Z Kuşağı Türkiye’de Nasıl İlerler?

Prof.Dr. Tayfun Uzbay, ülkemizin en değerli ve evrensel biliminsanlarından biri. Tıbbi farmakoloji alanında gerçekleştirdiği çalışmalarla alana ışık tutan ve yazdığı çok değerli kitaplara “okumayı” fazlasıyla hak eden bir yazar aynı zamanda. Tayfun Hocam’dan söz ederken kendisine ve gıyabında hep “okurun bol olsun” derim. En nihayetinde bu dileğimi buradaki, Onedio Yazio’daki köşeme taşımaya karar verdim ve kendisinin izni ve katkısıyla bir dizi halinde Hocam’ın son kitabı ve arka kapağını yazmaktan gurur duyduğum İnsanlar ve Yanılgılar kitabından bazı bölümleri sizle paylaşmaya başlıyorum.

Prof. Dr. Tayfun Uzbay İnsanlar ve Yanılgılar kitabı ile bu yanılgıların sebeplerini; yanılgıların nöropsikolojisini, nörobiyolojisini ve nörokimyayasalını ele alıyor.

Kitabın arka kapağında yaptığım yorumda; “Ülkemizde bilim dünyasının en önemli figürlerinden olan Tayfun Uzbay Hoca’nın aşkta, bilimde, özgüvende, zihnimizde, belleğimizde, sebeplerde ve sonuçlarda nasıl yanıldığımızı gösteren bu eşsiz kitabı, tam da ihtiyaç olan bir zamanda ‘zamanın ruhunu’ bize açık eyliyor, iyi ki de yapıyor, iyi yapıyor' demiştim. Şimdi de bu yazıda noktasına virgülüne dokunmadan Tayfun Hoca’nın İnsanlar ve Yanılgılar kitabından Z kuşağı ile ilgili bir kısmı sizinle paylaşacağım, bence iyi de yapacağım. 

Türkiye kendine özgü kültürel özelliklerini Amerikan sistemi ile birleştirerek Amerika Birleşik Devletleri’nin birbirinden farklı ama eğitim ve sağlık hizmetleri gibi alanlarda birbirine benzeyen eyaletlerinden birine benzeme yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.   Atatürk’ün vefatı sonrası Milli Eğitim politikası adil bir fırsat eşitliğine dayalı eğitim sistemi terk edilmiştir. Okul ve derslikler artmış, ancak kalite düşmüştür. Devlet okullarında 11 yıllık eğitimi tamamen yüzeysel göstermelik yaklaşımlarla tamamlamak son derece kolaydır. Anadolu Liseleri ve bazı kolejlerin eğitimleri daha iyidir, ancak artan nüfusa yanıt verecek sayıda kontenjan yoktur. Sınavları kazanamayan ancak parası olanlar için kolejler vardır. Gerek devletin gerekse özel teşebbüsün daha kaliteli eğitim veren kurumlarında da eğitim kalitesi düşmüş, daha önce de bahsettiğim gibi ezberci bir sisteme dönüşmüştür. Çok daha iyi eğitim almak için çok az sayıda öğrenci için yüksek bedelli eğitim, ya da yeterli imkânı ve parası olanlar için yurt dışında eğitim seçenekleri mevcuttur. Y ve Z kuşağının beğenmediği daha eski kuşaklar genel kültür, matematik, coğrafya ve felsefe bilgileri ile daha adil ve eşitlikçi bir eğitim sistemi içinde daha donanımlı yetişmişlerdir. Öyle olmasaydı Mardin Lisesi’ni ve ardından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirerek Amerika’ya giden Aziz Sancar bu ülkede tutunamaz ve Nobel Ödülü’ne uzanamazdı. Ünye Lisesi mezunu Tayfun Uzbay üniversite profesörü olmazdı. Bugün Mardin Üniversitesi ve Ünye Lisesi’ni bitirenlerin Aziz Sancar’ın ve benim ulaştığım yerlere ulaşması çok zor hatta imkânsız görünüyor.

Bu kuşakların öncelikle anlamaları gereken böyle bir gerçek vardır.

