Günümüzün seçimlerinde her ülke için farklı bir gerekçe söz konusu olabilir. Mesela Honduras, uluslararası serbest bölge niteliğinde ve uluslararası kuruluş ve çok uluslu şirketlerin inisiyatif alabileceği, özgür, girişimci, çevreci bir şehri duyurmuştu. Pek çok küresel şirket de destek vaat etmişti. Burada amaç Amerika’ya göçü önleyecek ve ülkeye sermaye çekecek, istihdam oluşturacak bir projeye sahip olmaktı. Ama iktidar değişimiyle proje unutulup gitti.
Güney Kore, farklı bir gerekçeyle Songdo adıyla yeni bir şehir projesi için adım attı. Songdo, hem önemli bir alanı ıslah edecek, hem de akıllı bir şehir yapacaktı. Eğer ülke olarak teknolojide bir iddianız varsa, bunu farklı bir şekilde temsil de etmelisiniz.
Tarihte de benzer projeler olmuştu. En dikkat çekeni de St. Petersburg’dur. Sen Petersburg, günümüzün de en iyi şehir projelerinden biri olduğu kabul ediliyor.
Şehirler de bireyler ve şirketler gibi kendi markalarını arıyorlar. Eskinin anlamlı izleri de onları teşvik ediyor. St. Petersburg müzesiyle, Paris Eyfel kulesiyle, Londra ekonomik canlılığı ile , Barcelona müzeleriyle yeni bir yarışın içinde. Artık ülkeler yarışmıyor şehirler yarışıyor. Malum Paris algısı, Fransa’dan önce gelir. Londra algısı İngiltere’den, İstanbul algısı da Türkiye’den…
Bizde de öyle değil mi? Her şehrin gastronomi festivali yapma sevdası, her valinin, her belediye başkanının yurtdışı fuarlarda şehrini tanıtma yarışı, dev bütçeler harcaması, ürünlerine coğrafi işaret almasının arkasında yine bu yarış var. Ne kadar doğru bir strateji ve ne kadar başarılı olduğu tartışmalı da olsa…
Seçim yaklaştıkça da ülke içinde şehirlerin ve yerel yöneticilerin bu yarışını daha çok göreceğiz.
Aslında belediye başkanları için bu yarış oldukça anlamlı. Malum Türkiye’de de önümüzde bir cumhurbaşkanlığı seçimi var ve potansiyel adaylar arasında iki üç belediye başkanına parti başkanlarından fazla şans tanınıyor.
Halbuki dünyadaki trend yeniden seçilmek, bir üst makama sıçramak değil… Yeni şehir anlayışında en güçlü itici güç; insanların yeni bir ortam arayışıdır. Trafiksiz, sakin, huzurlu, insanlarla rahat kaynaşabileceği bir ortam. İşe geliş ve gidişlerinde ömrü trafikte geçmeyeceği, temel yaşam için ihtiyaç duyduğu hava, su, toprak ile bağının kopmaması. Doğal yaşam alanlarına erişebileceği bir ortam…
İşte Neom başta olmak üzere dünyada kurulan bütün şehirlerin kuruluşunun temelinde insanca yaşam, doğal yaşama saygı, huzurlu ortam, çevreci ve sürdürülebilir bir devinim yer almaktadır. Bu nitelikleriyle hem farkındalık oluşturulacak, hem de marka itibarını yönetmek için bir fırsat oluşturulacaktır.
Her ağustos az da olsa tatil yapma imkanı buluyorum. Bu sakinlik ve huzur insanı şehir yaşamı için de böyle duygulara, düşüncelere sevk ediyor. Umarım gelecek nesiller için kentsel dönüşümün rant anlayışından kurtarılmış, yeni şehir projeleri doğar ve oralarda yaşama imkanı ortaya çıkar.
Acaba eskiden beri akıllı yönetimler olsaydı, şimdi yeni ve akıllı şehir arayışımız olur muydu?
Facebook
LinkedIn
Instagram