Depremin yarattığı ilk şokun atlatılmasının ardından ilk etapta arama-kurtarma faaliyetlerine, bir süre sonra da enkaz kaldırma çalışmalarına odaklanıldı.
Kızılay ve Sivil Savunma Birlikleri gibi kamu oluşumlarının yanı sıra Arama Kurtarma Timi (AKUT) gibi özel ve gönüllü gruplar da yardım çalışmalarında faal rol oynadı. Ayrıca, İngiltere, Yunanistan, ABD ve Japonya başta olmak üzere çok sayıda ülkeden yardım görevlisi geldi.
O dönemde Demokratik Sol Parti (DSP), Anavatan Partisi (ANAP) ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) oluşturduğu koalisyon hükümetine depremin vurduğu yerlere yardım ekipleri ve malzemesi göndermekte geç kaldığı yönünde ağır eleştiriler yöneltildi.
Bazı yerlere kurtarma ekiplerinin ulaşması günler sürdü. Bazı noktalarda enkaz kaldırma çalışmaları aylarca devam etti.
17 Ağustos'un ardından deprem konusu Türkiye'nin en önemli gündem maddesi haline geldi.
Bülent Ecevit başbakanlığındaki hükümet, gerek deprem sonrası yardım ve kurtarma çalışmalarında kullanılmak gerekse de depremin yarattığı ekonomik zararın etkilerini gidermek için bir dizi yasal düzenleme yürürlüğe koydu. Yapılan düzenlemeler arasında şunlar yer aldı:
Başta Özel İletişim Vergisi olmak üzere bir dizi yeni vergi getirildi ve bu vergilerin çok büyük bir kısmı halen yürürlükte bulunuyor
20 bilim insanı ve araştırmacıdan oluşan Ulusal Deprem Konseyi kuruldu ancak bu Konsey 2007 yılında lağvedildi
İstanbul'un birçok noktasına deprem konteynırları yerleştirildi ve toplanma alanları belirlendi. Belirlenen toplanma alanlarının büyük bir bölümü daha sonra imara açıldı
Deprem sigortası zorunlu hale getirildi
Türkiye genelinde arama-kurtarma ekiplerinin sayısı artırıldı
İmar yasalarında bir dizi değişiklikler yapıldı. Depremin ardından yapıların depreme dayanıklılık esasları ve denetim kuralları değiştirildi. 2007, 2012 ve son olarak 2019 yılında yönetmeliklerde ciddi değişikliklere gidildi
İzmit'in kalbinde o depremi yaşamış biri olarak çok şanslıydık ki binamız yıkılmamıştı. Depremin çıkardığı o uğultulu ses halen kulaklarımda. Hele ki iki üç gün sonra tüm şehre yayılan ve maskesiz durmanın neredeyse imkansız olduğu o inanılmaz keskin ceset kokusu. Acilen yaklaşmakta olan İstanbul depremi öncelikli olmak üzere önem alınmalı, toplanma alanları belirlenmeli ( Sanırım İmamoğlu bununla alakalı çalışmalara başladı ) bu çok önemli, çünkü öylesi bir depremde tüm telekomünikasyon altyapısı çöküyor. İnsanlar birbirine ulaşamıyor. Ve inanılmaz bir kargaşa oluşuyor. Kimse ne yapacağını bilemiyor. Toplanma alanları en azından bu kargaşayı en aza indirir. Ve tabi ki rant içermeyen halkı düşünen bir kentsel dönüşüm.
İstanbul Anadolu yakasında oturuyorduk o zamanlar. Ben çok küçüktüm. Gözlerimi açtığımda kendimi bir çadırda buldum, çadır da binanın tam önüne dikilmişti :) Aynı şekilde büyükamcamların da evinin bahçesine çadır kurmuştu apartman sakinleri. Yani o zamanlar bile kaçacak, toplanacak alan yoktu. Halen de yok. Üzgünüm, insanlar acılardan ders çıkartmamışlar.
benim yakinen tanıdıgım inşaat mühendisi arkadaşım var müstakil evler yapıyor. teklif verdigimizde bana neden bu kadar demir kullanıyorsun ne gerek var diyen bir cok insan oluyor sırf bu yüzden alacagım işlerin yarısını kaçırıyorum diye anlattı. çünki kaçak kapılar oldugu için cogunda denetim dahi olmuyor diyor. bu yüzden de kim ne kadar demir vs kullandıgını kontrol etmiyormuş. Ancak bu demir parasını vermek zoruna giden bu adamlar gidip evinin güzelligi için binlerce lirayı gözden cıkarabilyor diye anlatıyor. demem o ki bu memleket asla akıllanmaz