Bütün Ömrünü Ülkesine Adayan Bir Bilim İnsanı: Mustafa İnan

Yüksek Mühendis Mektebi'nin önünde heyecanlı bir kalabalık mevcuttu. Adanalı Mustafa meraklı adımlarla oraya yaklaştı, sınav yerini sordu. İstanbullu çocuklar şiveyle konuşan bu köylü çocuğunu dikkate almadılar ''buraya girmesi zordur arkadaş'' dediler. Adanalı Mustafa samimi bir gülümsemeyle ''biz de bir deneyek, bakak'' dedi. İşte bu mütevazılıkla bilim dünyasına giriş yapan, Mustafa İnan'ın hayat hikayesine değineceğiz.

Not: Bu yazımızda Oğuz Atay'ın Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan isimli eserinden faydalandık.

Hikaye Adana'da Başlıyor

Mustafa İnan 1911 yılının net bilinmeyen bir gününde, Adana'da posta memuru Hüseyin Avni Bey'in ve Rabia Hanım'ın çocukları olarak dünyaya geldi. Küçük Mustafa'nın başına daha 4 yaşındayken kötü bir kaza geldi, çatıdan düştü. O yıllarda bölgede sıcaklıklar dolayısıyla hayatın bir kısmı evlerin düz çatısında geçmekteydi. Mustafa çok hastalandı, ölecek zannettiler. Nitekim Mustafa'nın küçük bedeni hayata sımsıkı tutundu, bırakmadı yaşamı.

Harbi Umumi Cereyan Ediyor

Küçük Mustafa okula başlamıştı, fakat ders çalıştığını kimse görmüyordu. Defter veya kalem gezdirdiği de hiç işitilmemişti. Babası Hüseyin Avni Bey, damdan düştüğü için Mustafa'nın sakatlandığını zannediyor ''bu çocuk adam olmayacak'' diyordu. Tam da bu sıralarda Harb-i Umumi (I. Dünya Savaşı) patlak vermişti. Maddi sıkıntılar fazlalaşmıştı. Fransızların işgalinden sonra Hüseyin Avni Bey, Konya'yı daha uygun görerek ailesini buraya taşıdı.

Adana'ya Dönüş

Kurtuluş Savaşının başarıyla sonuçlanmasının ardından, aile yeniden Adana'ya döndü. Mustafa da okuluna kaldığı yerden devam etti. Fakat babası Hüseyin Avni Bey oğlunun ders çalıştığını görmediği için yine ''bu çocuk adam olamayacak'' diyordu. Gerçekten de Mustafa'nın hiç kitabı yoktu, sadece bir tek defteri vardı. Ders çalıştığı görülmüyordu, akşamları erkenden yatıyordu. Kimse bilmiyordu fakat, küçük Mustafa daha hava aydınlanmadan kalkarak okulun yolunu tutuyordu. Yatılı arkadaşları uyanana kadar onlardan ödünç aldığı kitaplarla ders çalışıyordu. Belki Hüseyin Avni Bey de kitap masrafı olmadığı için Mustafa'nın okula devam etmesine bir şey demedi. Fakat ona göre bu çocuk adam olamayacaktı.

Leylî Meccanî Mustafa

Mustafa ortaokulun son sınıfında leylî meccanî yani parasız yatılı olmuştu. Adana Lisesine başladığında artık burslu bir öğrenciydi Mustafa. Fakat babası Hüseyin Avni Bey, oğlunun adam olduğunu göremeden. 1929 yılında vefat etti. Artık Mustafa bir an evvel hayata atılmalı, para kazanmalı, geride kalan annesine bakmalı ve kardeşlerini okutmalıydı. Mustafa lisede o kadar başarılıydı ki çoğu zaman arkadaşlarına dersi o anlatıyordu. Matematik dersindeki başarısı sebebiyle ''Riyaziyeci Mustafa'' lakabını almıştı. 1931 yılında liseyi birincilikle bitirdiğinde artık tek hedefi vardı, hoca olacaktı.

Yüksek Mühendis Mektebi

1931 yılında İstanbul'a geldi Mustafa, Fen Fakültesine kayıt yaptırdı. Arkadaşları potansiyelinin kaybolacağından endişeliydiler, Mustafa'ya Yüksek Mühendis Mektebi'ne kayıt yaptırmasını söylediler. Eğer buraya girerse üniversite hocası olabilirdi. Mustafa böylelikle yeni öğrenciler de yetiştirerek memlekete daha fazla yararı olabileceğini düşünerek Mühendis Mektebi'ne kayıt oldu. Sınava girecek İstanbullu çocuklar ''buraya girmek her yiğidin harcı değil hemşerim'' demişlerdi. Gülümseyerek ''Bir deneyek bakak'' diye karşılık veren Adanalı Mustafa, bu sınavda birinci oldu.

