Türkiye'nin En Uzun ve En Yıkıcı 45 Saniyesiydi: 17 Ağustos 1999'da Hayatını Kaybedenler Anılıyor

Bugün Türkiye tarihinin en acı günlerinden biri olan 17 Ağustos Büyük Marmara Depremi'nin 21'inci yıl dönümü. 17 Ağustos 1999 Salı günü saat 03:01'de başlayan 7.4 büyüklüğündeki deprem tam 45 saniye sürdü. Merkez üssü İzmit'in Gölcük ilçesi olan ve Türkiye tarihinin en büyük ikinci depremi olarak kayıtlara geçen felaket nedeniyle resmi rakamlara göre 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi yaralandı. 5 bin 840 kişi de kayboldu. Hafızalarda izi hâlâ taze olan bu büyük felakette hayatını kaybedenler, 21'inci yılda da özlemle anılıyor.

Deprem nasıl oldu?

Türkiye'nin kuzeyinden boydan boya geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın batı bölümünde 03:01'de meydana gelen deprem, insanları uykularında yakaladı.

45 saniye süren depremin merkez üssü İzmit'in Gölcük ilçesi olarak açıklandı. 17 Ağustos Depremi, büyüklüğü açısından Türkiye'de meydana gelen en büyük ikinci yer sarsıntısı olarak kayıtlara geçti.

17 Ağustos depreminden yaklaşık 3 ay sonra, bu kez 12 Kasım'da yine Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde merkez üssü Düzce olan bir başka deprem daha meydana geldi. 7.2 büyüklüğünde olan ve 30 saniye süren Düzce Depremi'nde 845 kişi hayatını kaybetti.

Depremde kaç kişi hayatını kaybetti, ne kadar bina hasar gördü?

17 Ağustos Depremi, gerek nüfus yoğunluğu gerekse de ekonomik faaliyet açısından Türkiye'nin en önemli bölgesini etkiledi.

Resmi rakamlara göre, depremde 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi de yaralandı. 5 bin 840 kişi de kayboldu. Ancak bölge halkı, can kaybının çok daha yüksek olduğunu öne sürüyor. Resmi olmayan kaynaklar, can kaybının 50 bin civarında olduğunu iddia ediyor.

İzmit Körfezi'nin güneyinde bulunan Gölcük, Değirmendere ve Karamürsel gibi bazı yerlerde sahile yakın kısımların depremle birlikte deniz sularının altında kalması can kaybı ve hasar tespitini zorlaştıran en önemli unsur olarak gösteriliyor.

Başbakanlık Kriz Merkezi'nin depremden birkaç ay sonra yaptığı açıklamaya göre, en fazla can kaybı yaklaşık 4 bin 500 kişi ile Gölcük'te oldu. Kocaeli'nde kayıtlara geçen can kaybı 4 bin olurken, Yalova ve Sakarya'da ise yaklaşık 2 bin 500'er kişi hayatını kaybetti. Depremin etkilediği İstanbul'un Avcılar ilçesinde ise 976 kişi yaşamını yitirdi.

Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu'nun Temmuz 2010'da yayımladığı raporda, depremde 364 bin 905 konut ve işyerinin yıkıldığı ya da çeşitli düzeylerde hasar gördüğü belirtildi.

Can kayıplarının önemli bir bölümü binaların yıkılması ya da ağır hasar almasının sonucuydu.

Jeoloji Mühendisleri Odası, 1999 yılında yayımladığı raporda, can kaybını artıran en önemli 3 unsuru şöyle sıraladı:

  • Aktif Fay Zonu: Aktif fay hattı önceden bilinmesine karşılık bu hat boyunca yoğun yapılaşma ve yüksek nüfus potansiyeli hasar ve can kaybını artırmıştır. Fay zonundan uzaklaştıkça özellikle yamaçlarda ve dağ eteklerinde hasarın olmadığı veya çok az olduğu görülmektedir.

  • Sulu Alüvyon Zemin: Bolu-Yalova arasında fay zonu ve yakın çevresi, son derece yumuşak ve gevşek tutturulmuş kil, kum ve çakıl depolarından ve alüvyon zeminden oluşmuştur. Bu tür zeminler mevcut deprem şiddetini birkaç misli artıracak olumsuz özelliklere sahiptir.

  • Yapım hataları: Bölge 1. derece deprem bölgesi sınırları dahilindedir. Hal böyleyken ve deprem yönetmeliklerine uyulması zorunlu iken, depremdeki ağır hasar ve yüksek oranlı can kayıplarının önemli bir bölümü de, yapım hataları, zemin şartlarına uymayan yanlış temel tasarımları, kötü işçilik ve inşaatlarda kullanılan yapı malzemesi hataları ve çürüklüğünden kaynaklanmaktadır.

