Babasının Kafasını Baltayla Paramparça Ettiği Düşünülen Donuk Bakışlı Bakire: Lizzie Borden

Takvim yaprakları 4 Ağustos 1892’yi gösterirken Massachusetts’teki Fall River Kasabasında vahşi bir cinayet işlendi. Bölgenin tanınmış ailelerinden olan Bordenların evinde Andrew ve eşi Abby Borden, kafaları baltayla parçalanarak öldürülmüş halde bulundu. Cinayetin bir numaralı zanlısı ise Andrew Borden’ın ilk eşinden olan kızı Lizzie Borden idi. Peki, Lizzie Borden babasını ve üvey annesini neden öldürmek istemiş olabilirdi?

Annesini küçük yaşta kaybeden Lizzie; babası Andrew, üvey annesi Abby, ablası Emma ve evdeki tek hizmetçi olan Bridget Sullivan ile birlikte yaşıyordu.

Yaşı itibariyle ‘evde kalmış’ gözüyle bakılan Lizzie, hatırı sayılır zenginlerden biri olan babasının cimriliği yüzünden büyük sıkıntı yaşıyordu. Komşuları Lizzie ve Emma’ya acıyor, kardeşler de kendilerinden daha kötü durumda olan ama çok daha konforlu bir hayat süren bu insanlara gıpta ile bakıyorlardı. Lizzie, başkalarına ait olan şeylere sahip olmak için can atıyordu, öyle ki gittiği dükkanlardan ufak tefek şeyler çalmaya bile başlamıştı.

Lizzie bir kleptomandı ve sandığının aksine babası bu durumdan haberdardı. Lizzie'nin çaldığı şeylerin parası her ay Andrew Borden tarafından karşılanıyordu.

Borden, özellikle kasabanın en büyük dükkanından bir şeyler çalmayı seven kızının yaptıklarını yüzüne vurmuyor ve çaldıklarının her ay kendisine faturalandırılmasını istiyordu. Andrew Borden, çevresindekiler tarafından pek sevilmeyen bir insandı, bundaki en büyük etken ise cimri biri oluşuydu. Buna rağmen Lizzie’nin hırsızlıklarının üstünü örtmeye çalışıyor ve kimseye bu konuyla ilgili tek laf etmiyordu. Ancak kızına hoşgörüyle yaklaşan bu adam evinin ihtiyaçlarını görmezden geliyor ve adeta ilkel şartlarda bir yaşam sürdürmeye devam ediyordu.

Andrew Borden emekli bir iş adamıydı, evleri haricinde en az 500 bin dolarlık bir serveti vardı. Ancak Borden hanesi bir mezbahadan farksızdı, evde bir tuvalet bile bulunmuyordu.

Dışkılar kovalarda biriktiriliyor ve sonrasında dışarı atılıyordu. Lizzie ve Emma ise bu durumdan çok rahatsızlardı, çok daha rahat şartlarda yaşayabilecekken böylesi bir hayata katlanmak zorunda bırakılmışlardı. Bu yüzden de babalarıyla sık sık kavga ediyorlardı. Bir keresinde baba ile kızları arasındaki kavga o kadar hararetlenmişti ki, kızlar evi terk etmiş ve uzun süre dönmemişlerdi. Yine de yaşanan bu kavgalar Lizzie’nin birini, özellikle de öz babasını öldürmesi için yeterli bir sebep olabilir miydi?

Cinayetten önce, evde büyük bir hırsızlık vakası yaşandı.

Lizzie, Emma ve hizmetçi Bridget’ın evde olduğu sırada, eve hırsız girmiş ve kimsenin ruhu bile duymadan 50 bin dolarla evdeki mücevherlerin bir kısmını çalmıştı. Gündüz vakti evde birileri varken böyle bir hırsızlığın yaşanması, gözleri Lizzie’ye çevirdi. Lizzie’nin kleptoman oluşu, hakkındaki şüpheleri arttırıyordu ancak Andrew Borden olayın üstünü örttü ve düşmanları olduğunu söyleyip konuyu kapattı.

