Aslında çok basit bir işareti görmüyoruz. Geçmişteki insanların eceli mutlak ölüm olarak kabul etmeleri normaldir. Ancak günümüzdeki bilimsel seviyeden sonra ecel konusundaki karmaşayı çözmek çok kolaydır
Hepimiz biliyoruz ki, Einstein, zamanın, üç boyutlu evrenimizin dördüncü boyutu olduğunu ve de akıp giden mutlak bir zamanın olmadığını hız ve kütle çelimine bağlı olarak göreceli, değişken olduğunu bize göstermiştir. Bu birçok deneyle kanıtlanmıştır. Artık zamanın, bizim evrenimize mahsus şekillenmiş fizik yasalarının oluşturduğu bir özellik olduğunu biliyoruz. Gelin şimdi tam da konumuza uygun olarak, Amerikalı fizik Profesörü Sean Carroll’un kitabına bakalım. Carroll, zaman konusunu “Hiçbir Zamandan Bakış” başlığıyla bir aforizmayla açıklamış, onu vereyim:
“Biz fiilen evrenin dışında duramayız. Evren (bildiğimiz kadarıyla) daha büyük bir uzayda durup duran bir nesne değildir; uzay ve zamanda içinde olmak üzere, var olan her şeyin toplamıdır.
Hiçbir zamandan baktığımızda ne görürüz? Zamanla değişen hiçbir şey görmeyiz, çünkü kendimiz zamanın dışında oluruz. Bunun yerine, bütün tarihi bir seferde görürüz- geçmiş, şimdi ve gelecek. Uzay ve zamanı bir kitap olarak düşünmek gibi olur, ilkesel olarak bu kitabın herhangi bir bölümünü açabilir, hatta olayları belli bir zamanlarda sıralı olarak izlediğimiz bir filmin aksine, bütün sayfaları kesip birlikte önümüze açabiliriz.”
- Sean Carroll. Zamanın Kozmolojik Tarihi, s.36
Konuya aşina olmayanlar için basitleştireyim. Bizim bildiğimiz uzay, boşluk, zaman hepsi doğa yasalarının oluşturduğu bu evrenin içindedir. Dışında herhangi bir boşluk, bir uzay yoktur. Ki evrenin dışı olsa bile bu yasalar geçersizdir. Tabi, fizik yasaları yoksa zamanda yoktur. Dolayısıyla oradan bakıldığında zamanla değişen yani hareket eden hiçbir şey görülemez. Bilim insanlarının da söylediği gibi Evrenin başından sonuna dek tüm zaman ve gelişmeler, tıpkı bir kitap şeklinde bütün olarak bir arada görülür.
Şimdi bu bilimsel verilerden sonra ecel konumuza dönersek; Allah, fizik olmadığı için evrenin, dolayısıyla da zamanın dışındadır, Yani O, geçmiş gelecek gibi zaman birimlerinin ötesindedir. Bunun anlamı şudur; Tanrı tüm evrenin olduğu gibi dünyanın da başından sonuna kadar saniyesi dakikası, neler olup biteceğini evren kitabının sayfalarından görür ve bilir. Şunu hatırlatayım, bu durum Tanrının fizik yasaları doğrultusunda yarattığı evrenin durumudur. Bunun böyle olduğunu, bilime dayalı teorik bir varsayımla daha anlaşılır hale getireyim.
Diyelim ki Allah herhangi bir kişiyi veya sizi, bir şekilde evrenin yani zamanın dışına çıkardı. O vakit siz de evreni aynen bir kitap gibi görürsünüz. Ama yine diyelim ki Tanrı size fizik yasalarının kodlarını çözen bir dekodere bağlı, dünyamızın yerel zamanına ayarlı bir cihaz verdi. İşte o zaman siz tıpkı bilgisayarda yaptığınız gibi, kendiniz dahil, dilediğiniz insanın kimlik bilgilerini girerek hem kendinizin hem de o kişilerin ne zaman öleceğini saati dakikasına kadar öğrenirsiniz. Zamanın fizik özeliği buna müsaittir. Ayrıca “Geleceğe dönüş” gibi kurgubilim filmleri de bu yapıya dayanır.
Sadede gelirsek ecel ile ilgili ayetlerde geçen zaman, tam da bilimin tanımladığı zamana işaret ediyor. Dikkat ettiyseniz Profesör Carroll “evrenin dışından bakınca olan biten her şey bir kitaba bakmak gibi olacağını söylüyor. Ne ilginç bir tesadüftür ki, Kur’an’da “insanın başına gelenler, ecel de dahil evrendeki tüm olaylar korunan kitapta yazılıdır” diyor.
Bu fiziksel gerçeğe göre ecel konusundaki bu ayetler şu anlama geliyor. Allah ayetlerde eceli gelen insan saati dakikası ölür derken, insanın ne zaman nasıl öleceğini tayin ettiğini söylemiyor, insanın nerede ve ne zaman öleceğini bilindiğini söylüyor. Bu bilgilerin de kendi katındaki bir kitapta yazılı ve değişmez olduğunu belirtiyor. Ayetlerin anlamı budur.
Zaten Kur’an’ın hiçbir yerinde ben kişinin şu saatte ölmesini istediğim ya da insan, benim tayin ettiğim vakit dolduğu için ölür diyen bir ayet yoktur. Sadece ecel bilgisinin kayıtlı olduğu bir yazıdan bahseder. Eğer dikkatle okursanız ecel konusuna açıklık getiren farklı ayetler de var. Birisini vereyim.
KAF-29. 'Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmetmem.'
Benzer birçok ayette kullarıma asla haksızlık etmem, asla zulmetmem ifadeleri vardır. Dolayısıyla yukarıda da dediğim gibi, eğer Allah insanın ölümünü zamanı şaşmaz bir şekilde tayin ettiyse, nasıl öleceği de kesin bir şekilde belirlemiş demektir.
İşte şimdi burada yeni bir yanılgımız ortaya çıkıyor. Düşünsenize bebeklikten itibaren her yaşta ölen insanlar var. Bu makul bir yaşa gelmeden ölenlere haksızlık yapılmış demektir. Daha da kötüsü inanılmaz derecede şiddet, acı dolu ölümler var. İşkence edilerek, tecavüz edilerek öldürülen, kurban edilenler yanarak, sayısız şekilde, aylarca, yıllarca acı çekerek ölenler, hasılı yürekleri parçalayan ölümler var. Söyleyin bakalım kullarıma asla zulmetmem diyen Allah, zulmün çok ötesindeki bu ölümleri kulları için reva görür mü, böyle acımasızca bir ecel tanzim eder mi? Erken yaşta öldürerek haksızlık eder mi? Elbette etmez! Peki bu çelişkiler neden oluyor? Cevabı Yaratıcının kendi veriyor zaten!
NİSA-82-Hala Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı.
Görüldüğü gibi Yaratıcı benzer birçok ayette Kur’an’da kesinlikle çelişki olamayacağını bildirir. Ve buna da akıl işleterek, üzerinde düşünerek okuma şartı getirir. Bu demektir ki eğer çelişkili bir sonuç varsa, konuyu yeterince düşünmeyip bütüncül bakılmadığı içindir. İşte Profesör seviyesinde de olsa Kur’an’daki birçok konuda insanları yanıltan büyük hata, geçmişteki izahlara neredeyse aynen sadık kalmaları ve gereğince düşünmeyip, akıl işletmeyi ihmal etmeleridir.
Gelecek bölümde, adına genel olarak kader dediğimiz sistem nedir? Açıklaması çok basittir!
Instagram
Twitter
Facebook
Linkedln
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
öncelikle emeğinize sağlık Mustafa hocam, onu yazan profesöre ve bizim başımızdaki kişiye sorsaydiniz bu kadar uzun yazmanıza gerek olmazdı, kader der geçerdiniz :D