Bir Arkadaş

Mustafa İnan üniversite yıllarında yardımsever birisi olmuştu, derslerde arkadaşlarına daima yardım ediyordu. Fakat notlarını hiç kimseye vermezdi. ''Siz yazanları anlamazsınız'' derdi, arkadaşlarına konuyu kendi anlatmak isterdi. Hakikaten Mustafa'nın notlarından hiçbir şey anlaşılmıyordu. Mustafa sadece konu başlıklarını yazmıştı, onları görünce gerisini hatırlıyordu. 3. sınıftayken Mustafa, hafta sonları hiç görülmez olmuştu. Çünkü lise öğrencilerine özel ders veriyordu. O lise öğrencilerinden birisi de Jale Ogan'dı. Mustafa İnan, nereye gidip kiminle görüştüğünü soran arkadaşlarına gülümseyerek ''bir arkadaş'' cevabını veriyordu.

Yurt Dışındaki İlk Doktora

Mustafa İnan Yüksek Mühendis Mektebini birincilikle bitirdi. 1938'de devlet bursuyla Zürih'e giderek doktora çalışmalarına başladı. 1941'de yüksek eğitimini tamamladığında sadece doktor olmamıştı, aynı zamanda yurt dışında doktora yapan ilk Türk bilim insanıydı. O sıralarda Jale Ogan da Almanya'da lisans ve lisansüstü eğitimlerini tamamlıyordu. Mustafa İnan'la mektuplaşıyorlardı, birbirlerine uzak olsalar da duyguları hep beraberdi. 1944 yılında hayatlarını birleştirdiklerinde, Yüksek Mühendis Mektebi'de artık İstanbul Teknik Üniversitesi olmuştu.

Akademik Çalışmalar

Evlilikte maddi sıkıntılar yaşıyorlardı, Fakat Mustafa İnan özel sektörde çalışmayı kendini yıllarca okutan devlete karşı bir ihanet addediyordu. O, hoca olmalıydı, yeni öğrenciler yetiştirmeli ve devlete olan borcunu ödemeliydi. İşte bu düşüncelerle 1945 yılında profesörlüğe yükseldi.  1954 yılına kadar Mekanik Kürsüsü'nün başkanlığını yaptı. 1954-56 arası İnşaat Fakültesi dekanlığı, 1957-59 yılları arası Teknik Üniversite rektörlüğü görevlerinde bulundu.

Bir Bilim İnsanının Ölümü Ve Geride Kalanlar

1967 yılında Mustafa İnan, Avrupa'ya birtakım çalışmalar için gidecekti. Fakat daha Türkiye'de bulunduğu sıralarda belirsiz bir hastalığa yakalandı. Tedavi edilmek üzere Almanya-Freiburg şehrine götürüldü. Buradaki hasta yatağında dahi, serumun yetmeyeceğini hesaplayarak hemşireye bildirmişti. Mustafa İnan, hasta yatağında dahi düşünmekten, çalışmaktan, bilimden vazgeçmiyordu. Fakat yorgun bilim adamının bedeni daha fazla dayanamadı ve Mustafa İnan 5 Ağustos 1967 sabahı hayata gözlerini yumdu. 10 Ağustos günü İstanbul Teknik Üniversitesi önünde yapılan anma töreninin ardından Zincirlikuyu mezarlığına defnedildi.  Mustafa İnan'a 1971 yılında TÜBİTAK Hizmet Ödülü verildi. Bugün İstanbul Teknik Üniversitesinin kütüphanesine Prof.Dr. Mustafa İnan'ın adı verilmiştir.

EK1: Mustafa İnan'ın Tavsiyeleri

Bilim uzun ve çetin bir yoldur çocuklar. Bilimi yarı yolda bırakmayın, olur mu çocuklar? Oppenheimer gibi hissediyorsanız, bırakın yüksek binaları başkası yapsın, büyük barajlarda başkası çalışsın. Bazılarına çok uzaklardan bile görünen yüksek yapılar kurmak çekici gelecektir. Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın. Bazıları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare etmek ihtirası ile yanarak kuvvetli olmak isteyeceklerdir. Bırakınız parayla da onlar uğraşsın. Sizin kuvvetli olmak gibi bir derdiniz yoksa, siz de Leonardo Da Vinci gibi 'Kuvvet nedir?' diye merak ediyorsanız buyrun sizleri Mekanik kürsüsüne beklerim. Çünkü bazılarına göre 'Kuvvet' para ile organizasyonun çarpımına eşittir; bize göre de kuvvet ivme ve kütleyi ilgilendiren bir büyüklüktür. Bu iki formülü birbiriyle karıştırmayın olur mu çocuklar? Kürsü ile ticarethaneyi birbirine karıştırmayın olur mu çocuklar?

EK2: Cahit Arf'ın Söyledikleri

''Ben Mustafa'dan bir yaş büyüktüm. Fakat, Mühendis Mektebi'nin daha üçüncü sınıfında Kerim Bey'in doçenti olan Mustafa, benden olgundu. Mustafa İnan en beğendiğim, güvendiğim ve sevdiğim arkadaşımdı. 1967 yazında öldü. Mustafa İnan'ın -doğuştan olacak- doğrudan doğruya algılanamayan şeyleri sezebilme hususunda olağanüstü bir hafızası vardı. Bunların ötesinde de mükemmel bir insandı.''

Popüler İçerikler

Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var
YORUMLAR
12.08.2016

"Kürsü ile ticarethaneyi birbirine karıştırmayın olur mu çocuklar." Maalesef hocam maalesef

12.08.2016

yıllar önce okumuştum bu kitabı tavsiye ederim

12.08.2016

Oha! Soyadımız aynı! :O

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