Yüzyıllık Bir Dram: “Hoşlandığım Kızın Sevgilisiyle Arasını Nasıl Düzelttim”

Sen ondan hoşlanırsın ama o gider gönlünü başkasına verir. Sonra ağladığını görürsün, neyin var diye yanına gidersin…

1. Kendime kalıyorum…

Hocapula pasajında bu kaçıncı tek başıma acı çay içişim bilmiyorum. Üniversitenin ilk yıllarında bir alıştım bir daha da kopamadım buradan, aslında sevdiğim falan yok, zaten son zamanlarda iyice popüler oldu, kalabalıklaştı. Oysa ben buranın sadece Mustafa Abi’nin olduğu zamanlarını bilirim. Belki bir sevgili yaparım da beraber gelirim diye yıllar yılı sanki kimse bilmiyormuş gibi davrandım. Oysa şimdi 100 kişiyle yan yana, sığıntı gibi, kıçım arkadaki adamın kıçına sürte sürte oturuyorum. Şimdi bir sevgilim olsaydı, şöyle çiftlerin oturduğu geniş minderli kısma otursaydık, dizlerimiz birbirine değseydi…

Böyle böyle hayallere dalıp gitmişken “lan Umut… hişş Umut!” sesiyle kafamı kaldırdım, Samet ile hemen göz göze geldik, yanında 8-10 kişilik kızlı erkekli grupla karşımda dikiliyordu. Napıyorsun lan burada tek başına? diye sordu, hala benim yalnız olmama anlam veremiyor oluşunda garip bir mutluluk kırıntısı bulmuş, hafiften sırıtmıştım. O an kendimden resmen tiksindim, insanların benim hakkımda ne düşündüğüne neden bu kadar önem veriyordum ki? Benim yalnız olmamam gerektiğini düşünmesi ki düşündüğünü zannetmiyorum, bu tamamen benim kuruntumdu, neden beni bu kadar keyiflendiriyordu? “Nolsun ya, biraz kendime kalmak istedim” dedim. Oysa 24 saat kendime kalmayı başarabilen biriydim, bunun için kendime özel bir zaman yaratmam o kadar gereksizdi ki anlatamam. Ama Samet’e bunu hissettirecek değildim. “Gel bizimle otur” der mi diye gözlerinin içine baktığımı tam o an hissettim. Zaten utancın esiri olmuş bedenim iyice sarsıldı, resmen birisi gelip “senin hatan değil bu” dese omzunda hıçkıra hıçkıra ağlayacak durumdaydım. “İyi abi, seni kendinden almayalım, biz şöyle geçiyoruz, görüşürüz” deyip az ötede konaklamış olan sürüsünün yanına gitti. “Lan pezevenk” dedim içimden, görüşürüz ne demek, görüşmüşüz işte, alsana beni de yanına, neden sonraya bırakıyorsun? Belli ki grup içerisinde kendisinden rol çalmamı istemiyor, kızların hepsi kendine kalsın istiyor gibi saçma sapan şeyler düşündüm. Bunları düşünürken hala ayakta olduğumu fark edip tam yerime oturacaktım ki onunla göz göze geldim… Peri gibiydi, ya da ben o kadar uzun süredir bir kızla göz göze gelmiyordum ki kızı peri sanmış olabilirdim. Baktı baktı baktı… hafif gülümsedi ve “bu boş mu?” dedi. Bana boş musun? Sevgilin yok ya, o zaman yanına oturayım demek istiyormuş gibi geldi. Tabii boş buyrun lütfen dedim, tabureyi alıp gitti ilerideki masaya oturdu, hem de bana sırtı dönük olarak… “Oynayın tabii ya, hislerimle oyuncak gibi oynayın” dedim.

O an biri gelip “hişşş tamam geçti” dese omzunda saatlerce ağlayabilirdim. Neden sürekli birinin gelip beni teselli ettiğini hayal ediyordum hiç bir fikrim yoktu.

