Zaman mı Bizi Öldürüyor, Biz mi Zamanı?

Aslında zamanla hayat arasında ters bir ilişki var: Burada geçirilen zaman arttıkça hayat azalıyor. Ne kadar çok zaman, o kadar az hayat. 

Ama bu denklemi başka bir açıdan okursak zamanın hayatla aynı manaya geldiğini de söyleyebiliriz: Ancak zaman varsa hayat var, zaman bitince hayat da bitiyor. 

Yani bu zaman öyle bir şey ki, “Ancak o varsa biz varız.” diyebileceğimiz gibi, “Onun olduğu yerde ben giderek yok oluyorum.” da diyebiliriz pekâlâ ve ikisi de doğru olur. 

Tamaam boş lafı kesiyorum, kafanızı karıştırmayayım. Ben aslında zamanı öldürmeye taktım kafayı, taammüden hem de. Onun için cinayet öncesi özür üretmeye çalışıyorum. Sonra karakola gidip teslim olacağım elimde baltayla. Namus belası, hatta nefsi müdafaa. Beraatım kesin…

Zaman öldürmek, zamanı öldürmek

Her nedense, “boş vakit” geçirdiğimizde zaman öldürdüğümüzü söyleriz. Öyle tavana bakıp yatıyorsunuz mesela evde ya da zap zap yürüyorsunuz televizyonun kanalizasyon sisteminin dehlizlerinde. Biri sorsa “Ne yapıyorsun?” diye, ne dersiniz? 

“Hiiç, zaman öldürüyorum işte.” 

Nasıl yani? Zaman öldürmekten kastımız; elimizde kalmış, ne yapacağımızı bilmediğimiz bir zaman diliminin mümkünse hızlıca geçmesini sağlamak aslında. Pek keyif almadığımız, önem vermediğimiz, bizi derinden ilgilendirmeyen şeyler yapınca zaman öldürdüğümüzü söylüyoruz ama asıl yaptığımız o lanet zamanın süratle geçmesine çalışmak. 

Zamanı öldürmüyoruz, biz fark etmeden geçmesini sağlıyoruz. Sonra, giderek müptelası oluyoruz bu zaman öldürme işinin ve yayıyoruz hayatımızın içine. İşe gidiyoruz; sıkıcı toplantılar, manasız konuşmalar, lüzumsuz itişmeler, kimse için yaptığı işin sahici bir manası yok, hep beraber zaman öldürülüyor. Toplu katliam. Oradan eve; aynı keyifsiz rutin, tutkusuz hazlar, heyecansız kavgalar, suni tatlandırıcılar. Sorarsan, “Yuvarlanıp gidiyoruz.” zaman öldürüyoruz bu alemde. Elde kalmış, kendisiyle ne yapacağımızı bilmediğimiz zaman dilimi giderek şişiyor, genişliyor ve hayatın tümünü kaplıyor sonunda, zaman öldüreceğiz derken zaman bizi öldürüyor. Biz hızla geçsin derken içimizde büyüyor, bir türlü geçmiyor, sıkılıyoruz… Zaman ölmüyor, biz ölüyoruz. 

Bir de zamanı öldürmek var, yok etmek, yeryüzünden silmek. Bir işle uğraşırken her şeyi unutup içinde kaybolmak, aklınıza düşen tuhaf fikri adım adım uygulayıp işe yaradığını görmek, bir araştırma yapıp sonuçlarını yorumlamaya çalışırken verilerle hemhal olmak, tutkuyla hırsın başka şeyler olduğunu hatırlatan ve sabah uyanınca üstünüzde çiğ misali gülücükler ve daha neler bulduğunuz geceler yaşamak, kulağınızdan girip bedeninizi ve aklınızı esir alan melodiler dinlemek, başladığınız andan itibaren elinizden her bırakışınızda aklınızın kaldığı kitaplar okumak, kıvılcım gözlü kızınızı yeni bir şey öğrenirken seyretmek ve onun öğrenmesinden öğrenmek, denizden esen rüzgar sizi okşarken bir ağacın gölgesinde yarı uyanık rüyalar görmek, işler sıkıştığında “sahici” tartışmalar yapıp hep beraber çözüm üretmek, bir anda zihninizde çakan şimşeğin aydınlattığı yola koyulup karanlıktan kurtulmak, dağların arasından geçen virajlı bir yolda arabayı bir köşeden öbürüne dörtnala koşturmak. Zaman ölür bu anlarda, öyle geçmek değildir başına gelen zamanın, yok olur gider. Zamanı öldürürsünüz, siz yaşarsınız.

'Zaman öldürmeden zamanı öldürün' derim, hiç olmazsa zaman zaman. Keyifli cinayetler.

Ecmel Ayral

Facebook

Twitter

Instagram

Linkedln

YouTube

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Gün Boyu Elimizden Düşmeyen Telefonlarımız Tuvaletlerden Gerçekten 10 Kat Daha mı Kirli?
Mauro Icardi'den Sakatlık Sonrası İlk Paylaşım Geldi: Arjantinli Yıldıza Destek Mesajları Yağdı
MasterChef Jürileri Somer Şef ve Mehmet Şef'ten Köfteci Yusuf Çıkışı: "Bunu Deli Bile Yapmaz!"