Kur'an ve Bilim Işığında Ecel Nedir?

Saygıdeğer okurlar, bu bölümde kadere bağlı olan ecel inancını irdeleyeceğim. Çok hassas bir konu olduğu için bütünlüğü bozulmasın diye bölmeden yayınlıyorum. Bu yüzden biraz uzun bir makaledir sabırla okumanızı rica ederim. 

Bildiğiniz gibi ecel, inanç konusu olduğu için orijinal kaynak olan Kur’an’ı esas alacağım ve elbette mantık ve bilimi de katarak yorumlayacağım. Şimdi ecel konusuna geçelim.

Soru - Ecel konusuna geçmişken, biliyorsunuz büyük bir deprem felaketi yaşadık ve binlerce can kaybı oldu. Maalesef bu kayıpları, ecele, kadere bağladılar. Bu konuda bir fizik profesörünün açıklamaları sosyal medyada çok dikkat çekti. Önce bu açıklamayı vereyim:

“Deprem veya binalar öldürmez, Allah öldürür. O da eceli geleni. Depremde ölenler aynı anda Mars’ta bile olsalar yine öleceklerdi. Ölüm mekâna değil zamana bağlıdır.” demiş, bu ne kadar doğrudur ya da doğru mudur?

Önce ecel sözcüğüne açıklık getirelim Ecel; vadesi belirlenmiş sürenin sonu demektir. Senetlerde yazılı olan ödeme tarihi gibidir. Yani ecel illaki ölüm değildir, sürenin sonudur,

Ecele inanmak birçok inançta etkilidir. Vadesi dolan insanın öleceği, Hıristiyan inancında Tanrı’nın planı adı verilen güçlü bir kabuldür. Hatta bilirsiniz bu konuda Son Durak (Final Destination) isimli film serileri vardır. Bu filmlerde, bir şekilde ölümden kurtulanlar, daha sonra sudan sebeplerle illaki hayatlarını kaybederler. Kesinlikle kaderden kaçış yoktur. Ki bizde de bu anlayış hakimdir. Ancak ecel konusunun Kur’an’daki durumunu bütünlüklü olarak ele alırsanız, bu anlayışın kabul edilemez olduğunu görürsünüz. Tabi, eğer yalnızca ecel sözcüğü geçen ayetleri baz alırsanız birçok bilim insanı ve din uzmanları gibi çok yanlış yorumlara kapılırsınız. Şimdi önce ecelden bahseden bazı ayetlerden ilgili cümleler aktarayım.

Ali İmran-145-Hiçbir kimse Allah'ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır.

Nahl-61- Sürelerinin sonu geldiği zaman da ne bir saat öne alınırlar, ne de ertelenirler.

Nisa-78-Nerede olursanız olun, sağlam kalelerde bile olsanız ölüm size ulaşır.

Görüldüğü gibi eğer bu ayetlere bakarsanız mevcut ecel inancını tümüyle doğrular gibi görünmektedir. Gerçekten de bu ve benzer çeşitli ayetler, yine aynı şekilde, en korunmuş mekanlarda bile olsa ölüm gelir sizi bulur diyor. Ne bir saat ileri ne de bir saat beri, saniye değişmez, kesinlikle ölürsünüz diye noktayı koyuyor. Tam da mevcut ecel inancı anlaşılıyor öyle değil mi?

Ne var ki öyle değil işte! Evet, bu ayetlere göre eceli gelen kesinlikle ölür sonucu çıkıyor ama madalyonun bir de öbür yüzü var; yine aynı Kur’an’da insanın birisini öldürmesini yasaklayan ve hükümler getiren onlarca ayet var. Nedense ecel konusunu yorumlayan uzmanların çoğu bu ayetlere pek dikkat etmiyor. Oysa bu ayetler ecel konusuna açıklık getiren çok önemli ayetlerdir. Şimdi en yaygın bilinen ayeti vererek devam edeyim. 

Maide-32. 'Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır.

Ayet, basitçe haksız öldürmeleri ağır bir tehditle suçluyor. Ayrıca farklı olarak, örneğin savaşta, kazayla veya kasten öldürme ile ilgili çeşitli hükümler ve cezalar içeren birçok ayet vardır. Şimdi, eğer her insan eceli geldiği için ölüyorsa, o zaman öldürmeyle ilgili bu ayetleri ne yapacağız, nasıl değerlendireceğiz? Öyle ya! Biraz akıl işletilirse, ilk bakışta ecel ayetleriyle bu ayetler çelişkili gibi görülüyor. Hatta ecel ayetlerine karşın bu ayetlerin Kur’an’da hiç olmaması gerekir gibi bir durum ortaya çıkıyor, ama gerçekte ne Kur’an’da ne de ayetlerde bir çelişki yok.

Aslına bakarsanız sadece Maide-32 ayeti bile ecel konusunu açıklamak için yeterlidir Dolayısıyla gelin bu ayet üzerinden örnekler vererek değerlendirelim.

Bu ayet, haksız yere bir kişiyi öldüreni tüm insanları öldürmüş sayarım diyor. Öte yandan vadesi dolan kişi vadesini ne ileri götüre bilir ne de beri getirebilir, dakikası saniyesinde ölür diyen ayetler var. Ancak dikkat ederseniz ecelden bahsedilen ayetlerde sadece zamandan bahsederek, kişinin vadesi dolduğu anda mutlaka ölür diyor. Ama herhangi bir nedenle öldürülenler hariçtir demiyor. O zaman kişi, cinayet dahil, her ne şekilde ölürse ölsün eceli gelmiş demektir. Öyleyse cinayet sonucu öldürülmeler, intihar gibi benzer tüm ölümler vadesi değişmez ecele dahil demektir. İşte gözden kaçan nokta budur. 

Düşünsenize, bir insanın öldürülmesi demek aynı zamanda onun eceli gelmiş, Yaratıcının o kişiye tayin ettiği vade dolmuş demektir. Ama Maide-32 ayeti ne diyor? “Bir kişiyi öldüreni tüm insanları öldürmüş sayarım” diyerek cezalandıracağını söylüyor. Hadi bakalım, çıkın işin içinden!  Eğer öldürene ceza olmasaydı hadi neyse derdik, ama ortada bir yaptırım var. Ayet öldüreni cezalandırmayla tehdit ediyor. Bu kafa karıştırıcı bir durum. Öyle ya! Bir kişinin eceli, cinayete kurban gideceği şekilde tayin edilmişse, o kişiyi öldürecek olan şahıs da aynı saatte, aynı yerde orada olup belirlenmiş bir şekilde o kişiyi öldüreceği tayin edilmiş, planlanmış demektir. Ki, bu asla değiştirilemez plandır.

Olabilirdi ama şu öldürmeyi yasaklayan ayetler olmasaydı. Burada dikkatlerden kaçan şey şudur.  Ölüm insanın biyolojik varlığının bitmesidir. Yani doğa yasalarına bağlı bir gelişmedir. Öyleyse ister yaşlanarak ister kaza ister cinayet veya çeşitli hayvan tarafından, isterse de doğal felaketler olsun tüm ölümler mutlaka biyolojik bir sebebe dayalı bir sonuçtur. Dediğim gibi eğer Yaratıcı kişinin sonunu saniyesi saniyesine tayin ettiyse, aynı şekilde o kişinin ölüm sebebini de düzenlemiş demektir. Öyleyse ölüm sebebi her ne olursa olsun sebeplerin hiçbirisi sorumlu tutulamaz. 

Şimdi burada enteresan bir şekilde madalyonun öbür yüzü durumu daha var. Yine Maide-32 ayetinde “Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır.” Diyor. Görüldüğü gibi burada da yine aynı açmazla karşılaşıyoruz. Eğer insana şu dakika şu saatte ölecek diye bir vade biçilmişse, o kişiyi yaşatmanız mümkün değildir. Yaşatmak demek ölmesine bir şekilde engel olup, onu yaşamda tutmak demektir. İyi de ayetlere göre kişinin eceli gelmiş, vadesi dolmuşsa, kimse ölümüne engel olamaz, yaşatamaz. Bu durumda, eğer müdahale edilince hayatta kalmışsa, demek ki o kişinin eceli gelmemiş, vadesi dolmamış demektir. O zaman Allah, onu yaşatan kişiyi tüm insanları yaşatmış saymaz. Öyle ya, zaten ölmeyecek biriyse nasıl yaşatmış sayılacak?

Soru-Gerçekten de tuhaf bir durum. Düşünsenize, örneğin kalbi duran bir kişiye çeşitli yöntemlerle müdahale ediyorsunuz ve ölmüyor. Bu yüzden biz, kişiyi yaşattığımızı, hayatını kurtardığımızı zannediyoruz ama ayetlere göre eceli gelmediği yani vade dolmadığı için hayatta kalıyor. O zaman mantıken hiçbir şekilde birisini yaşatmış olmak, hayatını kurtarmak söz konusu değil sonucu ortaya çıkıyor. Buyurun bakalım, biz bu işin içinden nasıl çıkacağız?

Aslında çok basit bir işareti görmüyoruz. Geçmişteki insanların eceli mutlak ölüm olarak kabul etmeleri normaldir. Ancak günümüzdeki bilimsel seviyeden sonra ecel konusundaki karmaşayı çözmek çok kolaydır

Hepimiz biliyoruz ki, Einstein, zamanın, üç boyutlu evrenimizin dördüncü boyutu olduğunu ve de akıp giden mutlak bir zamanın olmadığını hız ve kütle çelimine bağlı olarak göreceli, değişken olduğunu bize göstermiştir. Bu birçok deneyle kanıtlanmıştır. Artık zamanın, bizim evrenimize mahsus şekillenmiş fizik yasalarının oluşturduğu bir özellik olduğunu biliyoruz. Gelin şimdi tam da konumuza uygun olarak, Amerikalı fizik Profesörü Sean Carroll’un kitabına bakalım. Carroll, zaman konusunu “Hiçbir Zamandan Bakış” başlığıyla bir aforizmayla açıklamış, onu vereyim:

“Biz fiilen evrenin dışında duramayız. Evren (bildiğimiz kadarıyla) daha büyük bir uzayda durup duran bir nesne değildir; uzay ve zamanda içinde olmak üzere, var olan her şeyin toplamıdır.

Hiçbir zamandan baktığımızda ne görürüz? Zamanla değişen hiçbir şey görmeyiz, çünkü kendimiz zamanın dışında oluruz. Bunun yerine, bütün tarihi bir seferde görürüz- geçmiş, şimdi ve gelecek. Uzay ve zamanı bir kitap olarak düşünmek gibi olur, ilkesel olarak bu kitabın herhangi bir bölümünü açabilir, hatta olayları belli bir zamanlarda sıralı olarak izlediğimiz bir filmin aksine, bütün sayfaları kesip birlikte önümüze açabiliriz.”

- Sean Carroll. Zamanın Kozmolojik Tarihi, s.36

Konuya aşina olmayanlar için basitleştireyim. Bizim bildiğimiz uzay, boşluk, zaman hepsi doğa yasalarının oluşturduğu bu evrenin içindedir. Dışında herhangi bir boşluk, bir uzay yoktur. Ki evrenin dışı olsa bile bu yasalar geçersizdir. Tabi, fizik yasaları yoksa zamanda yoktur. Dolayısıyla oradan bakıldığında zamanla değişen yani hareket eden hiçbir şey görülemez. Bilim insanlarının da söylediği gibi Evrenin başından sonuna dek tüm zaman ve gelişmeler, tıpkı bir kitap şeklinde bütün olarak bir arada görülür. 

Şimdi bu bilimsel verilerden sonra ecel konumuza dönersek; Allah, fizik olmadığı için evrenin, dolayısıyla da zamanın dışındadır, Yani O, geçmiş gelecek gibi zaman birimlerinin ötesindedir. Bunun anlamı şudur; Tanrı tüm evrenin olduğu gibi dünyanın da başından sonuna kadar saniyesi dakikası, neler olup biteceğini evren kitabının sayfalarından görür ve bilir. Şunu hatırlatayım, bu durum Tanrının fizik yasaları doğrultusunda yarattığı evrenin durumudur. Bunun böyle olduğunu, bilime dayalı teorik bir varsayımla daha anlaşılır hale getireyim.

Diyelim ki Allah herhangi bir kişiyi veya sizi, bir şekilde evrenin yani zamanın dışına çıkardı. O vakit siz de evreni aynen bir kitap gibi görürsünüz. Ama yine diyelim ki Tanrı size fizik yasalarının kodlarını çözen bir dekodere bağlı, dünyamızın yerel zamanına ayarlı bir cihaz verdi. İşte o zaman siz tıpkı bilgisayarda yaptığınız gibi, kendiniz dahil, dilediğiniz insanın kimlik bilgilerini girerek hem kendinizin hem de o kişilerin ne zaman öleceğini saati dakikasına kadar öğrenirsiniz.  Zamanın fizik özeliği buna müsaittir. Ayrıca “Geleceğe dönüş” gibi kurgubilim filmleri de bu yapıya dayanır.

Sadede gelirsek ecel ile ilgili ayetlerde geçen zaman, tam da bilimin tanımladığı zamana işaret ediyor. Dikkat ettiyseniz Profesör Carroll “evrenin dışından bakınca olan biten her şey bir kitaba bakmak gibi olacağını söylüyor. Ne ilginç bir tesadüftür ki, Kur’an’da “insanın başına gelenler, ecel de dahil evrendeki tüm olaylar korunan kitapta yazılıdır” diyor. 

Bu fiziksel gerçeğe göre ecel konusundaki bu ayetler şu anlama geliyor. Allah ayetlerde eceli gelen insan saati dakikası ölür derken, insanın ne zaman nasıl öleceğini tayin ettiğini söylemiyor, insanın nerede ve ne zaman öleceğini bilindiğini söylüyor. Bu bilgilerin de kendi katındaki bir kitapta yazılı ve değişmez olduğunu belirtiyor. Ayetlerin anlamı budur. 

Zaten Kur’an’ın hiçbir yerinde ben kişinin şu saatte ölmesini istediğim ya da insan, benim tayin ettiğim vakit dolduğu için ölür diyen bir ayet yoktur. Sadece ecel bilgisinin kayıtlı olduğu bir yazıdan bahseder. Eğer dikkatle okursanız ecel konusuna açıklık getiren farklı ayetler de var. Birisini vereyim.

KAF-29. 'Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmetmem.' 

Benzer birçok ayette kullarıma asla haksızlık etmem, asla zulmetmem ifadeleri vardır. Dolayısıyla yukarıda da dediğim gibi, eğer Allah insanın ölümünü zamanı şaşmaz bir şekilde tayin ettiyse, nasıl öleceği de kesin bir şekilde belirlemiş demektir. 

İşte şimdi burada yeni bir yanılgımız ortaya çıkıyor. Düşünsenize bebeklikten itibaren her yaşta ölen insanlar var. Bu makul bir yaşa gelmeden ölenlere haksızlık yapılmış demektir. Daha da kötüsü inanılmaz derecede şiddet, acı dolu ölümler var. İşkence edilerek, tecavüz edilerek öldürülen, kurban edilenler yanarak, sayısız şekilde, aylarca, yıllarca acı çekerek ölenler, hasılı yürekleri parçalayan ölümler var. Söyleyin bakalım kullarıma asla zulmetmem diyen Allah, zulmün çok ötesindeki bu ölümleri kulları için reva görür mü, böyle acımasızca bir ecel tanzim eder mi? Erken yaşta öldürerek haksızlık eder mi? Elbette etmez! Peki bu çelişkiler neden oluyor? Cevabı Yaratıcının kendi veriyor zaten!

NİSA-82-Hala Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı.

Görüldüğü gibi Yaratıcı benzer birçok ayette Kur’an’da kesinlikle çelişki olamayacağını bildirir. Ve buna da akıl işleterek, üzerinde düşünerek okuma şartı getirir. Bu demektir ki eğer çelişkili bir sonuç varsa, konuyu yeterince düşünmeyip bütüncül bakılmadığı içindir. İşte Profesör seviyesinde de olsa Kur’an’daki birçok konuda insanları yanıltan büyük hata, geçmişteki izahlara neredeyse aynen sadık kalmaları ve gereğince düşünmeyip, akıl işletmeyi ihmal etmeleridir.

Gelecek bölümde, adına genel olarak kader dediğimiz sistem nedir? Açıklaması çok basittir! 

Instagram

Twitter

Facebook

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
YORUMLAR
20.06.2023

öncelikle emeğinize sağlık Mustafa hocam, onu yazan profesöre ve bizim başımızdaki kişiye sorsaydiniz bu kadar uzun yazmanıza gerek olmazdı, kader der geçerdiniz :D

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