Aksine film adım adım açılıyor ve kır adamı zorunlu olarak kaderin gerçekliğiyle yüzleşmek zorunda kalıyor. Yazar Süleyman'la romantisizm-gerçekçilik tartışması yapan, KPSS'den umduğunu bulamayan, kitabı beklediği gibi satmayan Sinan; hafta içi ders veren, hafta sonunu köyde geçiren babası gibi olmamak için sonuna kadar dirense de, en sonunda kırın hükümranlığı altında boğulmaya başlıyor. Bu noktada ise aşk, edebiyat, devlet temalarından sonra din temasıyla zorunlu olarak buluşuyor ve daldan elma aşıran imamların özelinde, varoluşu bu sefer din üzerinden tartışmaya başlıyor. Şairin de dediği gibi, tüm hayaller yitip gittiğinde, geriye kalan tek güç Tanrı'ya boyun eğmektir:
Gitmek birlikte kiliseye
Ve hep birlikte dua etmek
Eğerken hepsi Rabbine baş,
Her dede, her bebe, her arkadaş
Her güzel kız, her genç erkek.
Taşra depresyonu ve o bunalım insanın iliklerine işliyor.
"Sinan'ın kendinden düşük kapasiteli insanlara muhtaç olması." üniversiteden mezun olanlarin ortak sorunu gibi...film cok güzeldi süper bir analiz olmus..o degilde kimse neden haticenin sinanin dudagini isirdigini aciklamiyo !?
Çok güzel bir yazı, keyifle okudum 👏🏼