Cinayetten iki gün önce yine garip bir olay oldu. 2 Ağustos günü karın ağrısı ile uyanan Andrew ve Abby Borden, zehirlendiklerini iddia ederek doktor çağırdılar.

Ancak muayene için gelen doktor bu iddiayı ciddiye almadı ve muhtemelen evde tüketilen ucuz yiyecekler yüzünden gıda zehirlenmesi yaşadıklarını düşündü. Üstelik vücutlarında herhangi bir zehir izine de rastlanmamıştı. Olayın ertesi günü, Lizzie eczaneye giderek böcek ilacı olarak kullanmak için borik asit almak istedi, ancak eczacı bu isteğini geri çevirdi. Zaten Lizzie’nin en büyük cinayet zanlısı olmasının sebeplerinden biri de buydu, çünkü ailesini zehirlemek istemiş olabileceği düşünülüyordu.

3 Ağustos’ta Lizzie’nin öz dayısı John Morse, aileyi ziyarete geldi. Andrew Borden ile iş konuşmak ve Borden çiftliğiyle ilgili yapılacakları Andrew Borden’a danışmak istiyordu.

Aynı günün akşamında Lizzie, komşusu Alice’i görmeye gitti ve evin etrafında şüpheli kişilerin dolaştığından bahsetti. Lizzie, birilerinin babasına zarar vermesinden korkuyordu. Cinayet günü, John ve Andrew erken saatlerde dışarı çıkmışlardı, evde ise Abby, Bridget ve Lizzie kalmıştı. Abby ve Bridget temizlikle uğraşıyor, Lizzie de odasında oturuyordu. Abby, Bridget’a dışarı çıkıp pencereleri silmesini söyleyip genç kadını dışarı yolladı. Bridget, yaklaşık bir saat boyunca dışarda kaldı.

Andrew Borden, 11 sularında eve geri döndü. Kapıyı hizmetçi Bridget açtı, o esnada yukarıdan bir kahkaha sesi işitir gibi oldu.

Aşağı inen Lizzie üvey annesinin nerede olduğunu soran babasına, bir haber geldiğini ve Abby’nin hasta bir arkadaşını ziyarete gitmek için dışarı çıktığını söyledi. Andrew bunun üzerine gidip bir kanepeye uzandı, Lizzie ise balık avlamak için gerekli malzemeleri almaya ahıra gitti. Geri döndüğünde tüyler ürperten bir görüntüyle karşılaştı, babası kafası parçalanmış bir halde kanepede yatıyordu. Lizzie çığlık çığlığa odasında dinlenmekte olan Bridget’e seslendi, komşulara haber verip polis çağırdılar. Yaşanan bu kaosun ardından Abby’nin cansız bedeni de odasında yüzükoyun halde bulundu.

Cinayetlerin işlenmesi arasında yaklaşık 2 saat vardı, cinayet silahı ise bir baltaydı. Evin bodrum katında sapı kırık bir balta bulundu, ancak onun da cinayet silahı olduğu kesin değildi.

Cenazeden sonra Lizzie tutuklandı, bütün deliller onu işaret ediyordu. İddia ettiği gibi Abby’e bir pusula gelmemişti, geldiyse bile ortada yoktu. Birden bire balık tutmaya heveslenmesi akıl karıştırıcıydı, üstelik hem üvey annesinin hem de babasının evde olduğu saatlerde bir tek Lizzie evdeydi. Üvey annesi ve babasıyla olan ilişkisi de ortadaydı. Lizzie ise cinayetlerle alakasının olmadığını söylüyordu. Kendisini mahkemede savunması için şehrin en ünlü iki avukatını tutan Lizzie, bir anda basının ilgi odağı oluverdi.

Komşu Alice Russell, Lizzie’nin cinayetlerden üç gün sonra üzerinde kırmızı lekeler olan mavi bir elbiseyi yaktığını söyledi. Bu teze göre o elbise cinayet günü Lizzie’nin üzerinde olan elbiseydi.

