Yönetmen Ingmar Bergman'ın Ölüm ve Varoluşun Birleşimi Olan 'The Seventh Seal' Filminin Altında Yatan Felsefe

Ingmar Bergman tarafından 1957 yılında gösterime giren The Seventh Seal, Türkçe adıyla Yedinci Mühür filmi, yönetmenin varoluşçuluk fikrini zirvede işlediği bir yapımdır. Gelin hep birlikte filmin derin anlamlarına bir göz atalım.

İçerikte spoiler bulunmakta!

Önce yönetmenin hayatına biraz göz atalım.

İsveçli yönetmen Ingmar Bergman aynı zamanda önemli bir oyun yazarıdır da.

Protestan bir ailede büyüyen Bergman için, kardeşiyle tek oyuncağı olan kuklası büyük önem taşıyordu.

Stockholm Üniversitesi'nde edebiyat ve sanat tarihi okurken bir yandan da tiyatroda çalışmaya başlamıştır ve 1940'ta mezun olunca yardımcı yönetmen olmayı başarmıştır.

Sonrasında Helsingborg Tiyatrosu'nda yönetmen olarak Hamlet'i sahneye koyar.

Bu sırada senaryo da yazmaya başlayan Bergman, Kaspers Död (Kasper'in Ölümü) Svensk Filmindustri'de senarist olarak işe başlar.

2007 yılında vefat eden yönetmen, 1997 yılına kadar film çekmeye devam eder.

1960'lara kadar tam on sekiz filme imza atan yönetmenin sinemasına hakim olan konular genelde aşk, tutku, inanç ve kötümserlik üzerinedir.

"Sevent Seal" filminden hemen önce "Smiles of a Summer Night" ile Cannes Film Festivali'nde Şiirsel Mizah Ödülü'nü kazanır.

Cannes Film Festivali ve Oscar Ödülleri'nde daha birçok ödül kazanacak ve başarılı projeye imza atacak yönetmen için dönüm noktası yakındır.

Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı Ödülü kazanan Yaban Çilekleri (1957)Cannes Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ödülü kazanan Yaşamın Eşiğinde (1958)Venedik Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü kazanan Ansiktet (1958)En İyi Yabancı Film Oscarı ve En İyi Yabancı Film Altın Küresi kazanan Genç Bakire Pınarı (1960)En İyi Yabancı Film Oscarı kazanan Aynanın İçinden (1961), En İyi Yabancı Film Altın Küresi kazanan Bir Evlilikten Manzaralar (1973), En İyi Yabancı Film Altın Küresi kazanan Yüzyüze (1976), En İyi Yabancı Film Altın Küresi kazanan Güz Sonatı (1978), En İyi Yabancı Film Oscarı, En İyi Yabancı Film Altın Küresi, En İyi Yabancı Film César Ödülü ve FIPRESCI Ödülünü kazanan Fanny ve Alexander (1982) yönetmenin ödül kazanan başarılı filmleridir.

Bergman, 2005'te Time dergisi tarafından dünyanın yaşayan en büyük yönetmeni olarak seçildi.

Bergman'ın filmografisini 5 dönemde ele almak mümkündür. İlk dönemde II. Dünya Savaşı sonrasının da etkisiyle yoğun bir intihar oranı mevcuttu. Din ve geleneklere bağlılığım git gide azaldığı bu zamanlarda yönetmen de filmlerini bu varoluşsal sıkıntılarla ve umutsuzluklarla dolu çöküş eksenli kurar.

1950'lerle birlikte bu eğilimden uzaklaşarak aşk, tutku ve ayrılık gibi temalar işlenir. Yönetmenin bu dönemde kadın oyunculara pozitif şekilde bir ayrıcalık tanıdığı dikkatleri çeker.

Bunun sebebi ise Bergman'ın anne ve babasıyla olan ilişkilerinin sanatına yansımasıdır. Annesine neredeyse aşk denebilecek kadar büyük bir sevgi hisseden yönetmen bu duygularını Büyülü Fener kitabında da dile getirir. Ona göre erkekler ise daima anneye muhtaç olan çocuklar gibidir.

Yönetmen, üçüncü döneminde Yedinci Mühür ve Yaban Çilekleri dışında 1961'e kadar olan filmlerin ise derinlikten uzaklaşarak daha eğlendirici filmlere yönelmiştir.

"Tanrının Sessizliği" üçlemesi yönetmenin filmlerinde dördüncü evreyi oluşturur.

Aynadaki Gibi, Kış Işığı ve Sessizlik filmleriyle yeniden metafiziğe dönen yönetmen, bu yapımların devamında Bütün O Kadınlar isimli ilk renkli güldürüsünü ve oğluna atfettiği Daniel'i çeker.

Yönetmen, 1966 yılında ise "Persona" filmiyle sinema sektörüne unutulmaz imzasını atar.

7 ödül ve 1 adaylığı bulunan drama türündeki bu film, parçalanma tekniklerinin ustalıkla kullanıldığı kült bir yapım haline gelir.

Bundan sonra ünlü yönetmen, bilinçdışına daha çok ağırlık vererek ve bilinçsiz güdülenmelere bağlı sorunları merkeze alarak zaman zaman seyirciyi rahatsız edecek o kendine özgü sinema dilini yaratır.

Kendine has kamera ve ışık oyunlarıyla, imge yüklü anlatımlarıyla ve ses kullanımıyla Bergman, ölüm-yaşam, tanrı-şeytan, yalan-gerçeklik, kadın-erkek gibi çatışmaları filmlerinde işlemiştir.

Bergman, toplumsal sorunları fazla gündeme getirmemesi bakımından çok fazla eleştiriye maruz kalsa da bireyi ve iç dünyasını farklı bir şekilde anlatmasıyla da dünya sinemasına damga vurmuş bir yönetmen olmuştur.

Kadınlar ve papazlar ise çoğu filminde yer alan başlıca karakterlerdir.

Gelelim "The Seventh Seal" filmine...

Cannes Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü kazanan The Seventh Seal (Yedinci Mühür) filmi yönetmenin en başarılı ve ünlü yapıtlarından biridir.

Yönetmenin dikey sinema* eğiliminin başladığı film olarak da bilinir.

*İsveç’in günlük gerçekleri yansıtmayı tercih eden genç sinemacıları tarafından, Bergman’ın metafizik simgelerle örülmüş sinemasını küçümsemek amacıyla yönetmenin filmlerine verdikleri isimdir.

Orta Çağ'ın karanlık ruhuna uygun olarak siyah beyaz çekilen filmde başrol ölümün ta kendisidir.

Bir şövalye Haçlı Seferi'nin ardından yanındaki bayraktarı ile evine dönmeye çalışır. Ortalıkta ise dehşet bir salgın vardır: Veba

Filmin ismi ile başında ve sonunda söylenen replikler ise "Book of Revelation"a bir göndermedir.

Yeni Ahit'in son kitabı olan Book of Revelation'daki (Vahiy Kitabı) şu pasaj filmin temelini oluşturuyor:

And when the Lamb had opened the seventh seal, there was silence in heaven about the space of half an hour.

Kuzu yedinci mührü açınca, gökte yarım saat kadar sessizlik oldu.

Filmde veba gibi kıyamet alametlerine dair ipuçları bulunmaktadır.

Lir, keçi, süt, sirk de yine dini kitaplarla ilişkilendirilebilecek metaforlar olarak karşımıza çıkıyor.

Antonius'un kilisede rahip sandığı Ölüm'le konuşması ise oldukça dokunaklıdır.

İnsanın içindeki boşluktan bahsedilen sahnede, karakterimiz ölmek istese de kafasındaki soru işaretlerini gidermek için bekliyor.

'Hayaletler dünyasındayım, rüyalarımda ve hayallerimde tutsak kaldım.'

İnanç ya da varsayım yerine Tanrı'dan gelecek gerçek bir bilginin peşinde koşuyor.

Burada kalbiyle inanmak isteyen ancak aklının engeline takılan bir adam görüyoruz.

Bu sahnede hep karanlıkta kaldığını vurgulayan karakterden yola çıkarak filmin siyah beyaz olması da oldukça manidar.

Tanrı'nın varlığı ve insanın onu anlamlandırışı ise tüm filmin merkezini oluşturuyor.

Şovalyenin yardımcısı Jöns, hayatları çok güzelken Tanrı'nın onların mutluluğunu cezalandırmak istediğini düşünür.

Bergman filmini şu şekilde tanımlar:

‘’Yedinci Mühür, serbestçe kullanılmış Orta Çağ malzemeleriyle sunulan modern bir şiirdir. Filmimde Şövalye, bugünün askerinin savaştan dönmesi gibi, Haçlı Seferi'nden dönüyor. Orta Çağ' da insanlar vebadan ölesiye korkarlardı. Bugün de atom bombası korkusuyla yaşıyorlar. Film, teması hayli basit bir alegoridir: İnsan, onun ebedi Tanrı arayışı ve tek mutlaklık olarak ölüm.’’

İşte sizleri düşüncelere daldıracak, filmden birkaç etkileyici replik:

'Sakın unutma budala. Yaşamın bir pamuk ipliğine bağlı. Günlerin sayılı.'

'Onları korkutursan düşünürler ve düşündükçe daha da korkarlar. Sonra da rahiplere koşarlar. '

'Mükemmel olmayan bu dünyada, en az mükemmel şey aşktır. Aşk, mükemmellikten en mükemmel uzaklıktadır.'

'Yaşamam boş bir kovalayış, bir yolculuk, anlamsız bir sürü lâf oldu bugüne dek. Buna yandığım kınadığım yok. Çünkü insanların çoğu böyle yaşıyor.'

'İnanç taşıması zor bir yüktür. ne kadar yüksek sesle çağırırsan çağır, karanlıktan sıyrılıp hiç gelmeyen birini sevmek gibi.'

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Şiirsel Sinemanın Öncü Yönetmenlerinden Ingmar Bergman'ın Favorisi Olan 28 Film
Felsefenin Elvis'i Slavoj Žižek'ten Dünyayı Anlamlandırmanızı Sağlayacak 11 Film Tavsiyesi
Filmler vs Mitoloji! Filmlerde İzlediğiniz Mitolojik Karakterler Gerçekten Anlatıldıkları Gibi mi?

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt