Yüreğinize Dokunacak! Türk Edebiyatı'na Damgasını Vurmuş Şâirlerden Mutlaka Okumanız Gereken 20 Şiir

Charles Bukowski'nin de dediği gibi, 'Şiir yazmanın insanı uçurumun kenarına sürükleyen bir yanı var.' Türk edebiyatına damgasını vurmuş şâirlerin, bu şiirleri yazarken uçurumun kıyısında dolaştığı ise sugötürmez bir gerçek...

20. Nâzım Hikmet - Ağlamak Meselesi

Nasıl etmeli de ağlayabilmeli

Farkına bile varmadan?

Nasıl etmeli de ağlayabilmeli

Ayıpsız,

Aşikâre,

Yağmur misali?

Neylersin alışkanlık

İçin kan ağlarken yüzün güler

Dikilitaş gibi dinelirsin yine.

Yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer,

Anneler gibi ağlamanın yiğitliğine?

19. Cemal Süreya - 8.10 Vapuru

Sesinde ne var biliyor musun

Bir bahçenin ortası var

Mavi ipek kış çiçeği

Sigara içmek için 

Üst kata çıkıyorsun

Sesinde ne var biliyor musun

Uykusuz Türkçe var

İşinden memnun değilsin

Bu kenti sevmiyorsun

Bir adam gazetesini katlar

Sesinde ne var biliyor musun 

Eski öpüşler var

Banyonun buzlu camı

Birkaç gün görünmedin

Okul şarkıları var

Sesinde ne var biliyor musun

Ev dağınıklığı var

İki de bir elini başına götürüp

Rüzgarda dağılan yalnızlığını

Düzeltiyorsun

Sesinde ne var biliyor musun 

Söylemediğin sözcükler var

Küçücük şeyler belki

Ama günün bu saatinde

Anıt gibi dururlar

Sesinde ne var biliyor musun

Söylenmemiş sözcükler var

18. Gülten Akın - Deli Kızın Türküsü

Sana büyük caddelerin birinde rastlasam

Elimi uzatsam tutsam götürsem

Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak

Anlasan

Elimi uzatsam tutamasam

Olanca sevgimi yalnızlığımı

Düşünsem hayır düşünmesem

Senin hiç haberin olmasa

Senin hiç haberin olmaz ki

Başlar biter kendi kendine o türkü

Yağmur yağar akasyalar ıslanır

Bulutlar uçuşur geceleyin

Ben yağmura deli buluta deli

Bir büyük oyun yaşamak dediğin

Beni ya sevmeli ya öldürmeli

Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa

Böcekler gibi başlamalı yeniden

Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta

Yan garipliğine yürek yan

Gitti giden

17. Attilâ İlhan - Mahur Beste

Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız 

O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız 

Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız 

Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız 

O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız 

Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı 

Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı 

Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı 

Gittiler akşam olmadan ortalık karardı 

Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra 

Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara 

Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara 

Geceler uzar hazırlık sonbahara

16. Can Yücel - Buluşmak Üzere

Diyelim yağmura tutuldun bir gün 

Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek 

Öbür yanda güneş kendi keyfinde 

Ne de olsa yaz yağmuru 

Pırıl pırıl düşüyor damlalar 

Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın 

Dar attın kendini karşı evin sundurmasına 

İşte o evin kapısında bulacaksın beni  

Diyelim için çekti bir sabah vakti 

Erkenceden denize gireyim dedin 

Kulaç attıkça sen 

Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan 

Ege denizi bu efendi deniz 

Seslenmiyor 

Derken bi de dibe dalayım diyorsun 

İçine doğdu belki de 

İşte çil çil koşuşan balıklar 

Lapinalar gümüşler var ya 

Eylim eylim salınan yosunlar 

Onların arasında bulacaksın beni  

Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya 

Çakmak çakmak gözleri 

Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı 

Herkes orda sen de ordasın 

Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından 

Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim 

Özgürlüğe mutluluğa doğru 

Her işin başında sevgi diyor 

Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili 

Bi de başını çeviriyorsun ki 

Yanında ben varım

15. Özdemir Asaf - Ben Değildim

Bir akşam-üstü pencerenden bakıyordun 

Ağır ağır, yollara inen karanlığa. 

Bana benzeyen biri geçti evinin önünden. 

Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya... 

