Her vaktin sana hatırlattığı bir şey vardır. Ve bu hatırlama, seni hayata geri döndürür. Sadece Tanrı’yı değil, kendini, yönünü, değerlerini, aidiyetini... Her gün beş kez yapılan bu hatırlama, zamanın yüzeyinden geçip özüne inmeyi mümkün kılar. O yüzden namaz, zamanı yönetmek değil; zamanla birlikte var olmak halidir.
Bu yazıyı okurken belki zamanın farkında değildin. Belki bir mola verdin, belki bir ara, belki geçip gitmekte olan bir günün içindesin. Ama tam da şu an, zamanın kutsallığını yeniden düşünebilirsin. Çünkü zaman, sadece geçip giden değil; içinde kalınan bir şeydir. Ve içindeyken farkına varırsan, o zaman sana öğretmeye başlar.
Zamanla barışmak, hayatla barışmaktır. Çünkü zamanla kavga eden insan, ya geçmişe takılı kalır ya gelecekle savaşır. Oysa kutsal zaman, şimdi'de yaşanır. Geçmişin bilgeliğiyle, geleceğin sorumluluğuyla ama bugünün bilinciyle. Zamanı kutsal görmek, aynı zamanda hayatı kutsal görmek demektir. Ve bu bakış, sadece ibadetlerde değil; uyanışta, çalışmada, yürüyüşte, yemekte, uykuda... her yerde var olabilir.
Sonuç olarak, zaman sana ait değil. Ama sen ona aitsin. Onu tutamazsın, biriktiremezsin ama onu yaşayabilirsin. Ve her yaşanmış an, seni biraz daha kendine yaklaştırabilir. Eğer fark edersen. Eğer kutsal bir alan olarak görürsen. Çünkü bazı şeyler kaybolmaz, sadece unutulur. Zamanın kutsallığı da öyle. Hatırladığında, hayat başka bir ritimde akmaya başlar. Daha yavaş, daha bilinçli, daha derin.