Mehmet Zihni Sungur Yazio: Riskli Durumların İnkârı Psikolojisi: Koronavirüs Zamanlarında Uyumsuz Davranışları Anlamaya Yönelik İnsani Bir Çaba

Maske kullanma, fiziksel mesafeyi koruma, evde kalma gibi tedbirler ve sokağa çıkma yasaklarına riayet etmek virüsün yayılma riskini azaltılabiliyorsa, insanların bu yasaklara uyması herkes için yararlı ve mantıklı olan davranışlar olacaktır. Birçoğumuz toplumsal sorumluluklarımız olduğunun farkındalığı içinde herkesin yararına olacak bu tür davranışları sergilemeye özen gösteririz. Ancak bir kısım insan bu tür sorumlulukları alması gerektiğini bilmesine rağmen bildiklerini uygulamaz ve doğal olarak toplum içinde hızlıca yargılanırlar. Ancak bilgi ile uygulama her zaman el ele gitmez.

Başka bir deyişle, insanların tehlikeyi biliyor olması herkeste davranış biçimlerini değiştirmek için benzer bir motivasyon oluşturmaz.

Bilgi davranış değişikliği için gerekli, ancak yeterli değildir. Bilginin çok, bilgeliğin giderek yok olduğu günümüz dünyasında bilgi koşarak gelmekte, ancak mevcut bilgiyle uyumlu  bilgece tutumlar her zamanki gibi ancak emekleyerek insan yaşamlarına girmektedir. Aklımızla bildiğimizi yürek düzeyinde benimsemek, işte bu nedenle zaman alan bir süreçtir. Beyinle yürek arasındaki mesafe 10 santim gibi görünse de aklın bildiğini yüreğin kabul etmesi için bazen 10 yılı aşan süreler gerekebilir.

İnsanlar genelde alışkanlıklarından hızlıca vazgeçemezler. Bazen bu motive olmadıklarından değil, otomatikleşmiş davranışların değişmesinin kolay olmamasındandır. İnsanlara evinde kal çağrısının yapılmasından önceki günlerde temas yoluyla bulaştığı bilinen virüsle ilgili olarak  “Elinizle yüzünüze dokunmayın” önerisi yapılmıştır, ancak kaç kişi bu yerinde talebe kolayca uyum sağlayabilmiştir? “Elinizle yüzünüze dokunmayın” önerisi ile “Pembe tavşanı veya beyaz ayıyı düşünmeyin” söylemi birbirine benzer gelmiştir bana. Birine öncelikle “Şimdi başımın üzerinde pembe renkli bir tavşan olduğunu ve  bu tavşanın saçlarımı tek tek yoluyor olduğunu hayal edin” deyip, ardından “Şimdi bir dakikalığına bu pembe tavşanı hiç düşünmemeye çalışın  ve eğer buna rağmen  aklınıza gelirse düşüncenizi durdurmaya çalışın” deseniz kaç kişi önce aklına getirilmesi, ardından da aklından çıkartılması istenen bu görüntüyü düşünmeden kalabilmeyi  becerebilir? Bir deneyin isterseniz.

Bazen insanlar riskli davranışlarının farkındadırlar. Ancak kimi zaman alışkanlık ve bağımlılık, kimi zaman hızlıca hazza erişmek, kimi zaman da yaşamı kadere teslim etmek gibi nedenlerle risk taşıyan davranışlarını devam ettirirler.

Kronik hastalığı nedeniyle  ilaç kullanma zorunluluğu olan insanların ilaçlarını kesmeleri, milyonlarca ölüme neden olduğu bilinmesine rağmen sigara tüketimine  devam edilmesi , kendilerine ve  ailelerine verdiği zarara rağmen  alkol ve madde kullanımının süreğenleşmesi, ölüme ya da kalıcı sakatlığa neden olabildiği bilinmesine rağmen kemer bağlamadan araba kullanma ve cinsel yolla bulaşan hastalıkları önleyebilmek için önerilen tedbirlere uymama gibi davranışların hepsinin arkasında, sağlıklı yaşam çağrılarını duymama ya da duysa bile uymama davranışı yok mudur? Tüm bu örnekler farklı riskler içeren durumlarda akılcı kararlar alamama ya da onlar adına alınmış akılcı kararlara uymamaya yönelik insan davranışlarından bazılarıdır.

Koronavirüs günlerinin en önemli özelliklerinden biri, hiçbir kararın tek kişiyi bağlamadığı günler olduğu gerçeğidir. Normalde insanların toplumda yaşayan herkes için önemli olduğuna inanılan kararlara uyması ve başkalarının hayatlarını  olumsuz etkileyebileceklerinin farkındalığı ve sorumluğu içinde davranmaları beklenir. Ancak her toplumda olduğu gibi bizim yaşadığımız toplumda da bu sorumluluğu almayan insanlar olması çok şaşırtıcı değildir.

“Felaket miti” olarak tanımlanabilen bir görüşe göre, felaketler sırasında insanların bir kısmı mantıksız, kontrolsüz ve sosyal normlara uymayan uç davranışlar gösterebilirler.

