Dünya üzerinde çeşitli nedenlerden terk edilmiş onlarca yer var. Bu yerler tabii ki bir geçmişi barındırıyorlar, fakat kiminin geçmişi öyle karanlık ki, insan ürpermeden edemiyor.
İşte Ranker.com'un derlediği, bizim de sizler için çevirdiğimiz içerikle, felaketlerin ardından terk edilmiş 13 korkutucu lokasyon:
Evet, kulağa geldiği kadar korkutucu... Mexico City'nin hemen dışında yer alan bir kanalın sonundaki adanın ağaçları, kırık ve ürpertici oyuncak bebeklerle donatılmış. Bazılarının vücutları var, bazılarınınsa sadece kafası. Hepsi bu kadar da değil. Huffington Post yazarı Suzy Strutner, adanın hikayesini şöyle anlatıyor: 'Adanın o zamanki bekçisi Don Julian Santana, 50 yıldan daha fazla süre önce kanalda bir kızın ölü bedenini süzülürken bulduğunu söyledi. Daha sonra Santana on yıllarca çöplerden ve kanaldan oyuncak bebekler toplayıp ağaçlara asarak ölü kızın ruhunu mutlu etmeye çalıştı. 2001'de Santana bir zamanlar kızı bulduğunu söylediği noktada ölü bir şekilde suyun üzerinde süzülürken bulundu.' Bebeklerin bazen aralarında anlaşarak gözlerini ya da kafalarını oynattığı ve kızın ruhunun yakınlarda olduğunu haber ettiği söyleniyor.
Venedik Lagünü'nde bulunan Venedik ve Lido arasındaki ada, Orta Çağlardan beri sığınak ve askeri üst olarak kullanılıyordu fakat ada 1776'da Venedik'e giren mallar ve insanlar için karantina kontrol noktasına dönüştürülünce olaylar karanlıklaşmaya başladı. 1793'te veba taşıyan insanların olduğu iki gemi bulundu ve Poveglia'da karantina altında tutuldular. Karantinanın geçici olması amaçlanıyordu fakat 1805'te Napolyon adanın tam karantina durumunu ilan etti.
Adada o kadar çok insan ölmüş ki, toprağının %50'sinin insan kalıntılarından oluştuğu bile söyleniyor. Poveglia'da henüz toplu mezar araması yapılmadı fakat 'Poveglia yakınındaki Lazaretto Nuovo ve Lazaretto Vecchio adalarında binlerce veba kurbanının bulunduğu toplu mezarlar bulundu.'
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, 1922'de adadaki binalar karantinadan akıl hastanesine çevrildi. 1968'de akıl hastanesi kapatılana ve tüm ada terk edilene kadar da böyle devam etti. Şaşırtıcı değil tabii ki, fakat şu an adanın hayaletli olduğu düşünülüyor.
Çernobil Nükleer Tesisi'nin bulunduğu alan olan Pripyat, tarihteki en kötü nükleer felakete tanıklık etti. Sadece güç tesisine hizmet etmek için kurulmuş olan şehir, 1986'da Çernobil Tesisi'nde patlamalar ve yangınlar meydana gelmesinin ve tehlikeli radyoaktif parçacıkların havaya salınmasının ardından boşaltılmıştı. Faciada 31 kişi yok oldu ve o zaman yaşayan insanlar arasında uzun vadeli hastalıklar hala bir problem. Radyasyon seviyesi fotoğrafçıların ve hatta turistlerin girmesine izin verilecek kadar düşmüş olsa da, Pripyat bölgesinde yerleşim bulunmuyor fakat çürüme ve harabelerin miktarı kabuslardan fırlamış gibi.
Oradour-sur-Glane, sadece iklimle dövülmüş yaşı, çürümeleri ve oyma binalarıyla değil, ıssız bir hale gelme nedeniyle de ürkütücü. 1944'te SS-Sturmbannführer Adolf Diekmann tarafından komuta edilen Alman askerleri, bu kasabanın neredeyse tüm nüfusunu oluşturan 642 vatandaşını katletti. Kıyımın detaylarıysa korkunç ve üzücü. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Fransız Başkan Charles de Gaulle kasabanın olduğu gibi korunmasını ve savaşın kalıcı ve gaddar bir hatırlatıcısı olmasını emretti.
1858'de Britanyalılar Güney Andaman Bölgesi'ndeki Ross Adası'nı, 1857'de yaşanan Hint Ayaklanması ve benzer koloni karşıtı ayaklanmaların mahkumları için bir ceza kolonisi olarak belirlediler. Ross Adası karanlık ve korkunç bir ün edindi; mahkumlar adaya 'Kalapani,' ya da 'kara su' demeye başladılar. Bu ad suyu aşıp cehennem gibi bir yere gitmekle alakalı olan bir Hindu mitinden geliyordu.
Mahkumlar işkenceden, kötü davranılmaktan, çok çalıştırılmaktan (yol yapmak ve binalara yer açmak için ormanı temizlemekle görevliydiler), sıtma ve dizanteri gibi hastalıklardan öldüler. Dört yıllık süreçte 'getirilen 8,000 mahkumdan 3,500'ü öldürüldü ya da hastalıktan öldü.'
Daha sonra, koloni yerli Andamanlılar'a 'uygarlaştırma' methodlarıyla deneyler ve adadaki tutuklular üzerinde işkence ve insanlık dışı medikal testler yaptılar.
İkinci Dünya Savaşı sırasında ada Japonlar tarafından işgal edildi ve1941'de büyük bir deprem yaşandı. Bu iki olay önemli hasarlara neden oldu ve 1945'te ceza kolonisi sonunda terk edildi. Yine de turistler adaya yabani otlar ile büyümüş ufalanan yapıları görmeye gidiyorlar.
Önceleri 300 otele, restorana ve diğer firmalara ev sahipliği yapan bir turistik bölge olan Villa Epecuén, 1985'te yaşanan bir selin bölgeyi yakınlardaki bir gölden koruyan baraj ve daykı patlatması sonucu yaklaşık 10 metre derinliğindeki sular altında kaldı. Bölge 24 yıldır suyun altına terk edilmiş durumda.
Bugün Villa Epecuén'de yaşayan tek kişi, 2009'da sular çekilmeye başlayınca evine geri dönen 87 yaşındaki Pablo Novak.
Çin'deki Zhejiang bölgesinde bulunan Lion City, Quando Gölü'ne batık şekilde bulunuyor. 1,000 yılı aşkın bir süre önce inşa edilmiş olan şehir, hidroelektrik güç tesisine rezerv yaratabilmek için 1959'da sular altında bırakılmış. Başka şehir ve kasabaların da sular altında bırakılmasıyla 290,000 vatandaş taşınmak durumunda kalmış. İyi korunmuş olan Lion City'nin kalıntıları, dalgıçlara karmaşık oymalarla ve gürleyen aslan kafalarıyla donatılmış ürkütücü fakat büyüleyici koridorlar sunuyor.
Hem İkinci Dünya Savaşı dönemindeki gaddarlığın (Zorunlu işçi kampı olarak kullanılmıştı), hem de Japonya'daki eşit derecede hızlı endüstrilizasyon ve çöküşün örneği olan Hashima Adası, adanın bütün finansal dengesini ortadan kaldıran, kömür madenlerinin tükendiği ve kapatıldığı 1974'ten beri terk edilmiş durumda. Adanın küçük bir kısmı ziyaretçilere açık ve bir tarihi koruma kampanyasının parçası olarak restore edilmiş durumdayken, geri kalanına ziyaretçilerin girmesi yasak. Bu bölgelerde üstünlük doğada!
Bir zamanlar gelişen bir topluma sahip olan Matera bölgesindeki Craco, bir doğal afetin ardından tamamen terk edilmiş. 1972'de bir sel, 1980'de ise deprem yaşanmış. Şu an burada kimse yaşamasa da, Craco popüler bir film lokasyonu haline gelmiş durumda. Hatta 'Tutku-İsa Mesih'in Çilesi', James Bond serisinin 24. filmi olan 'Quantum of Solace' ve 2017 yapımı 'Wonder Woman' burada çekilmiş. Popülerliğine rağmen, şehir oldukça korkutucu. İşte bu ürkütücülüğü daha iyi kavrayabilmeniz için bir drone görüntüsü.
Dhanushkodi'nin Hindu inancında bir önemi olduğu ve bu yüzden kutsal sayıldığı söyleniyor. Fakat kasırgalara yatkın olmasından dolayı burada yaşamak imkansız. 1964 yılında bir fırtına büyük gelgit dalgalarıyla burayı öyle mahvetmiş ki, insanların evleri tahrip olmuş, hatta bir treni tamamen sular altında bırakmış ve içindeki 100 kişinin boğulmasına neden olmuş. Hayatta kalanlar ise buraya asla dönmemişler.
Rhylote 20. yüzyılın başındaki altın arayışları sırasında çabucak parlayıp sönmüş bir kasaba. Las Vegas'ın kuzeybatısında yer alan bölge, ilk nimetin bulunmasının ardınlar araştırmacılarla dolmuş taşmış. Wikipedia'ye göre 'Sanayici Charles M. Schwab...su taşımak için boru sistemleri, elektrik hatları, kasabaya madenler kadar yararı dokunan demir yolu ulaşımı dahil olmak üzere, altyapıya bolca yatırım yaptı. 1907'de kasabada elektrik direkleri, su ana boruları, telefonlar, gazeteler, bir hastane, bir okul, opera binası, borsa vardı.'
1911'de ise maden para kaybediyordu ve kapandı. Fakat bu noktaya kadar madencilerin çoğu zaten taşınmıştı. Nüfus 1,000 kişinin altına düştü ve tarih 1920 olduğunda artık burada kimse yaşamıyordu.
Kasabanın kalıntıları ise bugün hala ayakta. Hatta kasaba bankasının duvarları ve çatısı olmamasına rağmen, kasa öylece duruyor.
Bir zamanlar pırlanta madenlerine ev sahipliği yapan Kolmanskop, 1950'lerden beri tamamen terk edilmiş durumda. Kalan birkaç bina ise onları çeviren çöl tarafından yutulmuş durumdalar.
2008'deki yanardağ patlamasının altından mahvolan Chaitén, daha sonra sular altında kaldı. Şu an boş olan bölge, kıyamet sonrasını anlatan bir filmin seti gibi görünüyor. Yerli yetkililer kasabayı yeniden inşa etmek konusunda kararlı olsalar da, Chaitén'i eski gösterişli haline kavuşturacak hiçbir gelişme yok.
12 Mabel matizin öyle kolaysa klibini çağrıştırdı
editörün 13 sayısını seçmesi..