Yükselen Yıldız: Erdem Kaynarca ya da Nam-ı Diğer Lefter

Aslında çoğumuz onu tanıyor. Hem ekranlardan, hem beyazperdeden hem de sahnelerden yıllardır sesleniyor bize. Erdem Kaynarca, nam-ı diğer Lefter, başarı basamaklarını sessiz ve emin adımlarla çıkıyor. ODTÜ Felsefe Bölümü ve Kadir Has Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu olan Erdem’i “Kalp Atışı”, “Yasak Elma”, “Gençliğim Eyvah”, “Annemi Saklarken”, “Hudutsuz Sevda”, TRT Tabii’deki “Binbir Gece Masalları” gibi dizilerde; “Emanet”, “Gönül”, “Hatırladığım Ağaçlar” gibi sinema filmlerinde izledik. Çok yakınlarda Netflix için çekilen “Lefter” dizisinde efsane futbolcuya hayat vererek pek çoğumuzun gönlünde taht kurduğunu da düşünüyorum ☺ Erdem Kaynarca tiyatro sahnesinde de ses getiren oyunlarda rol aldı. Hatta bolca da ödülü var. “Tato / Baba” oyunuyla 23. Sadri Alışık Tiyatro Ödülü, Üstün Akmen Genç Oyuncu Ödülü, “Eksik” oyunuyla Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri Jüri Özel Ödülü, “Muhammed Ali” oyunuyla da Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri’nde Yılın Erkek Oyuncusu Ödülü’nü kazanan Erdem’le keyifli bir sohbet yaptık.

ÖG: Erdem Kaynarca kendini nasıl tanımlar bu hayatta?

EK: İnsanoğlu ölene kadar bitmemiş bir projedir bence. O yüzden, kendimi şöyleyim böyleyim diye hiç tanımlayamam. Ben olduğum ve olabileceğim her şeyim. 

ÖG: Tiyatrodan sinema ve televizyona uzanan yolculuğunuzda “kırılma anı” dediğiniz bir değişim noktası yaşadınız mı?

EK: Çok fazla değişim, dönüşüm noktaları yaşadım. Oyunculuk yaptıkça fark ediyor insan; hayatı ne kadar derinlemesine yaşarsan o kadar iyi oynarsın. İlla bir an söylemem gerekirse, felsefeden sonra oyunculuk okuma kararı büyük bir kırılmadır.

ÖG: Lefter; hem spor hem de sosyolojik tarihimiz açısından önemli bir biyografik yapım oldu bana göre. Peki, sizin için Lefter -gerek birey olarak gerekse hikâyesi ile- ne ifade ediyor?

EK: Ülkemizin takımından bağımsız en büyük spor ikonlarından biri Lefter. Spor üstü bir figür hatta. Hayatı ve yaptıkları herkese ilham olmuş biri. Hakkıyla yapılması gereken bir görev ve sorumluluktu benim için; vatani görev gibiydi. 

ÖG: Eğer teknik bir hile yoksa siz de baya iyi futbol oynuyorsunuz ☺ Film için mi hazırlandınız yoksa zaten oynuyor muydunuz? 

EK: Hile yok ☺ Ama öncesinde o kadar iyi oynayamıyordum. Filme baktığımda “Ah be! Daha iyi olabilirmişim,” diyorum hâlâ biraz. 5 ay boyunca her gün çalıştım. Hocalar eşliğinde ve kendim bireysel olarak uzun ve yorucu çalışmalar yaptım hep. Spora yatkın bir bedenim ve hep aktif bir insan olduğum için yapabildim bunları tabii.

Erdem, sinemada ve TV’de başarılı yapımlara imza atsa da ilk göz ağrısı elbette tiyatro.

Son günlerde bir Tiyatro Dokuz projesi olan, İspanyol oyun yazarı Josep Maria Miró’nun 2011 Premi Born de Teatre ödüllü eseri “Arşimet Prensibi”nde sahne alıyor. Modern toplumda güven, suçlama ve gerçeklik algısını çarpıcı bir dille ele alan oyunun yönetmeni Ersin Umulu (aynı zamanda oynuyor), yapımcısı Özkan Binol ve diğer oyuncuları da Özge Özder, Alp Özbayram.

Oyundaki olaylar, küçük bir kız çocuğunun ailesine yüzme öğretmeni Jordi’nin, çocuklardan birine “çok şefkatli” davrandığını söylemesi ve ailenin bu durumdan şüphelenmesiyle başlar. Bu “şüphe” uyandıran durum üzerine herhangi bir görsel ya da açık kanıt olmadan yapılan yorumlar, varsayımlar sosyal medya üzerinden büyür. Olayın tanıkları yoktur ama herkesin bir fikri vardır ve sonunda durum öyle bir noktaya ulaşır ki “şüphe”den dahi şüphe edilir. “Arşimet Prensibi”, adalet sisteminin dışında gelişen ön yargıların ve sosyal yargılamaların ne kadar yıkıcı olabileceğini ve günümüz toplumlarında “kanıtsız suçlama” ile nasıl başa çıkılabileceğini sorguluyor. 

