Her Şeyi Geride Bırakıp Bir Sahil Kasabasına Yerleşme İsteğimizin 13 Sebebi

Her şeyi geride bırakıp bir sahil kasabasına yerleşme fikri eskiden emeklilere aitti. İş hayatını bitiren ve artık huzurlu bir hayat isteyen emekli insanlar, sahil kasabasına yerleşip, bahçesine ektiği organik sebzelerle vakit geçiriyordu. Günümüzde ise bu girişim neredeyse yirmili yaşlara kadar düştü. İnsanlar artık daha mutsuz, daha isteksiz ve huzura çok daha fazla aç. Peki bizi genç yaşımızda, sahil kasabası dinginliğine iten sebepler neler?

1. Yalnızca iş çıkış saatlerinde değil, günün her anında var olan trafik

Artık tüm hayatımızı ona göre planlıyoruz. Trafik saatinde yola çıkmamak için iş yerinde fazladan birkaç saat geçirmeye razı oluyoruz. Haftasonu güzel bir kahvaltı yapmak için evden çıkıp, trafik yüzünden ancak öğle yemeğine yetişebiliyoruz.  Hepimizin telefonlarında şehrin trafik durumunu gösteren uygulamalar var. En sevdiğimiz yoldan değil de trafiğin en az olduğu yoldan evlerimize gidiyoruz.

2. Gökyüzünü görmemizi engelleyen yüksek ve ruhsuz binalar

Turgut Uyar 'durma göğe bakalım' demiş ama o zamanlar bakacak ve umutlanacak bir gökyüzü varmış tabi. Şimdi istediğiniz kadar yükseğe bakın, gökyüzünü görmekte zorlanıyorsunuz. Etrafımız, çirkin, ruhsuz ve insanın içini daraltan yüksek beton yığınlarıyla dolu.

3. Giderek daha da kötüleşen komşuluk ilişkileri

Hepimizin ağzından ve kalbinden düşmeyen bir şey varsa o da eski zamanlara olan özlemimiz. O zamanlar yemekler daha lezzetli, oyunlar daha eğlenceli, arkadaşlıklar daha vefalı, komşuluklar daha değerliydi. İnsan olmaya dair güzel olan ne varsa birer birer eksiliyor hayatımızdan. Asansörde karşılaştığımız insana günaydın demekten bile aciziz.

4. Maaşın yarısını kira ve ev masraflarına vermek

İş sahibi olunca, kendi ayaklarımız üzerinde duracağımızı, özgür, mutlu ve şahane bir hayatımız olacağını sanarız hep fakat işlerin pratikte hiç de öyle olmadığını görürüz. Maaş yattığı gün, daha para elinize bile değmeden tüm borçları dağıtır, kirayı ve faturaları ödersiniz. Sonra bir hesabınızda kalan paraya bakarsınız, bir de bir sonraki maaşa daha 30 gün olduğunu düşünürsünüz.

5. Hem vakit hem de para olmadığı için hiçbir sosyal faaliyette bulunamamak

Dünya mutfakları kursu, latin dansları, tırmanış etkinlikleri gibi şeylerden bahsetmiyorum. Daha ulaşılabilir, sinema, tiyatro gibi etkinlikleri düşünün. Aylardır beklediği filmi, sinema biletlerine baktıktan sonra izlemekten vazgeçmeyen var mı aranızda? Artık birincil ihtiyaçlarımız dışında kalan her şey için 'olmasa da olur' demeye başladık.

6. Sürekli bir yerlere yetişmeye çalışırken hayatın kendisini kaçırmak

İşe yetiş, toplantıya yetiş, akşam yemeğine yetiş, son otobüse yetiş, banka kapanmadan vezneye yetiş. Peki hayatı tam olarak ne zaman yaşarız?

7. En son ne zaman gerçekten kendin için bir şey yaptığını hatırlamamak

Ailen, dostların, iş arkadaşların, patronun, apartmanında çalışan görevli, her sabah bindiğin otobüsün şoförü.... Senden bir beklentisi olmayan bir insan var mı çevrende? En son ne zaman bir gününün tamamını kendine ayırdın ya da ne zaman sadece kendin istediğin için bir şey yaptın?

8. Satın aldığımız sebze ve meyvelerin lezzetsiz ve pahalı olması

Hep dilimizde olan o cümle kulağımda çınlıyor şu an: 'domatesler eskisi gibi kokmuyor'. İçinde hormon olmayan tek bir besinimiz yok. Domatesler, patatesler hormonlara isyan edip değişik şekiller alıyor artık. Bu kadar kötüyse bari ucuz olsun diyorsun ama yok fiyatları da el yakıyor.

9. Büyükşehirlerdeki yüksek suç oranları

Mahallenin sokaklarında çocukların özgürce koşup oynadığı günler geride kaldı. Artık hepsi apartman çocuğu. Sokaklarda öyle tehlikeler var ki, biraz da buna mecburuz gibi. Kadınlarımız sokakta istediği gibi dolaşamıyor, evine gideceği zaman en güvenli yolu seçip, evine sağ salim gelebildiği her gün için şükrediyor.

10. Sokaklarda gülümseyen insan görememek

Belki bu sizin için birincil bir ihtiyaç olmayabilir ama uzmanlar öyle düşünmüyor. Mutsuzluk ve memnuniyetsizlik, bulaşıcı bir hastalık gibi. Okulda, iş yerinde, markette, sokakta, otobüste, herkes asık suratlı ve düşünceli. Bu sizin de ruh halinizi etkiliyor ve bir süre sonra kitlesel bir mutsuzluk hakim oluyor tüm topluma.

11. Bitmek bilmeyen yol ve altyapı çalışmaları

Altyapı çalışmaları vergilerinizin boşa gitmediğini gösterebilir fakat bu çalışmaların düzenli aralıklarla yapılması her anlamda hayatı kabusa çeviriyor. Çalışmalar yüzünden oluşan trafik, asla susmayan gürültülü makineler, patlayan su boruları yüzünden evde günlerce susuz kalmak...

12. Üstünüze üstünüze gelen ve sizi boğan iş hayatı

Para kolay kazanılmıyor tabi, mutlaka emek sarf etmeliyiz. Çağımızda ise bu emek tahmin edemeyeceğimiz boyutlara ulaşmış durumda. Kendinizi tamamen işinize adamak, kariyer basamaklarını çıkarken düşene bir tekme atmak, kendi çıkarlarınız için yakınınızdaki insanları görmezden gelmek ve patron sevicilik yapmak sizin için normal şeylerse sıkıntı yok ama normal değilse iş hayatı sizin için kahır dolu bir sürece dönüşür.

13. Hiçbir yerde, hiçbir şekilde mutlu olamayacağım hissi

Yukarıdaki tüm faktörlerin de etkisiyle, artık içine girdiğimiz mutsuzluk ağından hiç kurtulamayacağımızı düşünürüz. O kara bulutlar nereye gidersek gidelim bizi takip edecekmiş gibi gelir. Son bir çıkışla, her şeyi geride bırakıp sahil kasabasına yerleşme fikri de tam olarak burada ortaya çıkar. Yine de nerede olursanız olun, hayatın güzel yanlarını görmeye çalışın. Mutluluk içimizde!

Popüler İçerikler

ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
YORUMLAR
28.09.2016

Türkiye'nin en kalabalık şehrinde yaşıyorum. Burada doğdum büyüdüm. Ancak hiç bir zaman sevmedim burada yaşamayı. Ülke içinde ayrı bir ülke gibi.. Ne zaman çıksam İstanbul sınırlarından bambaşka bir insan oluyorum.. Burada yaşayan insanların çoğu; vicdansız, merhametsiz, tacizci, üçkağıtçı, suratsız.. İşin kötü tarafı böyle insanlarla sıkça karşılaşmak sizin de katılaşmanıza, karakter değişmesi olmasa da duvarlar örüp suratsız biri olmanıza yol açıyor. Hayatta en nefret ettiğim zümre ''bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılar'' Ucu kendine dokunmadıkça ses çıkarmayanlar.. Sahil kenarında İstanbul dışında bir yerde yaşamak en çok istediğim şey. Bir gün yapacağım da...

28.09.2016

#4 maaşın yarısı mı? komiksiniz

Pasif Kullanıcı
28.09.2016

tamamı demeye vicdanları el vermemiştir belki :)

28.09.2016

bu bayram ailemin ısrarını kıramayıp onların yanına gittik. Tabi kendileri 40'lı yaşlarda emekli oldukları için Ege'de takılıyorlar ( evet o yıllarda emekli ikramiyesi ile bir ev ve araba alınabiliyordu ) Bizim bir köpeğimiz var. Sitede ve sokakta adı çıkmış. Saykonun önde gideni. Gören yolunu değiştiriyor :D Abi küçük yerde köpeğin bile huyu değişti. Baktık bizim oğlan nirvanaya ulaştı. Normalde hep tetikte yatan köpek, bahçeye biri girmedikçe uyukluyor. Bir gece bir baktım bizim sosyobat bahçede yok panikle fırladım dışarı. Birde ne göreyim ? yandaki aile okey oynarken yancı olmuş. Ayaklarını dibinde oturuyor ki biz misafir geleceği zaman oğlanı mecbur ya bağlıyoruz ya da pansiyona bırakıyoruz. Sürekli mızmızlanan köpek gitti yerine bambaşka bir çocuk geldi.

28.09.2016

Demek istediğim odur ki köpek bile bu kadar etkileniyorsa şehirden, acaba bize neler oluyor ? Belki de hiçbirimiz bu kadar asabi değiliz yada bencil. Belkide bu koca koca kalabalıklar bizi bu hale getiriyor. Kurda yem olmamak için öbek oluşturan koyunlar gibi git gide dip dibe giriyoruz. Sonumuz hayrola

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