macera aramış anı yaşamış sonra da yan çizmiş.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