Bu bağlamda, uyumsuz davranış gösterenleri hızlıca yargılayıp dışlamadan önce onların da  yaşadığımız dünyanın paydaşları olduğunu hatırlamak gerekir. Bilim kurullarınca alınan sağlıkla ilgili akla yatkın kararlara uyum sağlamakta zorlanan kişileri anlamak için gayret etmek, bu gayreti gösterenlere bir şey kaybettirmez. Ancak dışlanan kişilere insancıl gelebilir, hatta onları iyileştirip tepkilerini değiştirmelerini sağlayabilir.

UYUMSUZ DAVRANIŞI ANLAMAKLA O DAVRANIŞA HAK VERMEK AYNI ŞEY DEĞİLDİR.

Kuşkusuz bir davranışı anlamakla ona iyi bir neden bulmak farklı şeylerdir. Hiçbir iyi neden, başkalarının yaşamlarını riske sokma davranışını anlaşılır kılamaz. Ancak anlama çabası, iyi nedenler bulmak için değil, yaşantılanan  ve mantıksız görünen tepkilere anlam vermeyi sağlayarak bir sonraki riskli davranışın oluşma olasılığını azaltmak için gösterilen bir çabadır. Koronavirüs insanlık tarihinin son felaketi olmayacağına göre, felaket zamanlarında sergilenen ve anlamsız görünen davranışlarda anlam bulmak, bu tür davranışları önceden kestirebilmeyi ve sergilenmesi muhtemel riskli davranışlara önlem almayı sağlayabilir.  Riskli davranışları anlayabilmek öncelikle insanın bu tür davranışlar sergilemesinin arkasındaki psikolojiyi anlamayı gerektirir.

Riskli durumlarda insanların nasıl böylesine duyarsız davrandıkları bana birçok TV yayınında yöneltilmiş bir soru olmuştur.

‘Riskli durumların inkarı psikolojisi’ olarak da tanımlanabilecek bu tür davranışların arkasında birçok farklı düşünse süreç olabilir. Düşünce hataları ya da yanılsamaları olarak da tanımlanabilecek bilgi işleme süreçlerinin gözden geçirilmesi, anlamsız gibi görünen davranışları anlamakta yararlı olabilir.

1. Gelecekteki riskin miktarını geçmişe bakarak belirleme yanılgısı:

“Bugüne kadar bu virüs bulaşır korkusuyla her zamankinden farklı davranışlar sergilemedim hatta karşılaştığım  arkadaşlarımdan kabul edenlerin ellerini de sıktım ama hiçbir şey olmadı!” şeklinde konuşan kişiler göreceksiniz koronavirüs zamanlarında. Burada kişi henüz virüsü kapmadığını varsayarak (bunu bilme şansı olmamasına karşın) şansını zorlamakta ve eski alışkanlıklarını sürdürerek  hastalanma ya da hastalığı bulaştırma olasılığını artırmaktadır.

Uzun yıllar sigara içmesine rağmen akciğer kanseri olmayan birçok insan olabilir. Hatta hayatı boyunca sigara içip 100 yaşından fazla yaşamış insanlar da olabilir.Ancak bu istisnalara rağmen bilinen gerçek akciğer kanseri gibi hastalıkların sigara tüketimi ile doğrudan bağlantılı olduğu ve sigara içenlerin büyük bir kısmının içmeyenlere göre daha genç yaşta öldüğüdür.Sigara içmeyenlere göre daha uzun yaşayanlar çoğu kez istisnalardır. Koronavirüsün bulaşmasını önleme doğrultusunda yeterli önlem almadan çalışmak zorunda kalan ve buna rağmen hastalığa yakalanmayan arkadaşları olduğunu ve bu nedenle kendisinin onlara göre çok daha az risk taşıdığına inanarak giderek önlem alma miktarını azaltan kişilerle de karşılaşabilirsiniz. Bu tür tutumlar da hastalanma ya da hastalığı yayma riskini artıracaktır.

İnsanlar olumsuz duygular hissettiğinde tehlike algıları nasıl artıyorsa, olumlu duygular hissettiklerinde de tehlike algıları azalıyor olabilir. 'İyi hissediyorum,

o halde tehlike yok' algısı gerçekçi değildir, çünkü insanlar alkol içtiklerinde de kendilerini iyi hissettiğini belirtirler ancak bu iyi hissediş kaza riskini artırıp hem bireyin kendisini hem de diğerlerinin yaşamlarını tehlikeye sokar.

İnsanların olumlu düşünmeye ihtiyaçları vardır, ancak gerçek tehlikenin olduğu yerde yalnızca olumlu düşünmek olumsuz sonuçlar doğurabilir. Dışarıda yağmur yağarken havanın güneşli bir güne dönüşmesini hayal edebilirsiniz, ancak bu yağan yağmuru durdurmayacaktır. Olumlu düşünmek, gerçekçi düşünmeye engel olmamalıdır.

5. Bağımsızlık ve özerklik ihtiyacı söylemi:

Bu ihtiyacın arkasında arzu ettiklerini yapmak ve başkalarının isteklerine göre yaşamama talebi vardır. Hiçbirimiz yapacaklarımızın başkaları tarafından dikte

edilmesini istemeyiz. Ancak, koronavirüs bizim ne istediğimizle pek ilgilenmez. Özgür iradenizi bir süreliğine kullanamamış olmak, hastalığa yakalanmaya tercih edilebilir ve bağımsız/özerk olma adına çağrılara uymama ciddi tehlikelere yol açabilir. Bağımsız ve özerk olma ihtiyacı, olağan zamanlarda temel bir hak ve insani bir ihtiyaç olmakla beraber olağanüstü zamanlar hiçbir şeyin tek kişilik olmadığın farkındalığı içinde daha çok toplumsal destek ve dayanışma beklenen zamanlarıdır.

Genç ve sağlıklı olmanız, hastalığa yakalanmayacağınız ya da yakalandığınız takdirde ağır geçirmeyeceğiniz ya da kesinlikle zarar görmeyeceğiniz anlamına gelmez. Genç ve sağlıklı bir beden içinde yaşıyor olmak bir şans olsa da bu şansı fazla zorlamadan yaşamayı öğrenmek gerekir. Ayrıca size bir şey olmasa da sevdiklerinize farkında olmadan zarar verebilirsiniz.

7. Tehlikeyi küçültme yanılsaması:

Bu virüsün mevsimsel gribe yol açan diğer virüslerden daha tehlikeli olmadığına inanma eğilimi gerçekçi değildir. Çünkü bu virüsün  bulaşıcılık zamanı, bulaşma gücü, oluşturduğu ağır hastalık oranı, etkilediği insanlar ve öldürücülük gücü mevsimsel griplerden farklıdır. Hepsinden önemlisi yeni bir virüs olduğu için hakkında bilinmeyenler her aşamada hakkında bilinenlerden daha fazla olmuştur.

Medyanın haber değeri olarak olumsuzları daha çok seçmesi ve olumsuzları abartma eğilimi içinde olması bazen doğru bir saptama olmakla beraber, virüse bağlı ölümler her gün dünyanın her yerinde skor tabelası gibi verilmekte ve birçok insan bu hastalığa bağlı olarak yaşamını yitirmektedir. 1918-1921 yılları arasındaki virüs salgınında 50 milyonu aşan sayıda insanın öldüğü bilinen bir gerçektir.

Yaşama şansı insana hiç bir bedel ödemeden verilmiş en büyük armağandır. Bu armağanı hakkıyla alabilmek, hayatın içini anlamla doldurabilmekle mümkündür. İnsanların kendilerine armağan edilen hayatlarını özgürce ve dolu dolu yaşama istekleri son derece doğal ve anlaşılır taleplerdir.

Özgür olma ihtiyacı, hatta mevcut gerçekle uyuşmasa bile güvenli bir ortamda yaşandığına inanma ihtiyacı  insan türü için çok anlaşılır bir gereksinimdir. Ancak, gerçeği değerlendirme yetisini korumak da hayatta kalabilmek için bir o kadar değerli ve önemlidir. Bu bağlamda kimseyi yaftalamadan, yargılamadan ve dışlamadan anlamaya çalışmak ve

onları karşımıza değil yanımıza almaya çalışmak, felaket günlerinin insani

gerekliliklerinden biridir.

Olağan dışı bir travmanın yaşandığı zaman diliminde ortaya çıkan insan tepkilerinin geniş bir yelpaze içinde farklılık göstermesi son derece doğaldır. Farklı tepki gösterenleri linç etmek yerine doğru seçimi yapmaları yönünde gösterilen ısrarlı çaba, kendilerine değer verildiğini görmelerini sağlar. Değer verilen, dışlanmayan ve yaşadığı topluma yakınlaştırılarak aidiyet duygusu verilen her insanın herkes için yararlı olabilecek kararları  ihlal etme olasılığı azalır. Yaptıkları ve yapmadıkları ile başka insanların hayatlarını etkilediğine inanan insanlarda sorumluluk duygusu artar ve kendi hayatlarına olmasa bile başkalarının hayatlarına önem vererek yaşamayı öğrenebilirler. Tüm bu çabalara rağmen bazı insanlarda hiçbir davranış değişikliği sağlanamazsa o zamanda insanlık  “Biz elimizden geleni yaptık!” diyebilme fırsatını  elde etmiş olur. Bizler insan onuruna yaraşır biçimde yaşayalım,insan onuruna yaraşır davranışlar sergileyelim. Sağlıkla ve birbirimizle kurduğumuz insanlık bağı içinde kalalım.

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
YORUMLAR
21.09.2020

İstatistik ve risk algısı ile ilgili eksiğimiz çok. "Maske taksan da bulaşıyormuş" "Herkes dışarıda, millet işe gidiyor ben neden evde kalayım" gibi söylemler hep bundan. Bilmeyene somut örneklerle anlatmaya çalışmalıyız. Ama bir de eğitimli çomarlar var onların algısını kırmak çok daha zor. Kendi düşüncelerinin bilimin üstünde olduğuna inanılmaz güveniyorlar.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