Aksine kısa vadede düşünenler, gelecek konusunda dar bir görüşe sahip insanlar ise ikramiyeler ve bol kazançlarla mükafatlandırılıyor.
Gençliğimde, çok geride kalmayan bir zamanlar toprak, su, orman gibi tabii kaynaklar ulusun geleceği için korunması icap eden vatanseverlik davasıydı ve vatan sevgisinin bir göstergesiydi. Şimdiyse tüketim ve şirketleri parasallaştırmaya yönelik bir fiile dönüşmüş durumda ve bu vaziyet insanları rahatsız ediyor gibi görünmüyor. Tüketim en elzem ihtiyaç, giderilmesi en acil bir erim haline gelirken, dışarıya kapalı zamanın şimdisi içinde vaktimizi ekran karşısında, sosyal medyada geçirdikçe dikkat aralığımız giderek daralmaya başladı.
Akademi alemi, bilim ve irfanın araştırmalarının sorumluluklarını sahiplenmeli ve bazı bilim dallarına sunduğu imtiyazı, diğerlerini yadsımanın yükümlülüğünü taşımalıdır. Fizik ve kimya nicel ispatlarıyla entelektüel araştırma alanlarında üst mertebeleri işgal etmektedir. Bu bilimler zamanın tozunu, kirini, pasını taşımaksızın ebedi, genel geçer, doğanın işleyişi ile ilgili kesin yasalar oluşturmuşlardır. Biyoloji, coğrafya, jeoloji bilimleri zamanla ilişkisinden ötürü o etkileyici kesinlikten yoksundur ve bu sebeple daha alt bir mertebede yer almaktadır. Fizik ve kimyanın ışıltılı itibarına erişememişlerdir. Biliyoruz ki bilimin algılanan değeri, alacağı mali desteğin miktarını önemli düzeyde etkilemektedir.
Bu sebeple araştırmalara sağlanan mali yardımların sınırlılığına tepki olarak bazı bilim insanları, Güneş Sistemi’nin başka yerlerinde olası yaşam araştırmalarına fayda getirmesi için NASA bünyesinde başlatılan girişimlere dahil olarak kendilerini ‘astrobiyolog’ olarak tanımladılar. Her ne kadar bunu övünçle karşılıyor olsam da kanun hazırlayanların ve toplumun kendi gezegenleriyle çalışmalar yapmalarını sağlamak için bilim insanlarının uzay programlarına sığınmak zorunda kalması yüreğimi incitiyor.
Bir başka yürek burkucu durum ise farklı alanlarda çalışmalar yürüten bilimcilerin gezegenimiz hakkındaki bilgisizlikleri ve ilgisizliklerinin önemli çevresel meseleler doğuruyor olmasıdır. Uzay konusundaki bilgimiz gezegenimizin iç yapısıyla ilgili bildiklerimizden daha fazla. Mars’a, Jüpiter’e ve Ay’a araçlar gönderebilirken bu kadar uzak mesafeler ile ilgili bilgiler edinirken, 6370 km mesafeye, dünyanın merkezine gidemiyoruz ve sahip olduğumuz bilgiler oldukça sınırlı.
Toplum olarak büyük ilerlemeler kaydederken, benzeri görülmemiş bir refah seviyesine ulaşmışken yaşadığımız deprem sonrası yitirdiğimiz nüfusumuz, yok olan şehirlerimiz ve hayatlar karanlık bir şekilde zihnimizde, yüreğimizde ve tarihimizde iz bırakacak.
Tam gaz alarak kurallara uymayan sürücü gibi ilerlediğimiz bu yoldan dönmek için geç kalmış değiliz. Tabiatı tanıyarak, kaynaklarının nasıl ve hangi zamanlarda oluştuğunu idrak ederek, ritimlerini öğrenerek, geçmişte yaşanan felaketleri ve toplu yok oluşlar hakkında bilgi sahibi oldukça dünyamızın ve türümüzün geleceğine sahip çıkabiliriz.
Züleyha EKİCİ