O Ojeler Soyulacak! Bir Annenin Ağzından Çalışan Anne Olmak ve Bitmek Bilmeyen İşler

Bu yazı, annemisin.com yazarlarından Şeyma Tepecik'e aittir.

Anneler ikiye ayrılır: Anneler ve Çalışan anneler.

Çalışmayan anne diye bir şey yok çünkü. 7/24 emek, zaman, özen, koşturmaca, iş güç... Annelik bir iş değil, bundan sonraki hayatınızda değiştiremeyeceğimiz bir kimlik. Hiçbir şey yapmasak, uyusak bile rüyamızda çocuğumuzu görüyoruz, yine görüyoruz. Mesai bitmiyor.

O yüzden anneler ve çalışan anneler olarak ikiye ayırdım. Tüm annelerin bitmek bilmeyen işi, yorgunluğu ve her daim elinde aklında bir meşguliyeti var.

Profesyonel hayata bir süreliğine veya daimi olarak veda etmiş anneler de haklı olarak “çalışmayan anne” yakıştırmasına tepki gösteriyorlar, çünkü bütün gün evde oh la la gibi bir durum söz konusu değil. Anne annedir. Ama ama ama…

Çalışmayan anne diye bir şey olmasa bile çalışan anne diye bir kavram var ki her gün iliklerime kadar bu sıfatı taşıdığımı hissediyorum.

Ve evde olsam tüm güne yayabileceğim işlerimi, daha da ötesi kızımla geçireceğim vakti, çalışma saatlerinin bitimiyle uyku vaktine kadar olan zaman zarfına sığdırmak zorundayım.

Korkarım iki grubu ayıran en belirgin özellik bu: Vakitsizlik.

Karnın acıktığında doyurmak gerek, tabağı çanağı toplamak gerek, çamaşır kirlenince yıkamak gerek, çıkarıp asmak, kuruyunca yerleştirmek gerek, çocukla oynamak gerek. Eve ne kadar yardımcı da gelse “yaşanan ev” de canlı bir organizma gibi mütemadiyen ilgi istiyor. Ama sen? Sen yoksun. Günde dört saatin var bunlar için.

Her şeyi yapmak istiyorum. Lakin vakit yok...

Tek biri için bile. Bu aralar çok düşünüyorum bunca koşturma, çalışma, sinir stres, bir yerlere yetişme ve işleri yetiştirme kaygısı nereye kadar ve ne için? Bunun ne başı var ne sonu. Vakit bulsan enerjin kalmıyor. Ve her gün ne kadar farklı görünse de ne kadar da aynı aslında.

Bakın size bir günümü anlatayım...

Alarmı sersemlikle ve İlke uyanmasın diye panikle çabucak kapatıyorum. 5 dakika boyunca yorganın altından çıkıp çıkmamak konusunda kendimle savaş verip, bir gayret kalkıp kendimi lavaboya atıyorum. Maksimum hız ve minimum sesle hazırlanıp sonra Fatih’i kaldırıyorum. O hazırlanırken de -kendisi ses çıkarma konusunda çok dikkatli olduğu için- bizimki uyanacak gibi oluyor ve ben onu beklerken hazırlanmış halimle yatağa uzanıp pışpışlıyorum.

Anneye devir-teslim, sessizce evden çıkış, yıllar gibi gelen trafik ve mutlu son, ofise giriş.

Bu çalışan anne olmanın birkaç artısını söylüyorum; her gün pijama modundan çıkıp, en azından kendini biraz iyi hissedecek kıyafetlere bürünüp evden çıkmak, çayını kahveni sıcak içmek, aile ekonomisine katkıda bulunmak, rahat harcayabilmek ve çocuğa rol model olmak. Bu artıları çalışırken, bir telefonu kapatıp diğerini açarken, tam bir projeyi tamamlamak üzereyken ve ona odaklanmışken yeni bir talep geldiğinde, inboxa düşen mailler whatsapptan daha yoğun olduğunda, “acil” konulu mesajlar aldığında, çok yoğunum demene rağmen hala senden bir şeyler istendiğinde, planladığın tek bir işi bile o gün araya giren angaryalar yüzünden yapamadığında, özetle kafandan artık yanık kokusu geldiğinde göremiyorsun.

Şöyle arada bir nefes alıp dışarıdan bakınca, belki…

Ofisten kaçarak çıkma, trafiğe ve tüm diğer araçlara öfkelenme, markete uğrama, kızı anneden alma, yemek faslı, oyun faslı, banyo faslı, bir saatlik uyutma faslı ve kapanış. İşte koca bir gün.

