Türk Edebiyatının Yaşamının Anlamını Arayan, Kalıplara Sığmayan Lirik Prensesi: Tezer Özlü

Türk edebiyatının gamlı, nostaljik, lirik prensesi...

*Tezer Özlü'nün hayat öyküsü için biyografisi ve kitaplarından, eser açıklamaları için de İdefix'ten yararlanılmıştır.

Tezer Özlü’nün sarsıcı hayat öyküsünün çoğu kişide eserlerinden daha derin etkiler bıraktığını söylemek mümkün!

Sıkıntılı çocukluk günleri, intihara teşebbüs ettiği dönemler, psikiyatri kliniğinde yattığı süreç, tedavi sürecinde elektroşok almasının verdiği buhran... Tüm bu zorluklarla dolu yılları geçirdikten sonra ise göğüs kanserine yakalanarak hayata veda edişi...

Edebiyatımıza derin izler bırakan üç farklı 'prenses' unvanına sahip olan Özlü, kendini bir yere ya da bir insana ait hissetmediği ve hayatının anlamını aradığı yaşamı boyunca oldukça sancılı süreçler geçirdi.

Aidiyet hissetmeyen Özlü'ye nereli olduğu soranlar çoğu zaman ‘Hiçbir yerliyim’ cevabını aldı. Yalnızca mekana değil, eşlerine de aidiyet hissetmedi ve evliliğin sonsuza dek süreceğine inanmadı. Tıpkı anneanne ve babaannesi gibi evliliklerini bir şekilde noktaladı.

Yaşadıklarının yanında hayatında sarsıcı etki yaratan bir diğer durum ise yakın çevresinin onu anlamıyor olmasıydı.

Tüm toplumsal yargılara karşı bir duruş sergilediği halde, insanlar onu belli ideolojiler ve kalıplar çerçevesinde değerlendirmesi de anlam arayışı sırasında zorlu bir süreç oluşturdu. Tüm bunları da okuyucularına aktarmayı ihmal etmedi.

43 yıllık kısa ömrüne üç kitabını, gazete ve dergilerde yayımlanan yazılarını, mektuplarını, üç evliliği ve bir evladı sığdırdı.

Gelin hayatının akışını birlikte inceleyelim!

10 Eylül 1943 tarihinde en sevdiği yazarlardan biri olan Pavese'den tam 35 yıl sonra aynı günde Kütahya'nın Simav ilçesinde doğdu.

İlham aldığı yazar ile aynı gün doğmuş olmak onun için büyük bir sürprizdi, Pavese'ye bu kadar hayranlık duymasının sebebi belli olmuştu. Pavese ile tek benzerliği yalnızca doğum tarihi olmayacaktı. Ancak Tezer bunu hiçbir zaman öğrenemedi.

Öğretmen bir ailenin en küçük çocuğu olan Tezer, bir ağabeye ve bir ablaya sahip: Demir Özlü ve Sezer Duru.

Paris sevgisini ağabeyinden alan Tezer, yazma konusunda da ondan etkilendi. Küçüklüğünden beri bir arayışın içerisinde olan Tezer, ablası Sezer ile birlikte küçük Anadolu kasabasını boydan boya yürüyerek keşiflerde bulundu. Bu keşifler geleceğe dair ipucu veriyordu.

Liseye başlayacağı sene ailesiyle birlikte İstanbul’a taşınması, onun için Avusturya Lisesi’nde göreceği eğitimin başlangıcı oldu. Okul gezisiyle Viyana'ya gitmesi belki de hayatını değiştirecek dönüm noktalarından biriydi.

Sevdiği yazarların eserlerini çevirilerden okumamak için Almanca öğrendi.  Son sınıfta okulu bırakarak otostopla Avrupa turu yaptı.1965 yılında dışardan bitirme sınavlarına girdi ve İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun oldu. Bu mezuniyet yalnızca babasını kırmamak içindi.

Avrupa seyahati sırasında Paris'e gittiği süreçte tiyatrocu ve yazar kimliğiyle tanınan Güner Sümer ile tanıştı. 1964 yılında evlenen çift birlikte Ankara'ya yerleşti.

Evlendikleri dönemde Güner Sümer Ankara Sanat Tiyatrosu'nda çalışıyordu. Bu süreçte Tezer Özlü de Almanca çeviriler yaptı. Ayrıca Sümer'in yönetmenliğini yaptığı Brendan Behan'ın kaleminden çıkan Gizli Ordu isimli oyunda rol aldı. Güner Sümer ile ayrılmaları, Tezer Özlü'nün Ankara'dan ayrılarak İstanbul'a yerleşmesine neden oldu.

İstanbul'a yerleştikten sonra Tezer Özlü'ye manik depresif tanısı kondu. Özlü'nün rahatsızlığının nedeni, Sümer'in yoğun iş temposundan kaynaklanıyordu. Rahatsızlığı sebebiyle 1967-1972 yılları arasında belli aralıklarla İstanbul'un farklı hastanelerinin psikiyatri kliniklerinde yattı.

Psikiyatri kliniği hikayesi 18 yaşında gerçekleştirdiği intihar girişimiyle başladı. Çocukluğundan başlayarak yaşadıklarını ve klinikte kaldığı bu dönemleri Çocukluğun Soğuk Geceleri kitabında yazdı.

Çocukluğumun Soğuk Geceleri, Tezer Özlü'nün yayımlanan ilk kitabı değildi. Ancak ilk romanı olarak 1980 yılında yayımlandı. Kitapta yazar derin iç yaşantısını kendi hayatından kesitlerle anlattı.

