Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı

Bu okuduğunuz muhtemelen saçma-sapan bir yazı olacak (fonda ‘öteki yazıların de öyle değil miydi!' sesleri), evet muhtemelen öyle olacak çünkü şu an itibariyle gazete merkezinde bir arkadaşın bilgisayarında yetiştirmeye çalıştığım bu satırlar, bu gazetede okuyacağınız ‘son yazı' olabilir.

Durum şöyle: Kayyım ve sair enkaz ekibinin gazeteye ulaşmak üzere yolda olduğu bilgileri geliyor. Editörüm de, yarınki gazeteyi kayyımcı enkaz ekibin keyfine bırakmamak için erken baskıya girmek derdinde. Ah bu gazeteciler!

Aşağıda ise gazete çalışanları ‘direniş pankartları'yla, işlerine son verip meslek dışı bırakarak gazeteyi göçertecek yıkım ekibini bekliyorlar. Enkazcıların birkaç protesto sloganı ve pankartı görünce pişman olmasını beklediklerinden değil: ‘İşte o gün biz doğru tarafta, haklıların yanındaydık' diyebilmek için.

İtiraf edeyim ki, sayıları fazla değil ama tarihe şahitlik ediyorlar. Türkiye'de bırakınız hukuku, kanunun bile kalmadığı günün tutanağında onların da imzası olacak.

Günden güne parodi tekstine dönüşen yeni anayasa piyesi, “masa”, “kırmızı çizgi”, “davet” kavramlarıyla süredursun... 

Darbe ürünü diye 82 Anayasası’nı değiştirmek isteyenler, beğenmedikleri anayasayı değil her gün, neredeyse artık her saat ihlal eder hale geldiler. Oysa beğenilmeyen bu anayasada, basın kuruluşları, çizgileri açık ve net bir güvence altında. Rejimin hedefi olan bizlerin, çerçeveyi bıkıp usanmadan tekrarlaması gerekiyor. Anayasanın 30. maddesi çok açık: 

“Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ilebasın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz.”

Hatırlatalım: 

İpek Medya Grubu’na bağlı gazete ve TV’lerinin yönetimine geçen ekim ayında el konulduğunda, Kayyum avukat Hasan Ölçer, “Atandığımız gazetelerin yayınlarıdurmayacak, bilakis Anadolu insanının hissiyatına tercüman ahlaki ve milli bir çizgide devam edecektir” diye açıklama yapmıştı.

Özgürlüğe yeni bir darbe!

Zaman'a kayyum atanmasını şiddetle protesto ediyorum, Zaman'daki meslektaşlarımın yanındayım.

Zaman'a el koymak, bağımsız ve özgür gazeteciliği zincirlemek yolunda utanç verici bir adımdır!

Zaman'a gece yarısı baskını, 'Erdoğan devleti'nin demokrasiye, hukuk ve özgürlüğe yeni bir darbesidir.

Farklı seslere, muhalif seslere tahammülsüzlüğün yeni bir örneğidir Zaman'a el koymak...

Zaman'a gece yarısı baskınıyla el koymak, despotluğun dik alasıdır.

Zaman'a gece yarısı baskınıyla, polisle gazla el koymak,faşizmdir!

Boydak ortak ve yöneticilerine gözaltı haberinin yankıları henüz durulmamıştı ki, Zaman medya grubuna kayyum atandığı haberi geldi dün; tarih 4 Mart 2016.

Tıpkı Kayseri’deki adım gibi İstanbul’daki de iddia edildiği şekliyle “Fethullahçı Terör Örgütü /Paralel Devlet Yapılanması” (FETÖ/PDY) soruşturması çerçevesinde.

İstanbul 6’ıncı Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararı tam da Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Silopi’de “sürpriz” Cuma namazı kıldıktan sonra PKK ile mücadelenin parçası olarak kentsel dönüşüm sözü verip, diğer yandan 5 HDP’li vekilin dokunulmazlığının kaldırılması fezlekelerini onayladığı sıralarda geldi.

Zaman gazetesine kayyum atanmasıyla birlikte gazetenin kapısına zincir vurulu fotoğraflar internette yayılmaya başladı.

Bir medya kuruluşunun kapısına zincir vurulması bir gazeteci olarak içimi sızlattı.

Yakın tarih, hepimize şunu göstermiştir ki... Eğer Diyarbakır ahalisi, gerçekten de bir yere yürüme konusunda sonsuz kararlı ve sonsuz istekli ise... Hiçbir şey onları durduramaz.   

Ne TOMA ne polis ablukası ne sokakların kesilmesi ne baskı... Hiçbiri işe yaramaz.  

“Kürtler Sur’a neden yürümedi” sorusuna... -Ama çok polis vardı.  -Ama çok baskı vardı. -Ama çok gaz atıldı. -Ama çok TOMA vardı. Diye tatava yaparak cevap verenlere sesleniyorum:  

 Yakın tarih sizi yalanlıyor. Hayal kurmak yerine gerçeklerle yüzleşmeyi deneyin.

Kürt meselesinin geldiği şiddet evresinin sorumlularını arka arkaya nasıl sıralarsınız? Önce sorunun yasal ve yetkili çözüm mercii olan devletten başlayabiliriz. Kaçırılan eklemlenme/entegrasyon fırsatları, çözüm sürecinin eksik ve ağır kurgusu, Kürt meselesini yeniden asayiş nesnesine indirgeme tercihi, siyasi iktidarın sorumluluğunu, bu şemadaki yerini ortaya koyar. 