Depremin ekonomik etkileri neler oldu?

17 Ağustos Depremi, ekonomi üzerinde de çok ciddi olumsuz etkiler yarattı.

Farklı kurumların yaptığı hesaplamalara göre, depremin ekonomik maliyeti 12 ile 20 milyar dolar arasında değişiyor.

Bu maliyeti Devlet Planlama Teşkilatı 15-19 milyar dolar, Dünya Bankası da 12-17 milyar dolar, Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) ise 17 milyar dolar olarak hesaplıyor.

Depremin ardından özellikle yeniden yapılanma çalışmaları nedeniyle dış kaynak ihtiyacı artarken, sanayi bölgesinde bir süre üretim faaliyetlerine ara verilmesi de ekonominin küçülmesine neden oldu.

Türkiye'nin en büyük petrol rafinerisi TÜPRAŞ'ta çıkan yangın günlerce sürdü.

Bazı araştırmalar, 1999 depreminin yarattığı etkinin 2001'de ekonomik krizinin çıkmasında etkili olan nedenler arasında yer aldığını gösteriyor.

Depremden sonra neler yaşandı?

Depremin yarattığı ilk şokun atlatılmasının ardından ilk etapta arama-kurtarma faaliyetlerine, bir süre sonra da enkaz kaldırma çalışmalarına odaklanıldı.

Kızılay ve Sivil Savunma Birlikleri gibi kamu oluşumlarının yanı sıra Arama Kurtarma Timi (AKUT) gibi özel ve gönüllü gruplar da yardım çalışmalarında faal rol oynadı. Ayrıca, İngiltere, Yunanistan, ABD ve Japonya başta olmak üzere çok sayıda ülkeden yardım görevlisi geldi.

O dönemde Demokratik Sol Parti (DSP), Anavatan Partisi (ANAP) ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) oluşturduğu koalisyon hükümetine depremin vurduğu yerlere yardım ekipleri ve malzemesi göndermekte geç kaldığı yönünde ağır eleştiriler yöneltildi.

Bazı yerlere kurtarma ekiplerinin ulaşması günler sürdü. Bazı noktalarda enkaz kaldırma çalışmaları aylarca devam etti.

17 Ağustos'un ardından deprem konusu Türkiye'nin en önemli gündem maddesi haline geldi.

Bülent Ecevit başbakanlığındaki hükümet, gerek deprem sonrası yardım ve kurtarma çalışmalarında kullanılmak gerekse de depremin yarattığı ekonomik zararın etkilerini gidermek için bir dizi yasal düzenleme yürürlüğe koydu. Yapılan düzenlemeler arasında şunlar yer aldı:

  • Başta Özel İletişim Vergisi olmak üzere bir dizi yeni vergi getirildi ve bu vergilerin çok büyük bir kısmı halen yürürlükte bulunuyor

  • 20 bilim insanı ve araştırmacıdan oluşan Ulusal Deprem Konseyi kuruldu ancak bu Konsey 2007 yılında lağvedildi

  • İstanbul'un birçok noktasına deprem konteynırları yerleştirildi ve toplanma alanları belirlendi. Belirlenen toplanma alanlarının büyük bir bölümü daha sonra imara açıldı

  • Deprem sigortası zorunlu hale getirildi

  • Türkiye genelinde arama-kurtarma ekiplerinin sayısı artırıldı

  • İmar yasalarında bir dizi değişiklikler yapıldı. Depremin ardından yapıların depreme dayanıklılık esasları ve denetim kuralları değiştirildi. 2007, 2012 ve son olarak 2019 yılında yönetmeliklerde ciddi değişikliklere gidildi

Açılan davalar nasıl sonuçlandı?

Depremin ardından 170 kamu görevlisi hakkında görevi ihmal suçlamasıyla dava açıldı. Bu kişilerin bazıları görevden uzaklaştırılırken, bazı davalar da zaman aşımı nedeniyle düştü.

Ayrıca yıkılan ya da zarar gören binaların müteahhitleriyle ilgili 2 bin 100 dava açıldı. Ancak bu davalarda verilen hükümler ertelendi veya zaman aşımı nedeniyle düştü.

