Pek çoğumuz belki de bu değerli zamanı yönetmek için eğitimlere de katılmışızdır. Eğitim süresince her şey bize harika gelir, “böyle yapmalıyız, bu şekilde olmalı” diye düşünürüz ama çoğu zaman eğitimin üzerinden 24 saat geçemeden öğrendiğimiz bütün teknikleri unuturuz. Zamanı yönetemediğimiz ve hatta boşa harcadığımız gerçekliğimize geri döneriz. Çünkü bizlerin yönetmeyi öğrenmemiz gereken şey dakikalar ya da saatler değil bilinçaltımızdır aslında.
Eğer gerçekten zamanımızı kaliteli geçirmek istiyorsak, önce ne yaratmak ya da ne üretmek istediğimize odaklanmamız gerekir. Zamanı yönetmeyi kendimizi yönetmek ya da zamanla ilişkimizi yönetmek gibi sorumluluğu üstlendiğimiz bir kavrama dönüştürebilirsek, günümüzü nasıl geçirdiğimiz fark yaratır. Peki, nasıl alabiliriz bu sorumluğu? Nasıl yönetebiliriz bilinçaltımızı? Çoğu zaman kendi deneyimlerimizden bile bahsederken ikinci tekil şahısla konuşuruz, bizimle alakalı konuları başkalarına yansıtırız çünkü bizi rahatsız eden konuları sahiplenmek istemeyiz. Hepimizin beğenmediği, istemediği, aşağılık bulduğu tarafları, korkuları, kıskançlıkları vardır. Bunlar bizim gölge taraflarımızdır ve bu taraflarımızı genellikle bastırmaya, görmezden gelmeye çalışırız. Atölye çalışmalarımda sıkça gölgeyle yüzleşme çalışmaları yaptırırım. Bu cesaret isteyen bir çalışmadır çünkü insanın kendini olduğu gibi görmesi her zaman kolay değildir. Gölgemizle barıştığımızda ve kendimizi bir bütün olarak kabul ettiğimizde daha nitelikli bir insan haline geliriz oysa.
Kendimizi kabul ettiğimizde özümüzü daha iyi kavrarız. İsteklerimiz, korkularımız, ihtiyaçlarımız, değerlerimiz gerçekten bize ait olduğunda anlam bulur. Zaman, ellerimizin arasından kayıp giden bir şey değil, çoğaltabildiğimiz bir kavram olur. Zamanı tüketiyormuş gibi hissetmeyiz kendimizi. Zamanı verimli hale getirmek ve hatta genişletebilmek gücüne sahip oluruz.