Tezer Özlü'nün bu ilk romanı, yaşamın yalnızca başlangıcını oluşturmakla kalmayan, sürekli dönülen, belki de hiç çıkılamayan çocukluğu yansıtıyor. Yetişkinlerin, tıpkı çocukluğa olduğu gibi, farklılığa da aman vermeyen dünyasına karşı yazar anıların çıplak gerçekliğine sığınıyor.Tezer Özlü, Türk edebiyatının nostaljik prensesi.

Hastanede yattığı süreçte yönetmen Erden Kıral ile tanıştı ve 1968 yılında evlendi.

Erden Kıral'ın ona olan şefkati bu ilişkiyi evlilikle sonuçlandırdı. Ayrıca bu evlilik Özlü'nün Leyla Erbil ile dostluğunun başlangıcıydı.

Erden ile gerçekleştirdiği evlilik onu anne yaptı. 1973 yılında kızı Deniz dünyaya geldi.

Deniz Gezmiş'e olan hayranlığı sebebiyle kızına 'Deniz' ismini verdi. Deniz, annesine 'Bu güne kadar para hariç bir şey kazandın mı?' sorusunu yöneltti. Özlü şu şekilde cevap verdi: 'Seni ve yazdığım üç kitabı, bir de İsviçre pasaportu.'

Erden Kıral, Özlü'nün vefatından sonra çektiği 'Yol' filminin çekim döneminde yaşananları 'Yolda' isimli filmde anlattı. Filmdeki karakterlerden biri de Tezer Özlü'ydü. Tezer'in karakteri Yelda Reynaud tarafından canlandırıldı.

Özlü'nün 1963 yılından sonra dergilerde yayımlanan öyküleri ilk kitabı Eski Bahçe'yi oluşturdu. Kitap 1978 yılında Tezer Özlü Kıral ismiyle yayımladı.

Eski Bahçe ilkin 1978 yılında Ada Yayınları’ndan “Tezer Özlü Kıral” imzasıyla çıktı. On bir öyküden oluşan kitabın ilk öyküsü 1964 tarihli “Dönüş”, son öyküsü 1976 tarihli “Hayalet Oğuz”. Eski Bahçe, Tezer Özlü’nün ilk kitabı ama yazarlığını damgalayan yaşam serüvenini bütün yönleriyle gösteriyor. 1940’lı yıllarda çocukluğunu geçirdiği Simav, Ödemiş, Gerede... 1950’lerde okul yıllarını geçirdiği İstanbul... 1960’larda evlenip iş hayatına atıldığı, çeviriler yaptığı Ankara... 1970’lerde yazarlığının boyutlarını iyice gösterdiği İstanbul... Kısacası yaşamının izlerini belirginleştiren, biçimi ve biçemiyle onun bütünlüklü yazın dünyasını köşe bucak yansıtan öyküler var bu kitapta. Yaşamının izlerini belirginleştiren, yazarlığını damgalayan, biçimi ve biçemiyle onun bütünlüklü yazın dünyasını köşe bucak yansıtan on bir öykü.

Berlin bursunu kazanarak Almanya'ya gitti. Bu burs hayatında yeni bir sayfa açtı ve İsviçre asıllı sanatçı Hans Peter Marti ile tanışmasını sağladı. 1984 yılında Hans Peter Marti'yle evlenerek Zürih'e yerleşti.

Bu evliliği yaparken ömrünün son zamanlarını Marti'yle birlikte geçireceğini sanki biliyor gibi bu cümleleri yazdı: 

“Berlin bursunu sanki bunun için kazanmışım, bu adam için gitmişim, iki kocamda da bulamadığım o şefkati bulmak için. Aldım getirdim onu işte! Ölümümü bulmaya gitmişim sanki…”

1984 yılında Türkçeye çevrilen Yaşamın Ucuna Yolculuk isimli anlatıda yurt dışı seyahatlerini konu edinen yazar, hayranlık duyduğu yazarlardan Svevo, Kafka ve Pavese’den yaptığı alıntılarla kendi dünyasını anlattı. Tezer Özlü’nün duygu durumunu tespit edebileceğimiz nitelikte bir eser...

Tezer Özlü, bir başka kutupta kendisiyle aynı yazgıyı paylaşan Oğuz Atay gibi, beklenmedik bir anda edebiyatımızdan demir aldı. Yazar ile sahici efsanesini birleştiren bu anlatı, hem yoğun bir vasiyetname niteliği taşıyor, hem de hayata ender görülen acılıkta bir perspektiften tanıklık ediyor.

Bu kitap, yazarın Almanca kaleme aldığı 'Auf dem Spur eines Selbsmords' (Bir İntiharın İzinde) adıyla 1983 Marburg Yazın Ödülü'nü alan metnin Türkçesidir. Bu kitap dilimizde, yazarı tarafından Yaşamın Ucuna Yolculuk (1984) adıyla bir anlamda yeniden yaratıldı.

Yakalandığı göğüs kanseri sebebiyle evlendikten iki yıl sonra 18 Şubat 1986 tarihinde Zürih'te vefat etti.

Vatanından uzakta 43 yaşında hayatını kaybeden Özlü, İstanbul'da Aşiyan Mezarlığı'na defnedildi. Vefat ettiğinde hayranlık duyduğu yazar Pavese ile aynı yaştaydı.

Özlü, vefat ettikten sonra yazıları, şiirleri ve mektupları derlenerek okuyucuyla buluşturulmak üzere yayımlandı.

“İnsanın başkalarına söyledikleri, kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir.”

Hayat felsefesini Yaşamın Ucuna Yolculuk'ta şöyle açıkladı: "Gitmem gerek. Yeni resimler görmem gerek. Benimseyeceğim, içimdeki kıpırdanışları dolduracak bir resim bulana dek gitmem gerek."

Ve söylediği gibi de yaptı!

İyi ki geçtin bu dünyadan!

Popüler İçerikler

Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!