Ancak ne Lizzie’nin kleptoman oluşu ne babasıyla olan ilişkisi ne de herkesin gözü önünde yaktığı ve cinayet günü aslında üzerinde olmayan o mavi elbise yeterli deliller değildi. Çünkü Lizzie bir katilse elbiseyi gizlice yakmak yerine neden herkesin gözü önünde yakmıştı, bu durum mantığa aykırıydı. Lizzie elbisenin boyalı olduğunu ve lekeler çıkmadığı için elbiseyi yaktığını söylemişti. Üstelik Alice koyu bir Katolik idi ve mahkemede yalan söyleyemeyeceğini Lizzie de biliyordu. Bunu bilmesine rağmen önünde böyle bir işe girişmesi çok saçma olurdu. Cinayet silahı da Lizzie'yi suçlayabilecek türden değildi, baltanın sapı olmadığı için parmak izi tespit edilemiyordu.

Lizzie, mahkeme sırasında pek çok kişiden destek gördü. İnsanlar Lizzie’nin katil olduğuna inanmıyor ve serbest kalması gerektiğini düşünüyorlardı.

Dava sonunda Lizzie suçsuz bulundu, bunda biraz da ilk sorguda avukatının olmayışı ve hemen hemen aynı ifadeyi verişi etkili olmuştu. Lizzie hayatının geri kalanını ailesinden kalan mirasla sürdürdü, kalan parasını da hayvanları koruma derneklerine bağışladı. Cinayetleri kimin işlediği ise bulunamadı. Lizzie’nin hikayesi öyle meşhur oldu ki, onun adına korkutucu bir şarkı bile yazıldı: 

Lizzie Borden baltayı aldı,

Annesine kırk kere salladı.

Ne yaptığını görünce

Babasına da 41 kere salladı.

Peki, sizce Lizzie Borden suçlu muydu? Düşüncelerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın...

Popüler İçerikler

Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler
YORUMLAR
11.07.2018

1-Hikayeyi daha iyi bir kaynaktan okudum ve kız kardeşin nerede olduğunu öğrendim, her zaman ki gibi Onedio her tarafını kırpmış hikayenin. Kız kardeş şehir dışındaymış. Ama Lizzie ve Emma'nın dayıları evdeymiş ve bir çok kişi onun suçlu olduğundan şüpheleniyormuş. Zira dayı ve baba arasında sorunlar varmış, cinayetlerin olduğu gün saat sabah 9 ile 12 arası evde değilmiş. Bu konu ile ilgili doktor ile beraber alt sokaktaki, hasta bir akrabayı ziyaret ettiğini söylese de, o vakitler arasında doktor cesetleri inceliyormuş. Üstelik profesyonel kasapmış. Ayrıca Lizzie, babasının ve üvey annesinin ölümünün ardından yeni eve tek başına yerleşmemiş. Kız kardeşi Emma'da onunla birlikteymiş. Lizzie'nin yaktığı elbisenin de cinayet günü giyilen elbise olması imkansızmış, zira hizmetçi o gün giydiği elbisenin üzerinde hiçbir leke olmadığını söylemiş. Ve o zamanlar da üst değiştirmek çok zor olduğundan o kadar kısa süre içerisinde üstünü değiştirmesi imkansızmış.

11.07.2018

2- Ki bu açıklamalar hizmetçiyi de şüpheli konumuna sokmuş, çünkü hizmetçi 3 katlı evin en üst katında kalıyormuş ve cinayetler gerçekleştiği zaman hizmetçi yatmak için uzandığını ama tam olarak uyumadığını dile getirmiş. Üvey annenin öldürüldüğü oda, hizmetçinin kaldığı odanın altındaymış, yani eğer uyumuyorduysa, baltanın çıkardığı sesleri duymuş olması gerekirmiş. Yani bu cinayette ortalık çok karışık.

peki bütün bu olaylar olurken diğer kardeş Emma nerdeydi?

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