2. Damla, kız ne işin var burada?

Üç çay içip kalktım, İstiklal caddesini boydan boya yürüyerek meydana çıktım, oradan minibüslere doğru yürüyüp eve gitme niyetindeydim ki “Umut!?” diye seslendi birisi. Dönüp baktım, karşımda 3 yıllık üniversite hayatım boyunca platonikliğin dibine vurduğum Damla vardı. Allahım ne güzel kız diye ne zaman düşünmeye başladığımı inanın hatırlamıyorum, bu düşüncelerle ve “aa Damla, kız ne yapıyorsun buralarda?” diyerek sarıldım. İnsan sarılınca kokusunu içine çeker, sıcaklığının vücuduna yayılmasını hisseder, belinin inceliğine hayret eder, ben ise iman tahtama yaslanan memelerinin sıkılığını hissettim. O an birisi gelip “seni buna mecbur edenler utansın, sen değil” dese omzunda burnumu çeke çeke ağlardım. 

Demek sadece tek başına takılan ben değilmişim buralarda deyip güldüm, yüzündeki zoraki gülümsemeyi de o an yakaladım. “Hayırdır bir sorun yoktur inşallah” dedim. “Aslına bakarsan var ya Umut” dedi, “böyle ayak üstü olmaz işin yoksa biraz oturalım mı?” dedi. O an birisi gelse mi diye düşündüm, omzunda ağlamalık, sonra vazgeçtim. Tabii ya, ne işim olacak diyerek işsiz güçsüz bir aylak olduğumu vurguladıktan sonra tekrar caddeye girdik. Senin bildiğin bir yer var mı yoksa ben mi bir yer önereyim dedim. İyi ki bildiği bir yer varmış yoksa tekrar Hocapulo pasajına gidip çay içmek zorunda kalacaktım. Aç karnına bu kadar çay içersem kesin midem bulanırdı benim. Bir şeyler yiyebileceğimiz, yerken de yanında biralarımızı yudumlayabileceğimiz bir mekana gittik. Buraya sık geldiği belliydi, kapıdaki adam “oo Damla hanım, nerdesin kız sen?” diye karşıladı bizi. Adam Damla ile konuşurken, beni fark edip merhaba demesi için Allah’a yalvarmakla meşguldüm. Dualarım kabul olmuş olacak ki sohbetleri bitince, adam bana dönüp hoş geldiniz dedi, hoş bulduk deyip üst kata çıktık. Yemekleri ve içecekleri söyledikten sonra Damla acelesi varmış gibi konuya girdi, Engin’i hatırlar mısın dedi, Engin ismini duyar duymaz aklıma üçlü seks ihtimalinin gelmesi psikolojik durumum konusunda beni ciddi ciddi endişelendirdi. Şimdi bu Engin’e yatakta beni de aralarında görmek istediğini söylemiş, Engin buna çok kızmış, köpürmüş, kavga etmişler, ama sonunda Engin, Damla’yı çok sevdiği ve onu kaybetmek istemediği için üçlü seks isteğini kabul etmiş, Damla da bunu söylemek için zaten beni arıyormuş gibi bir hikaye yazdım. O an birisi gelip “tuh senin kalıbını s.keyim” dese, omzunda saatlerce bağıra bağıra ağlardım. “Hangi Engin, sevgilin olan mı?” dedim, “evet, olmaz olasıca” dedi.

Engin ile ayrıldıklarını ve benimle teselli bulmak istediğini, ya da Engin’in bunu aldattığını Damla’nın da intikam için beni seçtiğini düşündüm. Neden kızın her sözünden seks damıtıyordum, bu konuda hiçbir fikrim yoktu. Ne oldu, Engin’le ilgili bir sorun mu var dedim. Var dedi, kahretsin ki var.

