"Yönetmen, Hikâye Anlatan Kişi Demektir."

Türk sinemasının değerli yönetmenlerinden Murat Saraçoğlu ile buluştuk. Yönetmenlik kariyerine nasıl adım attığını ve edebiyat dünyasındaki deneyimlerinin yaratıcılığına nasıl katkı sağladığını konuştuk. Asistanlık deneyimlerinden sinema dünyasındaki projelere, bir projenin yapım aşamasında karşılaşılan zorluklardan Murat Saraçoğlu'nun kendi yönetmenlik tarzına kadar pek çok konuya değindik. Ayrıca Türk televizyon ve sinema izleyicilerinin tercihlerini, projelerini seçerken neleri göz önünde bulundurduğunu ve gelecek planlarını konuştuk. 

İşte Türk sinemasının usta yönetmenlerinden Murat Saraçoğlu ile gerçekleştirdiğimiz keyifli röportajımız.

-Orta ve lise öğreniminizi Üsküdar Burhan Felek Lisesinde tamamladınız. 1991'de İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo - TV Bölümünü bitirdiniz. Bu dönemde edindiğiniz deneyimler gelecekteki yönetmenlik kariyerinizin şekillenmesine nasıl katkı sağladı? Şu an yaptığınız iş, hayalinizdeki mesleği gerçekleştirdiğiniz anlamına mı geliyor?

Ben lise birinci sınıfta karar vermiştim. Nasıl olacağını bilmiyordum ama ilk Indiana Jones filmiyle birlikte tarih, arkeoloji ve sinema bende ayrılmaz bir istek haline geldi. Sonra yönetmenlikte karar kıldım. Tabii uzun bir süreç bu. Okul, mesleki anlamda eğitmedi beni sadece. Sanatın diğer disiplinleri, siyaset, felsefe, iktisat gibi alanlarda da iyi eğitim gördük, diyebilirim. Ayrıca çok değerli hocalarımız vardı. Metin Erksan bile dersimize giriyordu, düşünün. İnsanlar üniversiteye meslek öğrenmek için geliyorlar şimdi ama bizim merakımız fazlaydı her şeye, özellikle edebiyata tabii. Yönetmenlik iddiasında olan kişi, ülkesini, toprağını, dünyada ne olup bittiğini merak etmeli. İstanbul Üniversitesi her açıdan benim gözlerimi dünyaya açtığım yer aslında. Burhan Felek Lisesi de öyleydi. Şimdi orta öğretim kurumları nasıl, bilmem ama en azından Cumhuriyet Dönemi Türk yazarlarını lisede tanıdım ben. Bir zevk oluştu yani. Şimdilerde çoğu genç arkadaş, yazarların adlarından bile habersiz. Film de izlemiyorlar. Sinema öğrencisi olur mu böyle?

-Çeşitli dergilerde hikâyelerinizin yayımlandığını biliyoruz. Edebiyat dünyasındaki deneyimleriniz, sinema yönetmenliğinizde nasıl bir rol oynuyor?

Yönetmen, hikâye anlatan kişi demektir. Demin de dediğim gibi, biz daha öğrenciyken doymak bilmez bir iştahla edebiyatla, sinemayla ilgili ne varsa okumaya, anlamaya, giderek yazmaya çalışıyorduk. Sinema kulübümüz vardı, konuk gelsin, diye can atıyorduk. Tiyatro kolunda oynuyorduk. Genel olarak sanatla çevrili bir hayatımız vardı. Bu merak, her şeyden önce insanın hayal gücünü, gözlem yeteneğini, dertlerini anlatma isteğini kamçılıyor. Giderek yetkinleştiriyor, derinleştiriyor. Yönetmenin zihinsel geri planı bu merakla, okudukları ve özümsedikleriyle meydana geliyor.

-Hem yardımcı yönetmenlik hem de asistanlık yaptıktan sonra yönetmenlik kariyerine adım attınız. Bu geçiş sürecindeki deneyimleriniz hakkında bize daha fazla anlatabilir misiniz?

Ben Yeşilçam ardılı bir jenerasyonun üyesiyim. Eskiden usta çırak ilişkisi çok önemliydi. Ben bu disiplin ve anlayışla mesleğe başladım. Çok öğüt dinledim, hatıra, olay takip ettim. Yöntem öğrenmeye çalıştım. Çok saygı duyduğum ustalarım oldu. Bu ilişkileri öğrendiklerimle, kendi tecrübelerimi ve aldığım formasyonu birleştirmeye çalışarak devam ettim. O yüzden asistanlığın, bence, sektörde hâlâ önemi çok büyük.

-Filmografinizdeki çeşitli projeler arasında dramatik ve duygusal yönlerinizi gösteren yapımlar bulunuyor. Hangi türde çalışmayı en çok seviyorsunuz ve neden?

