Başarılı olmasının yanı sıra McCartney’e hayatta birçok kapı açan ve farkındalık sağlayan “Let It Be”, dünyanın her yerinde bilinen, çoğu müzik eleştirmeni tarafından binyılın en başarılı şarkılarından gösterilen bir kült parça olmuştur geçen zamanla beraber. Bilinçaltının en derin noktasından gelen hislerin beklenmedik bir zamanda dışa vurumu ve patlamasıdır belki de.
Bilincin oluşturduğu müzikal yansımalar bir üreticinin, dinleyicinin tercih ettiği ve kendisini ait hissettiği müzik türleri de müzik tüketicisinin kimliklerini yansıtadursun; zihnimizin ve aklımızın bir yerlerinde bizim kontrolümüz dışında gelişen, ulaşılması güç fakat ansızın ortaya çıkabilen “alt bilinç” dehlizinde de yaşantımız, bireysel tercihlerimizin sosyal hayatlarımıza yansıması, kimliğimize dair ip uçları ve keşfedilmeyi bekleyen tonla duygu-düşünce ve fikirler olduğu da oldukça açık. Belki de gündelik hayatın çıkmaza girdiği veya cevap bulma gayesinin zihnin derinliklerinde ilerlediği anlarda “ilham” adına altında imdada yetişiyor bu fikirler. Hayatlarımızın her anında bizlere bu tür oyunlar oynayan zihnimiz, bir üreticinin bunu fark ettiği anda ölümsüzleşmeyi başarabildiği anda, özel yapıtlar olarak tarihin tozlu sayfalarında yerini alıyor.
“Let It Be” ile The Beatles efsanesine bir nokta konulmuş oldu. Belki de grup üyelerinin kendi yollarına ve daha farklı projelere devam etmeleri için bir “dönüm noktası” oldu bu nokta. Hayatın akan dinamizmi içinde zamanını yakalamış ve kült anlam kazanmış her oluşum gibi The Beatles da kendi görevini tamamlamıştı ve 1970 yılında dağıldı. Geride kalan onlarca önemli yapıttan belki de her birinin farklı hikayesi vardı. “Let It Be” ise aradan yıllar geçtikçe defalarca kez farklı sanatçılar tarafından seslendirildi, umut aşıladı, anlamını hiç kaybetmeyerek tam tersine kitleleri bir araya getirici ve yapıcı bir rol oynadı. Bütün bu “sihirli albenisi” ise Paul McCartney’in cevap olarak aradığı birçok düşüncenin onu bilinçaltının bir yerlerinden çıkıp ziyaret etmeye karar vermesiydi belki de.
Instagram