Türkiye'ye 2013 yılında eğitim bursu kazanarak gelen İhsan, mezun olduktan sonra Çin'e dönmek yerine Türkiye'de kalmayı tercih etmiş.
Doğu Türkistan'da 2016'dan önce Çin'in yoğun bir asimilasyon politikası yürürlükteydi. 2016'dan sonra bu politikalar asimilasyondan soykırım politikalarına doğru evrildi. Bu bölgede yaşayan Uygur Türklerinin ne milli ne de dini değerleri korunuyor, hepsi Çin'in hedefinde bulunuyor.
Bunlar arasında zorla kısırlaştırma, zorla çalıştırma gibi uygulamalar bulunuyor. Orada yoğun bir baskı altında yaşayan insanların devlet tarafından kendi etnik kimliklerini ve dinlerini reddetmeleri isteniyor.
Müslümanlık ve Türklük, Uygurların etnik kimliği. Dini ritüeller, dini kimlik, artık Uygur Türklerinin bir parçası haline gelmiş. Çin, bu bölgede yaşayan insanların etnik kimliğini yok etmek için Müslüman kimliklerini de hedef alıyor.
Ben hümanist bir insanım. Çinlilerden Çinli oldukları için nefret dolu olacak bir insan değilim. İnsanları etnik kökenine, dinine, rengine ya da cinsel yönelimine göre ayrıştırmanın iyi bir şey olmadığına inanıyorum.
Çin'in iki kavramı var: Bölücü ve terörist. Çin yasalarına göre bu iki kavram çok belirsiz. 'Selamünaleyküm' kelimesini kullanmakla ya da çocuğunun adını İslami bir isim koymakla terörist olabilirsiniz. Bu nedenle de terörist olmayan kalmıyor. Kendi kültürünü, tarihini inceleyen araştırmacıların Çin tarafından hedef alındığı da biliniyor.
Toplama kamplarında tam olarak nelerin yaşandığını bilmek, özellikle de bir gazeteci olarak, mümkün değil. Hükümetten izinsiz bir araştırma yapmanız mümkün değil. Bu noktada sadece toplama kamplarından kurtulabilen insanlarla yaptığımız görüşmelerle oradaki şok edici, çarpıcı gerçeklerden haberdar oluyoruz. Toplama kamplarında yoğun şiddet söz konusu. Özellikle de kadınlara karşı tecavüz, kısırlaştırma ve şiddet olayları daha fazla ön plana çıkıyor.
Çocuk kamplarında kalıyorlar. Anne-babası kamplara alınmış ya da anne-babası yurt dışında kalmış çocuklar, akrabalarından zorla alınıyor ve çocuk kamplarına kapatılıyor. Orada çocukları Çinlileştirmeye yönelik bir politika uygulanıyor. Bu kamplarda ne olup bittiğini bilen yok çünkü dışarıdan araştırmacı giremiyor. Çin Komünist Partisi, bölgedeki Uygurların çocuklarını alıkoyarak onları Çinlileştirerek Uygurları yok etme projesini gerçekleştireceğini düşünüyor.
Eskiden kendimi güvende hissediyordum. Son zamanlarda pek güvende hissetmiyorum çünkü Türkiye ile Çin'in arası gittikçe yaklaşıyor. Siyasi ve ekonomik olarak Türkiye ile Çin yoğun bir işbirliği içerisinde. Özellikle TBMM'ye gelen suçluların iadesiyle alakalı anlaşmadan sonra Türkiye'de yaşayan Uygurlar genel olarak bir endişe içine girdi. Oradaki 'suçlu' kavramı çok belirsiz.
Çok endişe verici bir şey. Çünkü yurtdışındaki en büyük Uygur diasporalarından biri Türkiye'de. Türkiye'nin Çin'le bu kadar yaklaşması, Uygur konusunda sessiz kalması Türkiye'deki Uygurların güvenliği için de bir tehdit unsurudur. Şu an Türkiye'de daha muhafazakar bir iktidar var. Etnik ve dini değerlere sahip çıkılması gerektiğini savunan bir iktidar söz konusu. Böyle bir iktidarın Uygurların dini ve etnik kimlikleri tehdit altındayken sessiz kalması Türklük ve devletin etik anlayışı açısından çok utanç verici.
Tayvan ve Hong Kong'daki Çinliler Uygurların soykırıma uğradığının farkında ve destek veriyorlar. Ama Çin'in anakarasında sosyal medya araçları yasak. Çinlilerin kendisi de Çin'in dışındaki dünyayla iletişiminde zorluk çekiyor. Bu nedenle de devlet tarafından yönlendirilmeleri çok kolay. Onun için Çinliler Uygurların soykırımına uğradığının farkında değil. Ama farkında olsalar da Çin gibi totaliter bir rejime sahip bir devlete ne kadar tepkilerini koyabilirler bu da meçhul.
Bir Uygur'un kafasına silah dayayıp domuz eti yedirmiyorlar ancak Çin'in terörist tanımının içerisinde domuz eti yememenin terörizme meyilli olmak anlamını içeriyor. Toplumsal ve siyasal baskı Uygurları domuz eti yemeye itiyor. Domuz eti yemeyip hapse girenler, toplama kamplarına alınanlar da var.
Filistin için yeri göğü inletenler baksın bunlara. Umarım bütün diktatörlerin bütün zulümlerin sonu gelir.
nerede lan bu ülkenin milletçileri? pardon onlar arap milliyetçisiydi. arap yalamaktan Türklüğü unuttular.
Zamanında Türk askerinin gözlerini oymuş, susuzluktan öldürmüş ve her zaman Türkiye aleyhinde olan kararları destekleyen milletler için gece gündüz naralar atmayı biliyoruz ama kendi soydaşlarımızın uğradığı zulme sessiz kalıyoruz :) Bazıları utanmadan "Türkiye ve Çin dostluğumuz devam edecektir" demeyi biliyor ama konu araplara gelince bütün dünyayı karşısına alıyor. "Kendi öz yurdumda ben miyim garip? Beni bir köşeye atan utansın! Eğilmiyor diye, kurdu hor görüp, İti el üstünde tutan utansın!" dörtlüğü cuk diye uyuyor bizim kafalarını kuma gömen devekuşlarına.