O geçen ben değildim.

Bir gece, yatağında uyuyordun... 

Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya. 

Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan, 

Ve karanlıklar içindeydi odan... 

Seni gören ben değildim. 

Ben çok uzaktaydım o zaman, 

Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebepsiz ağlamaya. 

Artık beni düşünmeye başladığından 

Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya... 

Bunu bilen ben değildim.

Bir kitap okuyordun dalgın... 

İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı. 

Genç bir adamı öldürdüler romanda. 

Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın...

O ölen ben değildim...

14. Sezai Karakoç - Mona Rosa

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.

Kanadı kırık kuş merhamet ister.

Ah senin yüzünden kana batacak.

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Ulur aya karşı kirli çakallar,

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.

Mona Rosa bugün bende bir hal var.

Yağmur iri iri düşer toprağa,

Ulur aya karşı kirli çakallar.

Açma pencereni perdeleri çek,

Mona Rosa seni görmemeliyim.

Bir bakışın ölmem için yetecek.

Anla Mona Rosa ben bir deliyim.

Açma pencereni perdeleri çek.

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,

Bende çıkar güneş aydınlığına.

Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.

Seni hatırlatır her zaman bana.

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,

Işıksız ruhumu sallar da durur.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi.

Ellerinden belli olur bir kadın,

Denizin dibinde geziyor gibi.

Ellerin, ellerin ve parmakların.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

Saat onikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana,

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

Akşamları gelir incir kuşları,

Konarlar bahçemin incirlerine.

Kiminin rengi ak kiminin sarı.

Ah beni vursalar bir kuş yerine.

Akşamları gelir incir kuşları.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında.

Hayatla doldurur bu boş yelkeni.

O masum bakışların su kenarında.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Henüz dinlemedin benden türküler.

Benim aşkım uymaz öyle her saza.

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Artık inan bana muhacir kızı,

Dinle ve kabul et itirafımı.

Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı

Alev alev sardı her tarafımı.

Artık inan bana muhacir kızı.

Yağmurdan sonra büyürmüş başak,

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.

Bir gün gözlerimin ta içine bak

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.

Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

Altın bilezikler o kokulu ten

Cevap versin bu kuş tüyüne.

Bir tüy ki can verir gülümsesen,

Bir tüy ki kapalı geceye güne.

Altın bilezikler o kokulu ten.

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.

Kanadı kırık kuş merhamet ister,

Ah senin yüzünden kana batacak.

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

13. Ahmet Haşim - Merdiven

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

12. Yahya Kemal Beyatlı - Bir Başka Tepeden

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.

Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!                                

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,

Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.

Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada

Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

11. Necip Fazıl Kısakürek - Kaldırımlar

I

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; 

Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.

Yolumun karanlığa saplanan noktasında,

Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; 

Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.

İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık; 

Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor; 

Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...

Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; 

Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; 

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; 

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; 

Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! 

Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; 

Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; 

İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.

Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; 

Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; 

Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! 

Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; 

Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; 

Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.

Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,

Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

II

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,

Etinle, kemiğinle, sokakların malısın! 

Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,

Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,

Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.

Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri; 

Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var; 

Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.

Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; 

Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur! 

Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.

Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...

Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...

III

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,

Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.

Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,

Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,

Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.

Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,

Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım; 

Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,

Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan; 

Bana rahat bir döşek serince yerin altı,

Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...

10. Turgut Uyar - Göğe Bakma Durağı

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım

Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından

Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından

Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar

Şu aranıp duran korkak ellerimi tut

Bu evleri atla bu evleri de bunları da

Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım

İnecek var deriz otobüs durur ineriz

Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya

Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum

Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun

Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam

Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım

Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda

Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım

Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum

Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi 

Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor

Seni aldım bu sunturlu yere getirdim

Sayısız penceren vardı bir bir kapattım

Bana dönesin diye bir bir kapattım

Şimdi otobüs gelir biner gideriz

Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç

Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin

Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat

Durma kendini hatırlat 

Durma göğe bakalım

9. Ahmed Arif - Ay Karanlık

    Maviye

    Maviye çalar  gözlerin,

    Yangın mavisine

    Rüzgarda asi,

    Körsem,

    Senden gayrısına yoksam,       

    Bozuksam,

    Can benim, düş benim,

    Ellere nesi?

    Hadi gel,

    Ay karanlık...