3. Tabii ya her şeyi yaparım sizin için.

“Kahretsin ki!” demesinden problemin büyük olduğu, bu sefer Damla’yı elde etmek için önümde hiçbire engelin kalmadığı intibaanı edinmiştim. Ne oldu ya, gayet iyi gidiyordunuz? Kaç yıl oldu sizin, 2, 3? diyerek sanki ilgileniyormuşum havası estirdim. Engin beni başka biriyle gördü ve tamamen yanlış anladı, zaten öküzlük vardı ruhunda bu olayla iyice açığa çıktı dedi. Oha Engin’i boynuzlamış diyerek, ön yargı, dinlemeden kanıya varma, vb. konularda zirve yaptım. Nasıl ya tam anlamadım olayı? diyerek ayrıldıklarından iyice emin olmak istedim. 

Neyse mesele bu değil diye kestirip attı. Oha diye karşıladığım bir olay bile mesele değilse, bundan daha büyük ne olabilir ki diye düşünmeden edemedim. Neymiş mesele dedim, mesele falan yok, kaç zaman sonra Taksim’de sana rastlamışım, Engin öküzünü mü konuşacağım seninle dedi. Tıpkı filmlerde olduğu gibi ayağa fırlayıp, masa masa dolaşarak “beni seviyor, duydunuz mu beni seviyor!!” diye bağırmamak için zor tuttum kendimi. Ama aklımı Engin’den alıp da konuya giremiyordum bir türlü. Damlacım bizden konuşuruz elbette ama senin yıllarını verdiğin, birbirinize çok yakıştığınız biriyle aranızın bozuk olması beni cidden üzdü dedim ve elimden bir şeyler gelebilir mi diye de ekledim. Yıllarını abazanlık ile geçirmiş biri olarak, sevgilisinden ayrılmış bir kızı teselli ederek onu elde etmek gibi bir alternatif dururken ben gitmiş, ilgili görünen erkek pozlarıyla prim yapmaya çalışıyordum. Onu o kadar düşünüyorum, o kadar arkadaş olarak görüyorum ki, erkek arkadaşı ile ilgili sorunlarını dahi çözecek noktadayım mesajını alttan alta veriyordum. Damla sustu, gözlerime baktı, başını öne eğdi, sen ne yapabilirsin ki? Şu an burada seninle oturduğumu görse bu bile sorun olacak biliyor musun dedi. Engin’in beni potansiyel bir tehlike olarak görmesi fikri hoşuma gitmişti. O an birisi gelip “bu günlük bu kadar ezik olmak yeter hadi kalk gidiyoruz” dese hiç düşünmeden peşine takılır giderdim. Ne bileyim, Engin’i çok tanıdığım söylenemez ama belki bir şeyler istersen burada olduğumu bil istedim, diyerek son noktayı koydum. Aslında var dedi, o an birisi gelip “hah şimdi y….ğı yedin” dese soda var mı? diyecek noktadaydım. Haliyle, “nedir söyle hemen yapalım” diyerek ilgili erkek tavırlarında zirveye çıktım. 

Engin’le konuşur musun deyiverdi. Hayatımda belki 2-3 defa selam verdiğim, aşık olduğum kızla birlikte olan, zerrece hazzetmediğim biriyle ne konuşabilirim ki diye düşünürken, tabii ya sizin için böylesi iyi olacaksa her şeyi yaparım dedim. O an birisi gelip “sen ne y…rak kafalı bir adamsın ya!” dese, eheh meheh diye gülerdim.

4. Alo, Engin bak kimi veriyorum...

Şans eseri karşılaştığım birinin benden bir şey istemesi durumunda istisnasız evet derim. Çünkü bilirim ki ayrıldıktan sonra ikimiz de unutacağız ve ben söz verip prim yapmış olmanın getirdiği artı puanlarla yaşamaya devam edeceğim. Böyle de bir g.t oğlanı olduğumu düşünüyordum, ta ki Damla’nın telefonunu çıkarıp birini aradığını görene kadar…