Küçük bir azınlık dışında ne dünyada ne de Türkiye’de artık kimse gerçek ve kaliteli bir eğitime ulaşamıyor. Eğitim veren kurum sayısının artması, her vilayette bir üniversite olması, profesör ve doçent sayısındaki müthiş artışlar, yüksek lisans ve doktora programlarının ve bu programlardaki eğitim alanların sayısındaki artış iyi bir gelişmişlik gibi görünse de üniversitelerin işlevleri, eğitimin ve eğitim ürünlerinin kalitesi yükselmedi, aksine son zamanlarda hızlanan ciddi bir düşüş söz konusu. Çok fazla değil, bundan sadece beş altı yıl önce dünyanın en iyi beş yüz üniversitesi sıralamasında yer alan ülkemizin kalburüstü üniversitelerinin çoğu büyük düşüş içinde. İlk beş yüzde artık çok az üniversitemiz var, onlar da her yıl sıralamada geriliyorlar. Üniversite mezunlarının iş bulmakta yaşadığı ciddi güçlükler, iş bulanlara teklif edilen çok düşük ücretler, çığ gibi büyüyen üniversite mezunu işsizler bize neyi gösteriyor? Herkes iyi bir maaş ile insanca yaşamak istiyor ancak iyi maaş veren iş kollarına müracaat ettiğinizde birkaç üniversite hariç diğerlerinin mezunlarının özgeçmişlerine bakılmıyor bile. Ebeveynlerin çok özel ve donanımlı olduğunu düşündüğü Z kuşağı mevcut bilgi birikimi ve donanımı ile illa çalışmak isterse asgari ücrete talim edecek gibi görünüyor. Yurt dışını bir çıkış olarak görenlere de kötü bir haberim var: Yurt dışında yabancı olmak artık eskisi gibi iyi bir seçenek değil. Gelişmiş ülkeler beyin göçü almaya devam ediyor, ancak talep her zamankinden daha fazla. Gidilen ülkelerde o ülke standardını yakalayan bir düzen kurabilmek için bayağı bir efor sarf etmek gerekiyor. Rekabet her zamankinden daha sert. Üstelik Batı’da giderek yükselen bir yabancı düşmanlığı ve ırkçılık ile de baş etmek zorundasınız. Gittiğiniz ülkelerde belli bir süre ikinci sınıf olmayı ve o ülke standardının altında ancak Türkiye standardının üzerinde yaşamak size cazip geliyorsa ona bir sözüm yok.

Gerçekte kuşakları çeşitli harflerle etiketleyerek tartışmak neoliberal sistemin yaratmak istediği tüketici toplum projesinin bir sonucudur. Kuşaklar ve kuşaklar arası çatışmalar 4,5 milyar yıllık dünya tarihinin sadece son 10 ila 15 bin yıllık süresini işgal eden insanlar arasında hep var olmuş ve süregelmiştir. Bundan üç dört yüz yıl önce yaşayan insan topluluklarının ergenleri ile olgunları da çatışma yaşamıştır. Sürekli değişim ve gelişim olan koşullarda değişime ayak direyenlerle değişen koşullara kolayca uyum sağlayanlar arasında itiş kakış olması normaldir. Z kuşağı ergenlerinin de önceki kuşakların ergenleri gibi davranması olgun ve deneyimlilerinin de yine önceki kuşaklarla benzer yaklaşımları sergilemesi son derece doğaldır. Z kuşağından neoliberal sistemin beklediği özellikle teknolojik ürünlere ilgi göstermesi ve bunları sürekli yenileyerek kullanmasıdır. Yazılım programlarında birkaç küçük değişiklik ve birkaç yeni çip ekleyerek ya da mevcut çiplerin kapasitesini artırarak tüketime sunulan akıllı telefonlar, bilgisayarlar, bilgisayar oyunları ve benzeri teknolojik ürünler bunları üreten ülkelerin ekonomilerine büyük katkı sağlıyor. Güney Kore ve Japonya gibi ülkelerin ekonomik gücü büyük ölçüde bu ürünlerin bizim gibi yüksek nüfuslu pazarlarda alıcı bulmalarından ve her küçük yeniliği daha yüksek bir eder ile pazarlamalarından geliyor. Buradan benim yeni teknolojilere karşı olduğum anlamı çıkarılmasın, tersine gelişen teknolojiyi takip etmenin ve kullanmanın dünya ile iletişimi sağlamakta ve bilgi tedarikinde çok önemli olduğunun farkındayım. Bununla beraber, ortalama bir Z kuşağı bireyi teknolojinin sunduğu nimetlerin iyi bir kullanıcısı olma dışında önceki kuşaklara göre önemli bir üstünlüğe sahip olmadığı gibi bazı dezavantajlara sahip.

Öncelikle şunu belirtmeliyim. Bu kuşak gençleri bir şaşkınlık ve arayış içinde.

Şaşkınlık içinde; çünkü önceki kuşaklarda çok önemli olan ana dili dışında ikinci bir dil bilen ve üniversite mezunu olan sayısı bu kuşakta çok daha fazla olmasına, üstelik bilgiye erişim önceki kuşaklara göre çok daha kolay olmasına rağmen onlara göre daha yüksek kazançlı işlere sahip olma ve daha rahat yaşama olanakları oldukça kısıtlı. Dolayısıyla üniversite mezunu olma ve dil bilme onların işsiz kalmasına engel olmuyor. Bunun bir nedeni hem üniversite mezunu hem de dil bilen sayısının artmasına karşın nitelikli istihdam alanının aynı ölçüde artmamış olması. 

Neoliberal sistem bir hizmeti en az sayıda kişi ile en verimli biçimde verirken hizmeti sağlayan insan gücüne mümkün olan en düşük ücreti ödeme eğiliminde. Yapacağınız işe yüksek ücretler ödenmesi için o alanda bir hayli nitelikli bir elaman olmanız ve kalitenize değer verecek doğru bir ortamda bulunmanız gerekiyor. Gelişmiş bir ülkede bile olsanız bu tarz yüksek gelirler elde edebileceğiniz istihdam alanlarında rekabet oldukça fazladır. Sizin gibi birçok başka dil bilen ve üniversite mezunu olan elemanlarla yarışmak zorundasınız. Burada en iyi eğitimi almış olan kişi veya kişiler öne çıkar. Onlardan daha iyi bir eğitime sahip iseniz sonuç sizin istediğiniz gibi olur. Tabii ki bu söylediklerim liyakati önceleyen bir sistemi doğru bir biçimde işleten ülkeler için geçerlidir. Liyakate önem vermeyen ortamlarda “torpil” ve “adam kayırma” mekanizması ile baş etmek zorundasınız. Yeniler bilmez, bizim zamanımızda Celal Şahin  isimli bir sanatçı vardı. Şahin akordeonu ve mızıkası ile “adamını bul” isimli bir şarkı söylerdi. Şarkı “adamını bulamazsan madamını bul” dizeleri ile sona ererdi. Bu bir iş sahibi olmak ya da bizim zamanımızın tabiri ile “bir baltaya sap olmak” için uğraşanlara karşı liyakate dayalı olmayan sistemin alaycı bir eleştirisi idi. Ülkemizde Celal Şahin’den bu yana fazla bir şey değişmedi. Üniversite mezunu olmanız ya da ikinci bir dil bilmeniz eğer adamını bulamazsanız genel olarak size hala bir iş imkânı sağlamıyor.

Z kuşağı bir arayış içinde; kendi geleceğini inşa etmek ve modern çağın nimetlerinden yararlanırken rahatça tüketip hayatını sürdürmek için nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda kafası karışık. Benim kendilerine tavsiyem öncelikle ortalama bir Z kuşağı bireyinin kendisinden öncekilere göre daha donanımsız olduğunu, teknoloji çağında doğmanın kendisine ciddi bir avantaj sağlamadığını ve kendisini geliştirmek zorunda olduğunu kabul etmesidir. Üniversite öğrencisi veya mezunu ortalama bir Z kuşağı bireyi ana dilini doğru konuşamıyor. Düşünme ve hipotez üretme konularında daha zayıf, çünkü ezberci eğitim yüzünden eleştirel veya analitik düşünme becerisi yetersiz. Yazarken Türkçe grameri doğru kullanmada, okuduğunu anlamada ve kendini ifade etmede eğitimindeki eksiklik nedeniyle zorluklar yaşıyor. İşin daha kötüsü bunların kendisinde eksik olduğu söylendiğinde çok azı kabullenme ve bununla yüzleşerek kendini geliştirme eğiliminde oluyor. Okuduğunu anlama ve kendini doğru biçimde ifade etme becerisinin zayıflığı bakımından benimle aynı fikirde değilseniz günümüz gençlerinin sosyal medyadaki tartışmalarını ve belli bir konuya yaklaşımlarını ya da bir konudaki analizlerini izleyin. Bu temel eksiklikleri düzeltmeden ortalama bir Z kuşağı bireyinin belli bir alanda başarılı olması veya öne çıkması pek mümkün değil. Tabii ki içlerinde doğru eğitim almış olanlar, kendini geliştirmiş olanlar ve bu söylediklerimin dışında kalanlar var. Ancak bunların sayıları az ve istisna teşkil ediyorlar.

Z kuşağı bireylerinin en büyük yanılgılarından biri de teknolojiyi iyi kullanmanın kendilerine ciddi bir avantaj sağladığına inanmaları.

Z kuşağı “hap bilgi” peşinde. Teknolojinin sağladığı kolaycılık onların detaylarla fazla ilgilenmemesine yol açıyor. Oysa çok defa Goethe'nin Faust romanında ifade edildiği gibi 'şeytan ayrıntıda gizlidir'. Bazı konuları anlamak, bazı önemli kararları verebilmek detaylı ve çok boyutlu düşünmeyi, sabırlı analizler yapmayı gerekir. Oysaki bu kuşak bireyleri ayrıntıyı ve uzun süreli düşünmeyi çok fazla sevmiyor. Haklı olabilirler, çünkü kendilerinden önceki kuşaklardan çok daha fazla gündelik uyarı bombardımanı altındalar. Dijital devrim nedeniyle hem kendilerine ulaşım kolay hem de çevreyle iletişimleri çok fazla ve karmaşık. Bu nedenle belli bir konuya konsantre olmaları zorlaşıyor. Dikkatleri çok çabuk dağılıyor. Sınav başarısı için zihin çevikliğini artırıcı yöntemlere başvuruyorlar. Mental doping yöntemleri bu kuşak gençler arasında daha fazla itibar görüyor.  Ayrıca dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısı önceki kuşakların gençlerine göre daha yaygın. Önceki kuşaklar kadar sigara ve alkol düşkünlükleri fazla olmasa da internet, sosyal medya ve oyun bağımlılığı oldukça sık görülüyor ve giderek artıyor. Bütün bunlar onlara avantaj sağladığı düşünülen dijital devrimin önemli yan etkileri arasında.

Bizimle hemen hemen aynı beyin yapısına ve vücut fizyolojisine sahip atalarımız yaklaşık 15 bin yıldır dünyada. Bu 5 milyar yıla yaklaşan dünya hayatında oldukça küçük bir zaman dilimi. Bu küçücük zaman diliminde insan avcı-toplayıcı dönem ile yerleşik bir hayat tarzına geçti. Ardından hayvanların evcilleştirilmesini izleyerek tarım devrimi oluştu. Tarım devrimi yaşam tarzında çok büyük bir değişimi de beraberinde getirdi. İnsanların bu değişime ayak uydurması kolay olmadı. Belki hala buna ayak uydurmaya çalışıyoruz. On sekizinci yüzyılda başlayan sanayi devrimi iletişim, ulaşım ve konforda önemli gelişmelere yol açarken sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda birçok sorunu da beraberinde getirdi. Bu büyük değişimi izleyen birinci ve ikinci dünya savaşları insan yaşamına ciddi zararlar verdi. İnsan hem tarım hem de sanayi devriminin getirilerinden yararlanırken yol açtığı sorunlarla da uğraşmak zorunda kaldı. Aynı şey dijital devrim için de geçerli. Henüz başlarında olduğumuz dijital gelişmelerin getirileri kadar zararları da olacak. Önceki değişimlerde olduğu gibi gelişmeleri doğru anlayan ve iyi analiz edenler daha iyi uyum sağlayarak hem konforunu hem de kazancını artırırken bundan olumsuz etkilenen ve kurban olan yığınlar da görülecek. 