Ben dramacıyım. :) Bizim toplumumuz çelişkilerle dolu. Tarih boyunca da sayısız zulüm, haksızlık ve çözülmemiş problemler yaşanmış, yaşanıyor. Ülkenin mayası böyle. Doğal olarak insanımızın anlatılması gereken çok hikâyesi var. Film çekerken bundan başka bir amacım yok. Televizyonun koşulları farklı olsa da, bazılarının klişe dediği sosyolojik ortamda doğuyor ve yaşıyoruz hâlâ.

-'Aldatmak' gibi günümüzdeki sosyal konulara odaklanan bir projede çalışmak nasıl bir deneyim? İzleyicilere bu tür projelerle ne gibi mesajlar veriliyor sizce?

Bir hikâye anlatırken onun topluma etkilerini, olayların neden-sonuç ilişkilerini iyi anlamaya ve kendi ahlak anlayışım içinde bir çözümleme yaratmaya çalışırım. Yönetmenin sorumluluğudur da bu aynı zamanda. Son günlerde bir moda anlayış var, televizyon dizileri toplumun ahlakını bozuyor türünden bir tartışma var. Bence bu kadar basit değil. Kültürel yozlaşmada televizyon dizileri bir sonuç bence. Biz okullarda çocuklarımıza bilgi ve ahlak öğretemiyoruz. Oysa eskiden öğretiyorduk. O yüzden toplumsal yozlaşmanın suçunu sadece televizyon dizilerine yüklemeyelim. En kolay ve risksiz olanı yapıp suçu televizyona attık mı rahatlıyoruz. Ama okuldaki öğretmenle ilgili bir fikrimiz bile yok. Çocuklarımız nasıl vakit geçiriyor, onu da bilmiyoruz ya da sosyal medyayla ilgili kaygılarımız belirsiz. Televizyon bize bir şey öğretmez ya da daha doğrusu öğrenilmesi gereken şeyleri televizyon öğretmez. Bak, orada düğme var, kapatabilirsin. Eğer toplumsal bir erozyon varsa, bunun suçunu başka yerlerde aramalıyız.

-Türk izleyicisinin tercih ettiği dizi ve film türleri nelerdir? Hangi temalar ve hikâye anlatımları genellikle daha fazla ilgi çekiyor? Sizce bu tercihlerde kültürel, sosyal veya bireysel faktörlerin etkisi nedir? Türk televizyon ve sinema sektöründeki eğilimleri değerlendirirken hangi dönemlerde hangi türlerin daha fazla popüler olduğunu gözlemliyorsunuz?

Biz arabeski seviyoruz. Kimse gocunmasın ama bizim ruh halimiz bu. Ağlamayı, üzülmeyi ama bunların bir gün düzeleceğine dair umut taşımayı seviyoruz. Biraz çocuksu bir milletiz, çabuk coşuyoruz, çabuk kızıyoruz; dizilerde de durum biraz buna uygun bence. Yani kendimize özgü, alaturka bir durum var. Biz mi sadece böyleyiz? Hayır, bakın yıllarca küçümsenen dizilerimiz bütün üçüncü dünya ülkelerinde reyting rekorları kırıyor. Artık İtalya, İspanya gibi ülkeler de dahil oldu buna. İnsanın çözemediği ve sürekli anlatılmaya çalışılan hikâyelere klişe deyip kaldırıp atamazsınız. Genelde tutan işlerimize bakın, zaten bunu göreceksiniz.

-Kariyeriniz boyunca birçok başarılı projeye imza attınız. Hangi projenin yapım aşamasında en fazla zorlandınız ve bu zorlukları nasıl aştınız?

En çok Van ve Kars’ta çektiğim filmlerde zorlandım. Daha çok kalabalık sahneler ve iklim koşulları zorladı. Televizyonda ise 'Bir Zamanlar Çukurova' zor bir işti. On yaş almışımdır. Ama sonuçları güzel oldu mu unutuyorum böyle şeyleri ben.

-Kendi yönetmenlik tarzınızı nasıl tanımlarsınız? İmzanızı taşıyan özellikler nelerdir?

Benim altı filmim var, hepsinin ayağı bir yerinden bu ülkeye değsin diye uğraştım. Ana akım yapım/sermaye koşullarıyla bu filmleri yapmak zordu. Filmler iyi ya da kötü çıkmış olabilir ama bu çizgiyi korumuş olmaktan çok mutluyum. Sinemada büyük sanatsal kaygılarım yok, insanlar benim anlattığım hikâyeyi izlesin bana yeter. Bir derdim olsun anlatayım yeter. Üst tarafı yapay geliyor bana. Zaten sinema seyirci için var. Sanat da toplum için. Benim görüşüm böyle.