Kimi arıyorsun derken aklımda benim bu iyiliğime karşılık arkadaşlarından birini yanımıza çağırdığını, beni onunla tanıştırıp aramızı yapmaya niyetlendiğini düşündüğü düşünceleri dolaşıyordu. Damla ile ilgili her şeyi eninde sonunda sekse getiriyor olmam ciddi sıkıntı vermeye başlamıştı, arada bir, birinin gelerek beni omzuna yaslaması ve o kişinin de babayiğit bir adam olduğunu düşünmeye başlama ise düpedüz can sıkıcıydı. “Engin’i” dedi. İçimde bardaklar kırıldı, masalar, sandalyeler uçuştu, biri eline balyozu aldı ciğerime ciğerime güçlü darbeler indirdi, bu omzuna yaslandığım adam olmalıydı çünkü çok güçlüydü. Nasıl olsa tutmama gerek kalmaz diye verdiğim sözü anında tutmam bekleniyordu ve ben buna hiç hazır değildim. Kaldı ki Damla “seni burada benimle görse…” diyerek dayak yeme ihtimalimden bahsetmişti. Ben korkak biriydim yahu, ne Engin’i şimdi diye düşündüm ama dudaklarımdan, “iyi yapıyorsun ara gelsin” cümlesi döküldü. Şimdi birinin gelip beni uzaktan tiksinen gözlerle seyrettiğini, sana omzumu vereceğime ite köpeğe g.tümü veririm diye bana baktığını hayal ettim. Hayalimdeki adamın bile tiksindiği bir insana dönüşmüştüm ve ciğerlerimde balyozlar art arda patlıyordu. Nasıl olsa Engin gelmez ki diye kendimi rahatlattığım bir anda Damla’nın “bak sana kimi veriyorum” sözüyle kendimi verdim, acaba garsonu verecek, o da onu yolu mu tarif edecek diye acayip bir iyimserlik örneği sergiledim ama Damla gülerek telefonu bana uzattı. Yahu bari telefonu vermeden beni adama tanıtsaydın, Yengesine yeğenini verir gibi telefonu vermek de neydi, adama ne diyecek tim ki ben? Telefonu aldım, gayet kendinden emin bir şekilde “alo Engin naber abi” dedim, Engin hala sinirliydi belli ki, kimsin sen arkadaşım dedi, Umut ben, okuldan diyebildim çünkü Engin ile okul dışında tek ortak noktamız Damla’ydı ve ben Engin’e bunu hissettirmeyi hiç istemiyordum. “Ee nedir abi?” dedi, o an Damla’ya dönüp “hah hadi buyur gerizekalı, nedir harbiden?” dememek için kendimi zor tuttum. Telefonu masaya atıp kaçmak da bir çözüm olabilirdi. “Seninle görüşmek isterim erkek erkeğe konuşuruz biraz” gibi işleri daha da boka sardıran bir cümle kurmak seçilebilecek en kötü yoldu ve ben bunu tercih etmiştim. “Olur, görüşelim bakalım, nerdesin” dedi. “Hocapulo pasajını bilir misin?” dedim, “15 dakikaya oradayım” dedi. Sıçtık dedim. O an birisi gelip “harikasın sen ya” dese, “s.ktirtme belanı” derdim.

Telefonu Damla’ya verdim, üzülme her şey düzelecek deyip ayaklandım. Sorar gözlerle baktı, o an dudaklarına yapışıp, merak etme benim olmana az kaldı demeyi düşünemedim bile, çünkü hoşlandığım kızın sevgilisiyle buluşup aralarını düzeltecektim. Ben ne kadar y…rak kafalı bir adamdım ya. O an birisinin bana bakıp, beni onaylar şekilde kafasını salladığını hayal ettim.

5. Haklısın abi!

Masaya oturduğumda, aklıma Engin’in beni nasıl tanıyacağı sorusu takıldı. Ben adamı bir iki defa görmüştüm ama üzerinden yıllar geçmişti, o ise benim kim olduğumu dahi bilmiyordu. Belki ben kalktıktan sonra Damla tekrar telefon edip, anlatmıştır veya telefonumu vermiştir diye düşündüm. Bütün günüm mahvolmuştu, saçma sapan işlerin içine düşmüştüm, ne diyeceğimi, Engin ile Damla’nın tam olarak niye kavga ettiğini, hiçbir şey bilmiyordum. Üstelik içtiğim bu beşinci çay iyiden iyiye midemi bulandırmıştı, yok yere tost söylemek zorunda kalmıştım.

