Kuvayı Milliye Muhalifi Gazeteci Ali Kemal'in, Öldürülmeden Önceki Son Köşe Yazısı!

Ali Kemal'in ismi, özellikle son dönemlerde İngiltere'deki torunu Boris Johnson'ın adıyla birlikte anıldığı için daha çok gündeme gelmiştir. Tarih meraklıları ise onun adını duyduğunda, Milli Mücadele zamanındaki muhalif basını hatırlarlar.

Ali Kemal, hayatı çalkantılarla geçen, belirsiz fikirlere sahip, çeşitli siyasi görüşlerin içerisine giren ve çatışan, Avrupa'da uzun süreler yaşamış son dönem Osmanlı yazarlarından birisiydi.

1867'de doğmuştu ve asıl adı Ali Rıza idi. İlk yazılarında kullandığı Ali Kemal mahlası üzerinde kaldı. Kalemi çok keskindi ve üslubu muhataplarını tahrik ediciydi. II. Abdülhamid devrinin büyük bir bölümünü yurtdışında geçirdi. Önce İttihatçıların arasına girdi, daha sonra fikir ayrılığına düşüp onları ağır şekilde eleştirdi.

Avrupa'da uzun yıllar boyunca kalması, onu Anadolu halkını tanımaktan uzaklaştırdı. Fransa'daki yılları ona batılı bir görüşü benimsetti, savaştan çok uzlaşmacı bir karaktere sahip oldu.

1908-18 arasında Ali Kemal pek bir varlık gösteremedi. İttihatçılara karşı olan muhalefeti, yazdığı gazeteler kapatılarak ve bazen de yayınları sansürlenerek çeşitli yasaklarla engellenmeye çalışıldı. Ekonominin de iyice bozulduğu bu yıllarda Ali Kemal çeşitli okullarda öğretmenlik yaparak geçinmeye çalıştı.

Aradığı mevkiyi Mondros Ateşkesi sonrasında İttihat ve Terakki'nin tasfiye edildiği ortamda buldu.

Damad Ferid Paşa kabinelerinde Maarif ve Dahiliye Nazırlığı yaptı. Fakat bıçkın tavrı burada da kendini gösterdi ve 26 Haziran 1919'da fikir ayrılıklarından doğan çatışma ortamı sebebiyle görevinden istifa etti. Bundan sonraki süreçte Peyam-Sabah adlı gazetesindeki köşe yazılarında Kuvayı Milliye hareketine sert bir şekilde muhalefet etmeye başladı.

Kuvayi Milliye'ye hakaretler dahi eden bu yazar, İzmir'in kurtuluşu sonrasındaki 10 Eylül 1922 tarihli yazısında hatasını kabul ediyor ve herkesten özür diliyordu!

İşte Ali Kemal'in ''Gayeler Bir İdi ve Birdir'' adlı yazısından satır başları:

Muvaffak, muhalif bütün Türklerin gayeleri bir idi... Harb-i Umumî’den sonra tehlikeye düşen hakk-ı hayatını, istiklalini düvel-i muazzamadan istihsal eylemek idi… Ancak şimdiye kadar bizi gûnâ gûn (türlü türlü) felaketlere uğratanların zıddına olarak muhaliflerin içtihatları bu maksudu sulh ile siyasetle elde etmekti, bu memleketi harp ve darp ile yeniden maceralara düşürmemekti, çünkü bu maceraların akıbetini defalarla tecrübe etmedik mi, zarar, yine zarar, daima zarar idi.

...böyle olunca muhaliflerin içtihatlarında fena yanıldıkları, Avrupa ile ihtilafımızı katletmek için silaha sarılanların ise haklı oldukları teslim edilir.

Yunan’ın İzmir’den denize dökülmesi, Edirne’nin istirdat olunması, hâsılı,

bu devlet Harb-i Umumî’den gördüğü bu feci’ ziyanların böyle kısmen olsun tamir

edilmesi gibi bir saadeti hangi Türk takdir etmez? Muhalefet bu hakikatleri teslim etmemek küçüklüğünü asla kabul etmez.

Ali Kemal bu son yazısıyla her ne kadar hataları için özür ve af dilediyse de geçmişteki yazıları unutulmamıştı.

Bu yazısından bir ay kadar sonra, Beyoğlu'nda tıraş olduğu berberden Ankara'ya götürülmek üzere kaçırıldı. Fakat İzmit'te Sakallı Nureddin Paşa tarafından sorgulandıktan sonra askerler ve ahali tarafından linç edilerek öldürüldü. Tanınmayacak hale gelmiş cesedi tren istasyonuna asılarak Lozan'a giden heyete sergilenmek istendi. 

Cesedi gören İsmet Paşa da Rıza Nur da bozuldular. Tutuklanması emredilen birinin bu şekilde öldürülmesine kızmışlardı. Falih Rıfkı Atay da hatıralarında, Atatürk'ün bu olayı iğrenerek anlattığını ve Nurettin Paşa'yı onaylamadığını bildirmektedir.

Yazılarındaki hakarete kadar varan ifadeler bütün vatanseverlerin tepkisini çekmişti. Fakat Ali Kemal tek numune değildi!

Ali Kemal Milli Mücadele basını içerisinde, özellikle yaşamını sonlandıran kanlı olay sebebiyle, sonraki yıllarda devamlı örnek gösterilen bir muhalif haline geldi. Oysa aynı devirde kendisi gibi Kuvayı Milliye'ye muhalif olan birçok isim vardı. Refi Cevad ve Refik Halid gibi yazarlar ilk akla gelenlerdendir.

Cumhuriyet devrinde sürgüne gönderilen bu isimler birkaç yıl sonra af ile yurda geri döndüler ve ömürlerinin sonuna kadar yazarlıklarını sürdürdüler. Oysa Ali Kemal linç edildiği için bu olayla daima akıllarda kaldı. ''Vatan hainliği'' damgası da böylelikle ona vuruldu.

Popüler İçerikler

İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
YORUMLAR
05.04.2018

üzülerek söylüyorum ki, Kurtuluş Savaşı topyekun milletçe katıldığımız bir savaş değildi. Kurtuluş savaşı sırasında yunana, fransıza, italyana ve tabi ingilize biat eden çok insan vardı. Eğer Kurtuluş savaşı başarısızlıkla sonuçlansaydı bugün tüm Kuva-i Milliyeyi vatan haini ilan edeceklerdi. Kazanılmasına rağmen memleket idarecilerinin ve basının büyük bir kısmının da bu tutumu benimsedikleri ne yazık ki muhakkaktır. Ama her zaman "Yaşasın tam bağımsız laik Türkiye Cumhuriyeti" .... İyi ki ATATÜRK vardı....

05.04.2018

Aynen. Milletin ölüm kalım savaşı olan Sakarya savaşının subaylar savaşı olarak bilinmesinin sebebi de budur. O savaştan önce çok fazla asker kaçağı varmış.

14.11.2018

bu yazıda bir vatan haininin övüldüğünü mü okudum bana mı öyle geliyor ? dönekler ne zamandan beri masum adlediliyor ! Kuvayı Milliye Muhalifi ne demek lan bir kere? Vatan Haini ne adam Kuvayi Milliye Muhalifi yazmış Kuvayi Milliye muhalifiymiş

05.04.2018

Bugün basın ali kemallerle dolu.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