-Son dönemde dijital platformların artmasıyla dizi ve sinema izleyicileri daha geniş bir içerik yelpazesiyle karşılaşıyor. Siz yönetmen olarak, bu çeşitliliğin yaratıcılığınıza ve projelerinize etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Dijital platformların getirdiği olanaklar, sizin farklı hikâye anlatımı yöntemleri denemenize veya yeni temalar keşfetmenize nasıl katkı sağlıyor?

Dijital platformların kafası major kanallardan daha karışık bence. Büyük bir özgürlük ve yaratıcılık alanı iddiasıyla platformlar kuruldu, değişik işler yapıldı falan ama sonuçta ana omurgaya eklemlenmeye çalışan bir telaş var gibi. İş mühendisliğe dönmemeli, sanat öyle bir şey değil. Türkiye kendine özgü bir ülke ve biz işlerimizi bütün dünyaya satıyorsak ve bu pastadan pay almak isteyenler olacaksa ülkemizi, koşullarını, ve hikâyelerini anlamak zorundalar. Biz onlara benzemek zorunda değiliz. Nitekim iki yıl içinde mevzu değişmeye başladı bile.

-Projelerinizi seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Sizi bir senaryoya veya hikâyeye çeken özellikler nelerdir?

Ben çekilmiş bir film gibi okuyorum senaryoyu. Kafamda gördüklerim beni etkiliyorsa, seyirciyi de etkiler, diyorum. Ya da o hisle bir senaryo oluşturmaya çalışıyorum. Ama son beş yılda öyle olmadı pek. Timur Bey arıyor, yolladığı neyse alıp çekiyorum :)

-Oyuncularla çalışırken onlardan neler beklersiniz? Sette ekip arkadaşlarıyla olan ilişkilerinizin projenize nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?

Oyuncular tekil olarak iyi olabilir ama takım kazanır ya da kaybeder. O yüzden oyuncuların iş ahlakı ve disiplin duygusu çok önemlidir. Oyuncular ekibin bir parçası da olmalı. İyi insanlar olmalı, sanatla uğraşan insanlar. Kalp taşımalı. O zaman her şey güzel olur.

Ekibe gelince, ben disiplin sever biri değilim, daha doğrusu disiplin anlayışım farklı. Gerilim sevmiyorum, bizim işlerde gerilimin iyi bir şey olduğu zannedilir, yönetmenden korkulur falan. Bunlar aslında kifayetsizliği örtmek için uydurulmuş şeylerdir. Çalışma arkadaşlarınız sizden korkmamalı, saygı ve sevgi duymalı. Setin disiplini böyle de sağlanabilir. Asistanlarım da sanat, set, kostüm bütün birimler de aklı başında ve profesyonel insanlardan oluşursa güle eğlene de iyi iş çıkartılabilir. Benim genel olarak inancım bu yönde ve sette bu dengeyi tutmaya çalışıyorum. En başından beri. 

-Film veya dizilerinizde karakterlerin duygusal derinliklerini nasıl keşfediyorsunuz? Karakterlerle bağ kuruyor musunuz?

Duygusal bağ kurmam ama anlamaya ve senaristin yürüttüğü yolu aydınlık tutmaya çalışırım. Dizilerde çok şey olur ve bazen karakterin olaylar karşısında gösterdiği refleksler yönetmen olarak size zorlayabilir ya da olay merkezli yürürken, siz o karakterin bunu yapmayacağını düşünürsünüz ama senarist yazmıştır ve siz de çekmek zorundasınızdır. Böyle zamanlarda eğer karakterin tarzını, konuşmasını, iç sesini, görgüsünü, korkularını vb. hissedebiliyor durumdaysanız, kim ne derse desin sahneyi doğru çekersiniz.

-Kariyeriniz boyunca, kendi tarzınıza uymayan bir türü veya hikâyeyi denemek gibi bir düşünceniz oldu mu veya olur mu?

Bilim kurgu çekmek istiyorum doğrusu. Bir de şiirsel olacağını düşündüğüm bir filmimiz var; roman adaptasyonu, para bulduğumuz zaman çekeceğiz, senaryomuz hazır gibi. Benim için çok heyecan verici :)

-Son projelerinizden bazılarını ve bu projelerle ilgili izleyicilerden gelen tepkileri paylaşabilir misiniz?

Devam eden işim ATV'de yayınlanan 'Aldatmak' dizisi hariç, yazın Netflix'te 'Sen İnandır' adlı filmimiz yayınlandı. Çok sevildi ve birçok ülkede izlendi. Sıcak, samimi olsun diye uğraştığımız bir filmdi ve güzel geri dönüşler aldık. Bakalım günler neler getirecek? Herkese çok teşekkür ederim.

Röportaj: Hande İpekgil

Instagram 

Threads

X

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı