Bitmeyen Tartışmaya Küçük Bir Katkı: Mondros, Sevr ve Lozan Antlaşmalarının Kıyaslanması

Lozan Antlaşması meselesi yine birtakım tartışmalarla gündeme geri döndü. Yıllardır sürüp giden çeşitli tartışmalar önümüzdeki süreçte de biteceğe benzemiyor. Biz de bu fikir paylaşımlarına temel bir kıyaslamayla katılmayı uygun görüyoruz.

Kronolojik olarak bu 3 mühim antlaşmadan birincisi olan Mondros Ateşkesi, Rauf (Orbay) Bey ile birlikte anılmaktadır.

Savaşın kaybedilmesiyle birlikte kendini fesheden ve hükumeti dağılan İttihat Terakki yerine yeni kurulan hükumette Rauf Bey Bahriye Nazırlığına getirilmişti. Mondros Ateşkesi için görevlendirilen Rauf Bey 30 Ekim 1918'de antlaşmaya imza koydu.

Bir ateşkes antlaşması olarak Mondros geçici birtakım şartları beraberinde getiriyordu. Osmanlı'yı esas barış antlaşmasında İtilaf tarafının isteklerini kabule razı edecek bir düzen amaçlanmıştı.

Düşman kuvvetlerine keyfi bir işgal hakkı tanıyan meşhur 7. madde bu amacı açıkça göstermektedir. Doğu Anadolu'daki stratejik vilayetleri hedef alan 24. Madde ise kurulmak istenen Ermeni ve Kürt özerk bölgeleri için zemini hazırlamak gayesiyle yazılmıştı. 

Telgraflarla iletişim, demiryolları ile de ulaşım tamamen işgal devletlerinin kontrolüne geçiyordu. Orduların dağıtılması ve teçhizatlara el koyulmasıyla da herhangi bir bağımsızlık hareketine karşı önlem alınmak istenmişti.

Fakat kağıt üstündeki hesaplar tutmamıştı. 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgalinde yaşanan vahşeti gören Türk halkı, silahlı savunmadan başka bir seçenek kalmadığını düşünmeye başladı.

Padişah ve Hükumet ise böyle bir mücadelenin başarısızlıkla sonuçlanacağına inanıyorlardı. Onlara göre tek kurtuluş yolu maddeleri elden geldiği kadarıyla yumuşatılmış olacak bir barış antlaşmasını imzalamaktı. İstanbul Hükumeti ve Kuvayı Milliye'nin fikir ayrılığına düştüğü nokta buydu. 

Dolayısıyla 1919 ve 20 yılının yaz aylarında sadrazamlık yapan Damad Ferid Paşa'nın yegane politikası, Anadolu hareketini bastırıp İtilaf Devletlerinin takdirini kazanmak ve en az zararla savaştan çıkılabilecek bir antlaşmayı vücuda getirmek üzerine kuruldu.

Bu politika sonucu 10 Ağustos 1920'de imza koyulan Sevr Antlaşması kelimenin tam manasıyla Osmanlı Devleti'ni yoğun bakıma sokuyordu.

Ekonomik olarak Düyun-ı Umumiye'yi mumla aratacak koşullar getiriliyordu. Osmanlı maliyesini yönetecek ve İtilaf Devletleri üyelerinden oluşacak bir komisyon planlanmıştı. Devlet bütçesini dahi bu komisyon onaylayacaktı. 

Dış borçlar ve mali gelirlerin kontrolü tamamen komisyonun tasarrufuna bırakılıyordu. Bu komisyon Osmanlı gelirlerini önce işgal kuvvetlerinin, daha sonra İtilaf Devletlerinin masrafları için kullanacak ve daha sonra kalan parayı Osmanlı'ya bırakacaktı.

433 Maddeden oluşan Sevr Antlaşması en ince konulara kadar planlanmıştı ve oldukça detaylıydı.

Osmanlı'ya çok küçük bir alan bırakılıyordu. İzmir'in yönetimi Yunan tarafına geçmekte, İstanbul kağıt üzerinde padişahın, fiili olarak ise İtilaf Devletlerinin kontrolüne bırakılmaktaydı. Boğazların idaresi ise düşman devletlerin ezici çoğunluğa sahip olduğu bir komisyonun kontrolüne verilecekti.

Antlaşma 10 Ağustos 1920'de Rıza Tevfik Bey, Hadi ve Reşad Halis Paşalar tarafından imzalandı. Sadrazam Damad Ferid Paşa aklında tasarladığı gibi adil bir antlaşmayı vücuda getirememişti. Bu başarısızlıktan kısa süre sonra görevinden istifa etti ve yurtdışına çıktı.

Anadolu'da ise bambaşka bir hava esmekteydi. Halkın gerçek temsilcisi olduğunu ilan eden Büyük Millet Meclisi Sevr Antlaşmasını yok saydığı gibi, imza koyanları da vatan haini ilan etti ve gıyaben idam cezasına çarptırdı.

Meclis zaten kuruluşundan hemen sonra, 16 Mart 1920 itibariyle İstanbul Hükumeti tarafından imzalanan hiçbir belgenin tanınmayacağını belirtmişti. Doğal olarak Sevr Antlaşması da bu sınıfa girdi. Ankara Hükumeti o sırada İstiklal Harbi'nin planlarını yapıyor, özellikle Rusya ile görüşerek para ve teçhizat desteği arıyordu.

1921 yılı art arda gelen galibiyetlerle geçti. Bolşevik Rusya'dan fevkalade teçhizat ve para yardımı ile Anadolu'dan çekilen Fransız ve İtalyan kuvvetlerinin geride bıraktığı teçhizat ve mühimmat düzenli ordunun ihtiyaçlarına cevap verdi. Zaferin ardından ilk durak Mudanya, sonraki durak ise Lozan'dı.

İsmet İnönü (Lozan Hakkında): ''Esas meseleleri halleden ve birçok meselelerin zaman içinde hallini ileriye bırakan bir vesikadır.''

143 maddeden oluşan Lozan Antlaşması temel olarak bu şekilde tanımlanabilir. Sevr düşman devletlerden birisi olan Fransa'nın topraklarında görüşülüp imzalanmıştı. Lozan ise tarafsız bir ülke olan İsviçre'de, mütekabiliyet esasları içerisinde adil şartlar altında görüşüldü.

İsmet Paşa'ya TBMM tarafından verilen kesin bir talimatname bulunuyordu ve asla taviz verilmeyecek şartlar burada yazılıydı. Günümüz sınırlarındaki Türkiye'nin toprak bütünlüğü asla bozulamaz ve kapitülasyonlar kabul edilemezdi.

Lozan'da Türk tarafı temel olarak Mısak-ı Milli'ye uygun bir antlaşmayı meydana getirmek gayesindeydi.

Sevr Antlaşması'ndaki sınırları tamamen reddeden Lozan, günümüz Türkiye sınırlarını çizmekle birlikte Musul, Hatay ve Boğazlar meselesi daha sonra görüşülmek üzere ertelendi. Yunanistan'ın adalarda savaştan önceki yerleşimi ise tasdik edildi. İzmir İktisat Kongresi kararlarına uygun olarak, ülkenin ekonomik bağımsızlığını temin edecek şartlar yazıldı ve kapitülasyonlar reddedildi.

I. Dünya Savaşı'nda müttefikimiz olan Almanya, imzaladığı Versay Barışını yırtıp 10 yıl içerisinde yeni bir dünya savaşına girerken Lozan'ın günümüzde halen uygulamada kalması, bu antlaşmanın gerçekçi koşullar içerisinde ve Türkiye'nin menfaatleri yolunda imzalandığının bir göstergesidir.

Popüler İçerikler

Elini Bir An Olsun İrem Helvacıoğlu'nun Omzundan Çekmeyen Ural Kaspar'ın Gergin Tavırları Tepki Çekti!
Fenerbahçe Asbaşkanı Acun Ilıcalı'dan Derbi Öncesi Çok Konuşulacak Açıklama: ''Hakemlerle İlgili Kaygım Var''
Narin Güran Davasında Anne Yüksel Güran İfade Verdi: "Namusuma Leke Sürdüler, Beni Burada Asın"
YORUMLAR

Ruhunu rahat bırakmadıkları atalarımdan bu hadsizler adına özür dileyesim geliyor. Osmanlı bitti. Hatta kendileri biterken kalan toprakları da satmaya yeltendi. Mustafa kemal Atatürk’e inanıp yolundan gidenler kazandı ve Türkiye Cumhuriyeti çok şükür buralara kadar geldi. 100. yıla bu kadar az kalmışken bu konuyu deşenlerin nereye varmaya çalıştığını ben çok iyi anladım. Bi tarafınız tutuştu.

8. sınıf İnkılap Tarihi bilgisiyle yapılmış bir içerik

03.02.2018

yoksa kimsenin bilmedigi bi sizin kesimin bildiği gerçekler mi var WJSBDIESBHZHJZHHDVX

02.02.2018

Gerici arap kafasının yaptığı tek şey vatanını satmak siz hala şeriat isteyin osmanlı isteyin.

02.02.2018

Sen Şeriat'ı çok yanlış anlamışsın. Şeriat araplara özgü bir şey değil. Şeriat (Gerçek Şeriat)'la yönetiiyor olsaydık ülkemizde ne bir terör ne de bir tecavüzcü kalırdı. Şimdi ki gibi müslüman gibi gözüküp bir çok suç işleyenler olmazdı. Lütfen önce Şeriat'ı araştırın ve sonra konuşalım.

TÜM YORUMLARI OKU (25)