Hayatın içinde en az insan kadar yer kaplayan; herhangi bir yolda yürürken, toplu taşımada kulaklığımızın ucunda, bir caddede rengârenk afişlerde, bir alışveriş merkezinin koridorlarında, sinema salonlarında, galerilerde, atölyelerde ve şimdi aklımıza gelmeyen birçok yerde bizi olağan misafirperverliğiyle karşılayan bir olgu: Sanat.
Daha önce “Sanat Nedir” diye hiç düşündünüz mü?
Türk Dil Kurumu’nun Türkçe sözlüğünden doğrudan alıntı yaparak söze başlamak istiyorum.
‘’1.Bir duygu, tasarı, güzellik vb.’nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık. 2. Belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve zevk ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım. 3. Bir şey yapmada gösterilen ustalık.’’
Sanat, insanlık tarihinin her döneminde var olmuş, insanlıkla yaşıt bir olgudur. Sanatsal etkinliği, bazı düşüncelerin, amaçların, duyguların, durumların ya da olayların, deneyimlerden yararlanarak, beceri ve düş gücü kullanılarak ifade edilmesine ya da başkalarına iletilmesine yönelik yaratıcı bir insan etkinliği diye de tanımlanabilir. [1] Sanata nesnel ve öznel yaklaşımlara göre farklı bakış açıları yansıtılmıştır ve tahmin edeceğiniz gibi sanat tanımı her dönemde tartışmaya açık bir konu olmuştur. Nesnel yaklaşımda sanat toplumsal etkilerle, öznel yaklaşımda ise salt bir bireysellikle yaratılır.
Kant’a göre; sanatın kendi dışında hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel sanatı ancak bir deha yaratabilir.
Hegel’e göre; sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. Sanat insan aklının ürünüdür. Kendisine doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır.
Tolstoy, “İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu kendinde canlandırdıktan sonra aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket ses çizgi renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır.” demektedir.
İnsan nasıl duymaya düşünmeye başladığı andan itibaren kelimenin gerçek anlamıyla hayata yerleşmeye başlamış olursa insanlık da duygularını ve düşüncelerini sesler, çizgiler ve renklerle canlı ve cansız simgeler halinde şekillendirmeye başladığı andan itibaren gerçekten tarih sahnesine çıkmış olacaktır. Sanat; din ve felsefe gibi insanı günlük hayatın dar kalıplarından kurtaran bir teneffüs anı gibidir. Yalın haliyle sanat, hayata karşı tel örgülerimizi indirdiğiniz ve ağacın toprağa tutunma çabasından arınıp yaprak vermeye başladığımız döngüsel bir anlatımdır.