Z kuşağı için dijital devrim bir avantaj gibi görünse de ciddi dezavantajlar da içeriyor. Bunları iyi okumak ve analiz etmek zorundalar. Z kuşağının kendi geleceğini kurması ve sisteme daha iyi uyum sağlaması için içi boş özgüven yanılgısından vaz geçerek kendini yetiştirmek üzere emek sarf etmeye hazır olması şart. Yoksa Covid-19’un getirdiği ekonomik sorunlarla daha da ağırlaşan koşullarda birilerinin dediği gibi ,  “kayıp kuşak” olma riski yüksek. Z kuşağı bütünüyle çok özel bir kuşak değil. İçlerinde her kuşakta olduğu kadar çok özel kişiler de var. Her kuşak kendi devrinde bugünkü Z’lere benzer sorunlar da yaşadı, içlerinden çok kötüler de çıktı sorunlara çözüm getiren dâhiler de. Ebeveynler yanılgıyı bırakıp ya da uykudan uyanıp Z kuşağının ayağını yere basmasına yardımcı olsa hem çocuklar hem de toplum için çok daha iyi olacak.

……………

Prof. Dr. İsmail Tayfun Uzbay Kimdir?

1982 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldu. Gülhane Askeri Tıp Fakültesi (GATA) Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı’nda 1992 yılında doktorasını tamamladı. Aynı bölümde 1995 yılında doçent, 2003 yılında profesör unvanını aldı. 1997-1999 yılları arasında ABD’de, University of North Texas ve İtalya’da University of Cagliari’de araştırıcı öğretim üyesi olarak çalıştı. 2003-2011 yılları arasında GATA Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı, 2011-2013 yılları arasında GATA Yüksek Bilim Konseyi üyesi olarak görev yaptı. 2003-2012 yılları arasında TÜBİTAK Ulakbim Türk Tıp Dizini Kurulu üyeliği ve 2004-2012 yılları arasında Sağlık Bakanlığı Madde Bağımlılığı Tedavi Usulleri Bilim Komisyonu üyeliği görevlerini yürüttü. 2007-2016 yılları arası Türk Eczacıları Birliği (TEB), Eczacılık Akademisi Bilim Kurulu Üyesi, 2016-2019 yılları arasında Eczacılık Akademisi Başkanlığı görevini yürütmüştür. Halen T.C. Üsküdar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dâhili Bilimler Bölüm Başkanıdır. Ayrıca Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (NPFUAM) müdürlüğü ve Rektör Danışmanlığı görevlerini de yürütmektedir. 43. Dönem (2021-2023) TEB Merkez Heyeti Üyesidir.

Kaynakça:

[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Celal_%C5%9Eahin_ (son erişim tarihi 18 Aralık 2021).

[2] Uzbay, T. Mental doping yakında bir halk sağlığı problemi haline gelebilir. Doz, Ankara Eczacı Odası Yayın Organı, 24: 28-29,

2019.

[3]  Güçlü A, Z kuşağı kayıp kuşak mı? 11 Mayıs 2021 Milliyet Gazetesi Köşe yazısı.

[4] Tarhan N, Doğru bir politika üretemezsek Z kuşağı kayıp kuşak olacak. 02 Eylül 2020, https://uskudar.edu.tr/tr/icerik/5664/dogru-bir-politika-uretemezsek-z-kusagi-kayip-kusak-olacak_ (son erişim tarihi 21 Aralık 2021).

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nde Giray'ı Canlandıran Kaan Taşaner Dizide Rol Almaktan Duyduğu Pişmanlığı İtiraf Etti
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!
YORUMLAR
08.12.2022

Çok başarılı bir içerik, böyle içerikleri daha fazla görmek istiyoruz

08.12.2022

Z kuşağı bu kafa ve bu durumlarla bir arpa boyu yol alamayacak :( nereden biliyorsun diye sormayın...

09.12.2022

ülkeden dolayımı yoksa z kuşağımı becereksiz ?

İlerleyemez. Zaten gelecek 30 senesi heba oldu. Ted konuşmama katıldığınız için teşekkürler

TÜM YORUMLARI OKU (11)