Hakan Demir 3 gün sonra aradı ve ne yaptığımı sordu. Bulamadığımı söyleyince beni Erenköy’e çağırdı. Buluştuktan sonra bir süre yürüdük. Bana ‘Telefonu sat, bir soba daha yakalım’ dedi. Ben de oradaki bir telefon dükkânına telefonumu 300 liraya sattım ve parayı kendisine verdim. Ayrılırken bana bir telefon numarası daha verdi ve ‘Bana ulaşmak istersen bu numarayı ara ve -Hızır’ım orada mı?- diye sor’ dedi. Yine benden ziynet eşyası bulmamı istedi ve 3 gün süre verdi. 2 gün sonra kendisini aradım ve buluştuktan sonra 2 çift küpe ile bir altın kolyeyi kendisine verdim. Yanından ayrılırken bana ‘Yolda birisi ile karşılaşacaksın, o senden yardım isteyecek, ona yardım et’ dedi. Eve gittim ama kimse ile karşılaşmadım. Telefonla aradığında kendisine bunu söyleyince bana ‘O zaman senin gönül gözün açık değil’ dedi. Birkaç gün sonra tekrar beni aradı ve ’12 parça ziyneti daha tamamlayamadın’ dedi. Ben de satranç turnuvasından kazandığım ve bankada duran 4 bin 170 lirayı çektim. Ayrıca evde annemin 11 küpesi ile bir zincirini de alıp Hakan’a verdim. Bir hafta sonra ailem durumu fark edince birlikte karakola gidip şikâyetçi olduk. Sanık Hakan’a verdiğim nakit para ve altınların toplam değeri yaklaşık 60-70 bin lira civarındadır.
Yuh! yani. Boğaziçi üniversitesine gidiyor, satranç oynuyorsun ama jölesin. Adam seni bir değil 5-6 kez dolandırmış. Matematik okuyorsun mantığını kullanamıyorsun. Körü körüne inandığınız için şüphelenme, kıyaslama, sorgulama, üzerine düşünme yetileriniz de doğal olarak kaybolup gitmiş...
zekanın ders ile ölçülmediğinin canlı kanıtı olmuş.
Bunun din ile bilim ile alakası yok bu arkadaş bildiğin düpedüz mal.