Yalova'da inşa ettiği binaların önemli bir kısmı çöken ve 200'ye yakın insanın hayatını kaybetmesine neden olan müteahhit Veli Göçer'le ilgili yargı süreci sembol davaya dönüştü. Göçer, 18 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. 7,5 yıl hapis yattıktan sonra 2011'de tahliye oldu ve geçen yıl kurduğu şirketle yeniden inşaat sektöründe faaliyet göstermeye başladı.

İstanbul'un Avcılar ilçesinde enkaz altından canlı çıkarılan ve boynunun üzerine düşen kolonla çekilen fotoğrafı nedeniyle depremin sembol isimlerinden birine dönüşen Ömür Kınay'ın 20 yıl süren hukuk mücadelesi de Nisan 2019'da sonuçlandı.

Anayasa Mahkemesi, 2015 yılında bireysel başvuru yapan Kınay'ın depremde enkaz altında kaldığı binanın ruhsatsız ve kaçak yapı olduğunun tespit edilmesiyle yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdi ve kendisine 27 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti.

Depremde hayatını kaybedenler anıldı

Hayatını kaybedenler için Gölcük, Yalova ve Sakarya'da anma törenleri düzenlendi. 

Gölcük Kavaklı Sahili'ndeki Deprem Anıtı önündeki anma etkinliğinde depremin yaşandığı saat olan 03.02'de anıta çelenk konuldu. 

Yalova’da yurttaşlar sahildeki Deprem Anıtı'na kadar 'sessiz yürüyüş' yaptı. Sakarya’da ise depremi yaşayan vatandaşların röportajının yer aldığı filmin gösterimi yapıldı.

📌 Depremin kurbanları sosyal medyada da anılıyor

İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.
İlgili twit silinmiş ya da sahibi tarafından gizlenmiş.

Popüler İçerikler

Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
Kızılcık Şerbeti'nde Yeni Doğmuş Bebeğin Başının Örtülmesi Tepki Topladı
YORUMLAR
17.08.2020

İzmit'in kalbinde o depremi yaşamış biri olarak çok şanslıydık ki binamız yıkılmamıştı. Depremin çıkardığı o uğultulu ses halen kulaklarımda. Hele ki iki üç gün sonra tüm şehre yayılan ve maskesiz durmanın neredeyse imkansız olduğu o inanılmaz keskin ceset kokusu. Acilen yaklaşmakta olan İstanbul depremi öncelikli olmak üzere önem alınmalı, toplanma alanları belirlenmeli ( Sanırım İmamoğlu bununla alakalı çalışmalara başladı ) bu çok önemli, çünkü öylesi bir depremde tüm telekomünikasyon altyapısı çöküyor. İnsanlar birbirine ulaşamıyor. Ve inanılmaz bir kargaşa oluşuyor. Kimse ne yapacağını bilemiyor. Toplanma alanları en azından bu kargaşayı en aza indirir. Ve tabi ki rant içermeyen halkı düşünen bir kentsel dönüşüm.

17.08.2020

İstanbul Anadolu yakasında oturuyorduk o zamanlar. Ben çok küçüktüm. Gözlerimi açtığımda kendimi bir çadırda buldum, çadır da binanın tam önüne dikilmişti :) Aynı şekilde büyükamcamların da evinin bahçesine çadır kurmuştu apartman sakinleri. Yani o zamanlar bile kaçacak, toplanacak alan yoktu. Halen de yok. Üzgünüm, insanlar acılardan ders çıkartmamışlar.

03.11.2020

Aslında o zamanlar kısmen de olsa vardı kaçacak alanlar. Ben de hatırlıyorum bahçemize 5 çadır açabilmiştik ve 4-5 kişilik, 5 aile o çadırlarda kalmıştık günlerce. Mahallemizde de pek çok insan o şekilde kaldı. etrafımız alabildiğine açıklıktı. Şimdi yeri geliyor yaya olarak yürüyecek yol bulamıyorsun. Maalesef ki daha büyüğü yaşanabilir durumdayız şimdiye baktığımızda

17.08.2020

benim yakinen tanıdıgım inşaat mühendisi arkadaşım var müstakil evler yapıyor. teklif verdigimizde bana neden bu kadar demir kullanıyorsun ne gerek var diyen bir cok insan oluyor sırf bu yüzden alacagım işlerin yarısını kaçırıyorum diye anlattı. çünki kaçak kapılar oldugu için cogunda denetim dahi olmuyor diyor. bu yüzden de kim ne kadar demir vs kullandıgını kontrol etmiyormuş. Ancak bu demir parasını vermek zoruna giden bu adamlar gidip evinin güzelligi için binlerce lirayı gözden cıkarabilyor diye anlatıyor. demem o ki bu memleket asla akıllanmaz

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