Ancak şema tek aktörlü değildir. Bu şemada HDP kendisine ön sıralarda yer bulur. HDP'ye düşen sorumluluk Kandil'in askeri mantık ve ihtiyaçlarını “siyasi” bir renge büründürmesidir. “Demokratik siyaset” yerine, “çatışma siyaseti”nin sözcülüğüne ve taşıyıcılığına soyunmasıdır. “Güvenlik tedbirlerinin katliam politikaları, hendek siyasetinin halk direnişi” olarak tanımlamak, hükümet ve meclise Kandil'in beklentilerini taşımak, bu çatışma siyasetinin önde gelen unsurlarıdır.

Donald Trump’ın başkan adaylığı yarışında önde gitmesi, dünyayı endişelendiriyor. Takip ediyorsunuzdur mutlaka… Ağzından çıkanı kulağı duymuyor, abuk sabuk vaatlerde bulunuyor.  

Halbuki… “Başkan” adayı olarak aklını başına toplamalıdır ve mantıklı politikalar geliştirmelidir Trump.  *  Mesela… Meksika sınırını ardına kadar açmalı, ne idüğü belirsiz milyonlarca mülteciyi kayıtsız kuyutsuz, kontrolsüz şekilde ülkeye almalıdır. 

Meksikalıların arasında Guatemalalı var mı, Bolivyalı olabilir mi, acaba hangisi Honduraslı filan, kimliklerine bile bakmamalıdır, dingonun ahırına çevirmeli, sorgusuz sualsiz her geleni buyur etmelidir.

'Kara Cuma'ların ardı arkası kesilmiyor. Bu gidişle bütün memleket iyice kapkaranlık oluncaya kadar, ne kadar onur şeref sahibi insan varsa hayatları karartılıncaya kadar da kesilmeyecek.

Zaman medya grubuna karşı dün apar topar alınan kayyım atama kararı, bu ülkede bile isteye en tehlikeli meslek haline getirilen gazeteciliğe vurulmuş nihai darbelerden biridir.

Bir hukuk skandalı olduğundan şüphe duyulmaması gereken, evvelki hukuk skandalları arşivine yeni sayfalar ekleyen bu karar, Türkiye toplumu ile özgürlük arasında, Türkiye'nin yurttaşları ile hakikat arasına örülmekte olan kalın duvara eklenen devasa bir tuğla parçasıdır.

Herkes tecrübe etti ve biliyor: Bir medya grubuna kayyım atanması, ülkedeki çoğulcu medya yapısından bir parçanın kenara çekilerek kementle boğulmasıdır.

Cumhurbaşkanımızın ülkeye dönüş yolunda yaptığı açıklamalar çok önemli.  AYM’nin kararına haklı olarak eleştiren Cumhurbaşkanımız henüz bu işin bitmediğini söylüyor.  Evet, bu iş henüz bitmedi.  AYM kararı ekseninde ortaya çıkan saflaşmalar gerçekte sorunun asıl adresini de göstermiş oldu.  

Bülent Arınç gibilerin AYM kararının arkasında hizalanması, bilumum Erdoğanfobik çevrelerin “Hepimiz Zühtü’yüz!” nakaratına sarılmaları hayra vesile oldu bir anlamda.  Bizim mahallemizdeki Erdoğanfobikler de bu vesileyle açığa çıkmış oldular.  Karşımızdaki Erdoğanfobiklere kızmaya hakkımız yok, çünkü onlar görevlerini yerine getiriyorlar.  

Ama içimizdeki Erdoğanfobiklerin tavrı ibretamiz.  Görünen o ki Erdoğan nefreti giderek gözlerini kör ediyor, kişisel intikam duyguları onları bugüne kadar karşısında durduklarının yanına itiyor.  Bizi rahatsız eden içimizdeki Erdoğanfobiklerin eleştirileri de değil aslında.  Sonuçta eleştiri haklarını kullanabilirler.  Kendi takdirleridir.

Muhalefet partileri umudunu AK Parti çevresinde yaşanan iç gerginliğe bağlamış ama oradan bir şey çıkmayacağını onlar da biliyor. Her şeye rağmen AK Parti, kendisini dönüştürmeyi bilen, yeni koşullara adapte olmayı başaran bir parti. Şu sıralarda medyanın deşmeye çalıştığı, patlamasını istediği parti içi kavganın sosyolojik zemini de yok. Çünkü arkasında hâlâ sistemin mağdur ettiği güçlü bir sosyolojik taban var ve hâlâ değişimi savunan tek parti o. Ama muhalefet partileri için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Türkiye demokrasisinin temel sorunu da bu. CHP ve MHP'nin durumuna bakın. Her iki parti de yeni toplumsal kesimlere seslenemedikleri gibi, oy aldıkları kitleyi bile tatmin edemiyor. Statükoyu korumaya kalkmanın sonucu bu. Eskiyi koruyan yeniyi kuramıyor. Bu yüzden kavga daha çok bu iki partinin içinde yaşanıyor. Nereye savrulacaklarını, nasıl bir iç kavga yaşayacaklarını kimse kestiremiyor.

Popüler İçerikler

Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"