Her şeyi yapmak istiyorum. Mesela ne bileyim boş boş uzanıp, sessizliği dinlemek istiyorum. Uyku dışında minicik bir dinlenme alanı istiyorum.

Mesela kitap okumak istiyorum, ama gerçekten okuyabilmek. Bu konuda kendime de kızıyorum aslında. Yatmadan önce okumaya yeltenip gözlerimin kapanıp gittiği zamanları saymıyorum da şu sosyal medya bataklığında çırpındığım o zamanlarda neden okumuyorum diye kızıyorum. Çocuğu uyuturken elim otomatikman Instagram ikonuna gidiyor. Ama yok, kurtulacağım. Yani umarım. En azından minimize edeceğim. Bana katılsanıza😊

Mesela yazmak istiyorum. Kafamdan geçen milyonlarca düşünceyi kaydetmek istiyorum.

Zaman zaman aklıma gelen güzel fikirleri, sözleri ve hatta bunlarda türetebileceğim yazıları kaçırmadan kaydedebilmek istiyorum. Ama olmuyor. Defterlerim, maillerim, notlarım hep taslaklarla dolu. Ve maalesef o an gelen duygu ve o an beynimden geçen o söz dizimi tekrar edemiyor. Yarım bıraktığım cümleyi “Sonra tamamlarım.” dediğimde, tamamlayamıyorum. Tek kelimesi eksik kalmış olsa dahi. Yakaladığın an ne koşulda olursa olsun bitirmek lazım. Koskoca şubat ayı geçti. Hafızamdan silindi gitti. Buraya yazmayı planladığım konular tekrar başlanmayı ve odaklanmayı bekliyor benden.

Sonra mesela bir akşam iş çıkışı eve gitmek yerine kızlarla takılıp bir şeyler içmek istiyorum.

Ben gittiğimde uyuyor olacağı için yaşayacağım vicdan azabından çekinip kendime izin vermiyorum. Tam üç senedir eşimle sinemaya gitmedik. Tek sosyal alanımız çocuk parkları ve oyun alanı olan cafe ve restoranlar uzun süredir. Ne zaman yeltensek “Yazık ama ya bir hafta sonumuz var çocukla, bütün hafta bizi bekliyor zaten.” düşüncesiyle iptal ettik. Sanırım bu konuda da aynı sosyal medya bataklığı gibi “had safhada anne vicdanı” bataklığında çırpınıp; bir insan, bir kadın olarak kendime hiçbir alan yaratmayıp, sıkışmışlığıma çözüm üretmemek gibi bir yanlışı yaşıyorum.

Oysa benim ruhumun da farklı renklere, biraz çiçeklenmeye ihtiyacı var. Ufacık bir filiz yetecek sanki. İyi ama o filiz ne?

Birkaç saatlik zaman mı? Yalnız kalmak mı? Özgür hissedebilmek mi? Çok isteyip içinde kalan bir şeyi yapmak mı? Eşinle mi olmak? Arkadaşlarınla mı olmak? Yoksa kendi annenle bir anne-kız günü mü yapmak (iki senedir annemle yalnız kalmadım) mı? Bilmiyorum, kısa bir yürüyüş de olabilir. Belki bunları “yazdıktan sonra geri dönüşü olmasın, beni tetiklesin” diye yazıyorum ve sadece markete giderek kendime alan yarattığımı sanacağım.

Ve yine mesela ofisteki bekar arkadaşların gece dizi izleyip uykusuz kaldıklarını ve bundan dolayı ne kadar uykusuz olduklarından şikayet etmelerini dinlemek istemiyorum.

Ben de ellerim, saçlarım bakımlı olsun istiyorum. Kıyafetlerimi de sonrasında yıkama& ütüleme faslını düşünmeden fütursuzca kullanmak istiyorum. Ama yok arkadaş, o ojeler soyulacak.

Popüler İçerikler

Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
YORUMLAR
02.04.2018

Guzel bir konu Kötü bir dil

03.04.2018

Evet çünkü Canan Tan falan yazdı. Mine Soysal yazdı, koskoca yazar o yüzden dilinin kötü olması çok acı. (!) Konu o mu ya? Kadın tüm bu hengamede hengameyi anlatmak için kafayı toplayıp bir çırpıda kendini ifade etmeye çalışmış, eleştirecek başka şey bulamadın mı yahu?

03.04.2018

üslubu kötü olan sıkıcı bir yazı. sıktı artık bu annelik mağduriyeti ve bunu çocuğu olmayanların hayatlarına laf sokarak anlatmaya çalışma çabaları...

03.04.2018

Ben anne olmak istiyorum ve bunu ne olursa olsun kimsenin kötü tecrübelerini anlatarak okuyarak dinleyerek vazgeçmem bu istekten.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