    İtten aç,

    Yılandan çıplak,

    Vurgun ve bela

    Gelip durmuşsam kapına

    Var mı ki doymazlığım?

    İlle  de ille

    Sevmelerim,

    Sevmelerim gibisi?

    Oturmuş yazıcılar

    Fermanım yazar

    N'olur gel,

    Ay karanlık...

    Dört yanım puşt zulası,

    Dost yüzlü,

    Dost gülücüklü

    Cıgaramdan yanar.

    Alnım öperler,

    Suskun, hayın, çıyansı.

    Dört yanım puşt zulası,

    Dönerim dönerim çıkmaz.

    En leylim  gecede ölesim tutmuş,

    Etme gel,

    Ay karanlık...

8. Orhan Veli Kanık - Güzel Havalar

Beni bu güzel havalar mahvetti,

Böyle havada istifa ettim

Evkaftaki memuriyetimden.

Tütüne böyle havada alıştım,

Böyle havada aşık oldum;

Eve ekmekle tuz götürmeyi

Böyle havalarda unuttum;

Şiir yazma hastalığım

Hep böyle havalarda nüksetti;

Beni bu güzel havalar mahvetti.

7. Ece Ayhan - Fayton

Erol Gülercan'a

O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şey

İncecik melankolisiymiş yalnızlığının

İntihar karası bir faytona binmiş geçerken ablam

Caddelerinden ölümler aşkı pera'nın

Esrikmiş herhal bahçe bahçe çiçekleri olan ablam

Çiçeksiz bir çiçekçi dükkanının önünde durmuş

Tüllere sarılmış mor bir karadağ tabancasıyla

Zakkum fotoğrafları varmış cezayir menekşeleri camekânda

Ben ki son üç gecedir intihar etmedim hiç, bilemem

İntihar karası bir faytonun ağışı göğe atlarıyla birlikte

Cezayir menekşelerini seçip satın alışından olabilir mi ablamın.

6. Ahmet Muhip Dranas - Olvido

Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Gün saltanatıyla gitti mi bir defa

Yalnızlığımızla doldurup her yeri

Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,

Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan

Lavanta çiçeği kokan kederleri;

Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar

Unutuşun o tunç kapısını zorlar

Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;

İşte, doğduğun eski evdesin birden

Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,

Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik

Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir

Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;

İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı

Hatırlar bir gün bir camı açtığını,

Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,

Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...

Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla

Halay çeken kızlar misali kolkola.

Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,

İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden

Ayışığı gibi sürüklenip giden;

Geceye bırakıp yorgun erkekleri

Salınan etekler fısıltıyla, nazla.

Ebedi âşığın dönüşünü bekler

Yalan yeminlerin tanığı çiçekler

Artık olmayacak baharlar içinde.

Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!

Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;

Her garipsi ayak izi kar içinde

Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından

Bir parıltı gibi görünüp kaybolan

Ne istersin benden akşam saatinde?

Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,

Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;

Hatıraların bu uyanma vaktinde

Sensin hep, sen, esen dallar arasından.

Ey unutuş! kapat artık pencereni,

Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;

Çıkmaz artık sular altından o dünya.

Bir duman yükselir gibidir kederden

Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.

Amansız gecenle yayıl dört yanıma

Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni

5. Ziya Osman Saba – Misak-ı Milli Sokak No. 37

Ah, şimdi hatıralar mahallesinde

Misakımilli sokak No.37

Orası bütün evler, bütün ömür içinde,

Mesut olduğumuz evdi.

Talihin bir gün karşımıza çıkardığı.

Elele döşediğimiz bir çift küçük odası.

Ne diyeyim bilmem ki:

Gönül sarayı, aşk yuvası...

Akşamlar iner 'kaymak yoğurt'çularla

Kaldırımlar benim için gölgelenirdi.

Saatler ilerler bozacılarla,

Derken bir komşu seslenirdi.

Pencerelerimizden biri komşu arsaya bakar,

Ötekinin önünde bir havagazı feneri;

Rüzgarla açılıp kapanırdı ışığı,

Geceleri...

O geceler, doğan günler orada,

Kaderlerin en güzelini ördü.

Misakımilli sokağı No.37,

Çocuğum orada dünyayı gördü.

Misakımilli sokağı! Senin

Esen rüzgar, yağan karını sevdim.

Camın önüne her oturuşta seyrettiğim,

Arnavut kaldırımlarını sevdim.