Tostuma gömülmüşken, Umut diye seslendi biri, aha geldi Engin diye kafamı kaldırdığımda kalkmış olan Samet’i gördüm, abi sen az önce gitmemiş miydin ya? dedi “kendine kalmaları bitiremiyorsun bakıyorum” diyerek anırdı. Yanında hoşlandığı, ama bunu hiç söylemediği kız olan erkeklerin tipik davranışıdır bu. Dişisine kur yapan sakarmeke kuşu gibi böbürleniyor, anırıyordu pezevenk. Yok ya biriyle buluşacağım ondan tekrar geldim dedim. İyi abi, görüşürüz diyerek hesabı ödettiği grubun gelmesiyle birlikte çıkıp gitti. Ayakta gidişlerini izlerken, birini arar gözlerle etrafa bakan Engin’i fark ettim. Engin, buradayım diye elimi kaldırarak bağırdım, yüzünde hiçbir ifade olmaksızın başını eğerek masaya doğru geldi, selam diyerek elini uzattı, hemen oturdu, etrafına bakındı, ne var burada dedi. Buranın benim için neden özel olduğunu sorduğunu zannetmemle, hocapulo pasajının tarihini anlatmaya başlamam bir oldu. Onu demiyorum abi, yemeye içmeye ne var? diyerek beni g.t ettikten sonra Türk kahvesi söyledi. O sırada Engin’i baştan ayağı süzdüm, i.ne yakışıklıydı, spor yaptığı belliydi, sakalları gürdü ve yakışmıştı. Masaya oturmuş, Damla’nın sevgilisine halleniyordum, gidişatım gerçekten harikaydı. Kahvesinden bir yudum alan Engin, kafasını kaldırdı ve Ee abi konuşalım ne anlatacaksın bana? dedi. Filmlerdeki şarapçı filozoflar gibi, önce sen bana anlatacaksın! dedim. Bu kararlı duruşum ilk defa bir işe yaramıştı, Engin sanki bunu beklermiş gibi anlattıkça anlattı, ara ara sözünü keserek Damla’yı övüyor, hiç yaşamadığım ilişkiler hakkında örnekler veriyor, bir ilişki gurusu gibi tavsiyelerde bulunuyordum. İşin ilginç yanı Engin de beni dinliyor ve hatta ara ara haklısın abi diyordu. Yaklaşık 2 saatlik bir konuşmanın ve beni kusturmanın eşiğine getiren 5 çayın ardından Engin ile aşkım Damla’nın arasını düzeltmenin bende yarattığı karmaşık duyguları sorgularken buldum kendimi. Oysa tek bir sözümle Engin’i delirtebilir, bu ilişkiye nokta koydurabilir, ayın zamanda ilişkisi için çaba sarf ettiğimden dolayı Damla’yı elde etme yolunda büyük bir adım atmış olabilirdim. Ancak olayların bu kadar hızlı gelişmesi, ne diyeceğimi bilememem, salaklığım, acemiliğim gibi faktörler beni sevdiğim kızı başka adamın kollarına itmeye sevk etmişti.

Pasajdan çıktım, Engin ile Damla bugün ne sevişirler be, barışma seksi gibisi de olmaz diye düşüne düşüne evin yolunu tuttum. Meydana çıktım, minibüslere doğru yürümeye başladım, biri “Umut” diye seslendi, dönüp baktım Samet’ti, yeter a…na koyim ya dedim içimden, nereye abi dedi, eve gidiyorum dedim, bize katılsana içmeye gidiyoruz dedi, gözlerimin içi güldü, kızları eve yollayıp 8 erkek içmeye gittiklerini o an için bilmiyordum.

O an biri gelip sadece yanıma otursa, gözlerim çıkana kadar ağlardım.

Popüler İçerikler

Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var