Tiyatro severler oyunu, 28 Aralık saat 17:00’de DasDas’ta ve 13 Ocak saat 20:30’da Fişekhane’de izleyebilirler.

ÖG: Bugünlerde, benim de keyifle izlediğim, “Arşimet Prensibi” adlı oyunu sahneliyorsunuz. Oynadığınız ve aslında yargısız infaza maruz kalan Jordi karakteri için neler dersiniz? Hatta günümüzün ‘ön yargı’ ve ‘gerçeklik algısı’ gibi rayından çıkmış olguları hakkında neler söylemek istersiniz? 

EK: Jordi çok özel bir karakter. Artık günümüzde kötü niyetli olmasa bile davranışları pek kabul görmeyecek ve aşırı bulunacak biri. Günümüzün ‘SJW’ (social justice warrior) kültürünün dışlayacağı bir karakter. Zamanın değişimine ayak uydurmayı reddetmesi yıkımına sebep oluyor bence. Günümüzde artık neyin gerçek neyin yapay olduğunu anlayamıyoruz. Karşımıza çıkan her beş içerikten ikisi gerçek değil. Böyle bir dünyada artık insanın yolunu ve gerçeğini bulması da zor. 

ÖG: Pek çok ödül almışsınız tiyatrodaki performanslarınız sayesinde. Aldığınız ödüller sizin için “başarı” tanımını değiştirdi mi? Değiştirdiyse nasıl?

EK: Başarıyla ya da başarısızlıkla ilgilenmenin, orada vakit harcamanın nafile bir uğraş olduğunu gösterdi. Başarmak ya da başaramamak anlık durumlar. Esas olan süreç; o süreci kimlerle geçirdiğin, nasıl geçirdiğin. Bunlar benim için önemli. Ödül güzel tabii; birileri senin yaptıklarını görüp takdir ediyor, bir motivasyon kaynağı oluyor insana. Ama başka bir önemi yok benim için. 

ÖG: Genç yaşta görünürlüğünüzün artması size nasıl bir sorumluluk yükledi? Hayatınızda neler değişti? 

EK: Hayatım pek değişmedi. Ben işkolik denebilecek kadar çalışan biriyim. Hâlâ da öyle, tatil ihtiyacı falan duymadan çalışıyorum. Böyle mutlu oluyorum. Uzun yıllardır yan yana olduğum dostlarım var. Onlarla vakit geçiriyorum boş zamanlarımda.

ÖG: Rol aldığınız yapımlar (mecrası fark etmez) arasında sizde bambaşka bir yeri olan vardır mutlaka?  

EK: Tabii ki öncelikle “Lefter”, derim. Sonra mesela “Joko’nun Doğum Günü” oyunundan Joko’yu söyleyebilirim. Oynadığım roller konusunda şanslı biriyim sanırım, birçoğunun özel yerleri var bende. 

ÖG: Rol seçme lüksünüz oldu mu hiç?  

EK: Rol seçmek özgürlüğü kafa yapısıyla ilgili bir durum. Ben hep rollerimi seçtim. Evet, tabii ki ihtiyaçtan yaptığım işlerim de oldu. Ama zor günlerde bile bana uymayan şeylere hayır deyip, başka şekillerde zor günlerimi atlattığım olmuştur. 

ÖG: Sizi oyunculuk dışında en çok besleyen ve hatta iyi hissettiren şeyler nedir? Boş vaktiniz kalıyorsa neler yaparsınız? Hobiler, uğraşlar, rutinler? 

EK: Pek az boş vaktim var açıkçası. Onda da kitap okurum, konsol oyunu oynarım, film izlerim. Rutin olarak hep spor yaparım zaten.  

ÖG: Çok teşekkürler, başarılarınızın devamını dilerim ☺ 

Instagram

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

İçeriğin Devamı İçin Tıklayın

Popüler İçerikler

Oytun Erbaş'ın "Hokkabaz" Çıkışına Köpüren İrem Derici Ağzına Geleni Saydı: "Kı*ımın Profesörü!"
TMSF Programı Yayından Kaldırdı: Okan Buruk İddiasının Ardından Show TV, Sevilay Yılman'ın İşine Son Verdi!
Testi Pozitif Çıkan Fenerbahçe Başkanı Sadettin Saran'dan İlk Açıklama