Sarah Gavron'ın ikinci uzun metrajlı kurmacası, tarihin ilk feminist hareketlerinden birini başlatan kadınların, gittikçe acımasızlaşan hükümete karşı yürüttükleri mücadeleye odaklanır. Gizli buluşmalarla bir araya gelen bu grubun üyeleri işçi sınıfı kadınlarıdır ve hareketin ilk safhalarında barışçıl yöntemler izlerler. Ancak hem çalışma koşulları hem de kişisel hayatları için verdikleri eşitlik savaşı, zamanla daha radikal bir boyuta taşınmak zorundadır. Film bu ekibin bir üyesi olan Maud'un hikayesini ele alıyor. Bir paketi teslim etmeye giderken eylem yapan süfrajetlerin arasında kalan Maud, eylemciler arasında kendisiyle aynı çamaşırhanede çalışan Violet’ı görür. Maud’un harekete olan ilgisini fark eden Violet, onu süfrajet hareketine ve oy haklarını savunmaya ikna etmek için çabalar. Tüm risklerin farkında olan Maud, oy hakkını kazanmadan kadınlar için iyi bir gelecek olmayacağını anladığında, ilham verici bir lider olan kimyager Edith ile tanışır ve hareketin içine daha fazla dahil olur. Bundan sonra süfrajetlerin içinde hem sözcülük yapması hem de eylemlerde ön plana çıkması nedeniyle göze batan Maud, bir gösterinden sonra tutuklanır ve bir hafta boyunca hapiste kalır. Bu travmatik deneyim boyunca tanıştığı süfrajetlerin adanmışlığı onu hem ürkütür, hem de hayran bırakır. Kendini hareketten ne kadar uzak tutmaya çalışsa da, bu adaletsizliğe karşı duyduğu öfke, onu hareketin içine daha çok çekip hareketin lideri olan Emmeline Pankhurst ile tanışmaya dek götürür. Filmin oyuncu kadrosunda Helena Bonham Carter, Meryl Streep, Carey Mulligan, Ben Whishaw ve Brendan Gleeson gibi yıldız isimler başı çekiyor.
IMDB 6,9
Amerika gibi bir ülkede kadınlar hakları için resmen kanlı bıçaklı savaş verirken Atatürk gibi bir dahi biz Türk kadınlarına her türlü toplumsal haklarımızı tam manasıyla altın tepside sunuyor, ama bazılarımız bunun kıymetini bilmek bir yana, Atatürk'e küfürler ediyor. Hatta geçen gün biri "Türkiye'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı Recep Tayyip Erdoğan tarafından verildi" bile dedi... Günümüzde kadınların bu ülkede gördüğü zulmü görünce (istisnalar kaideyi bozmaz) nasıl da geriye gidiyoruz diye hayıflanmadan edemiyorum...
Agora ve duyguların rengi eklenebilir.
neredeyse hepsini izlemiş biri olarak kendimle gurur duydum.