Bir çocukluk oyunu mu oynadık orada?

Sen gelin olmuştun, ben güvey.

Sen öyle güzel; ben daha genç,

Yepyeni, taptazeydi her şey.

Ne zaman o sokağa yolum düşse şimdi,

Ayaklarım geri geri gider.

Evler cansızdır elbet, insanlar vefasız,

Komşumuz başkalarına komşuluk eder.

Yabancı perdeler aşılmış penceresi,

Bir vakitler içinde çocuğumun oturdügu.

-Yeni kiracılar evlatsız besbelli-

Şimdi birkaç saksının durduğu.

Söz birliği etmiş şimdi saksılar, perdeler,

Elektrik lambasıyla değiştirilen fener.

O sokağa ne zaman yolum düşse, bir ses:

Günler geçti, geçti, geçti... der.

4. Rıfat Ilgaz – Leylaklarını Anlatıyorum

Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün

Onu saçlarından topladığın belli

Bir leylak bahçesisin karşımda

Böyle kucağında kalsa daha iyi

Bir vazoya bırakıp gidiyorsun

Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki

Önce renkleri gidiyor arkandan

Nesi varsa gidiyor soyunarak

Her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf

Her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun

Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe

Yaprak yaprak gelişiyorsun

Leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine

Ölümsüz bir mevsim oluyorsun

3. Ahmet Hamdi Tanpınar - Ne İçindeyim Zamanın

Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpare, geniş bir anın

Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle

Uyuşmuş gibi her şekil,

Rüzgarda uçan tüy bile

Benim kadar hafif değil.

Başım sükutu öğüten

Uçsuz bucaksız değirmen;

İçim muradına ermiş

Abasız, postsuz bir derviş.

Kökü bende bir sarmaşık

Olmuş dünya sezmekteyim,

Mavi, masmavi bir ışık

Ortasında yüzmekteyim.

2. Melih Cevdet Anday - Çok Güzel Şey

Yaşamak güzel şey doğrusu

Üstelik hava da güzelse

Hele gücün kuvvetin yerindeyse

Elin ekmek tutmuşsa bir de

Hele tertemizse gönlün

Hele kar gibiyse alnın

Yani kendinden korkmuyorsan

Kimseden korkmuyorsan dünyada

Dostuna güveniyorsan

İyi günler bekliyorsan hele

İyi günlere inanıyorsan

Üstelik hava da güzelse

Yaşamak güzel şey

Çok güzel şey doğrusu.

1. Cahit Sıtkı Tarancı - Yaş Otuz Beş

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam ben değilim.

Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

Bu güler yüzlü adam ben değilim;

Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;

Hatırası bile yabancı gelir.

Hayata beraber başladığımız,

Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;

Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!

Geç farkettim taşın sert olduğunu.

Su insanı boğar, ateş yakarmış!

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!

Her yıl biraz daha benimsediğim.

Ne dönüp duruyor havada kuşlar?

Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?

Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.

Popüler İçerikler

Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!
YORUMLAR
03.04.2018

ATİLLA değil ATTİLA İLHAN'ın Mahur Beste şiirindeki 'Müjgan' bir kadın ismi değil, 'kirpik' demektir. Bu sebeple özel isim 'Müjgan'la ben ağlaşırız' şeklinde yazılmaz.

03.04.2018

Can YÜCEL- Davet “şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim” diye düşündüm. Mutfak işinden de anlarım. Donattım sofrayı. Bayağı uğraştım. Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim. Bayağı da para gitti. Birinin yediğini öbürü yemez. Ötekinin içtiğini beriki içmez. Dört kişilik sofra kurdum. Mumları da yaktım. Bak hepsi, Erick Satie severdi. Hatırladım. Müziği de ayarladım. Geldiler. 20 yaşında ben, 35 yaşımda ben, 40 yaşımda ben ve bugünkü ben dördümüz. Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum. Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim. Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu. Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi. Yatıştırayım dedim. “Sen karışma moruk” dediler. Büyük hır çıktı. Komşular alttan üstten duvarlara vurdular. Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı. Evin de içine ettiler. Bende kabahat. Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine …

Desem ki İnan bana sevgilim inan Evimde şenliksin,bahçemde bahar,ve soframda en eski şarap... İlk beşte olmasını beklerdim.

TÜM YORUMLARI OKU (11)