Yirminci Yüzyıla Damgasını Vuran Gabriel Garcia Marquez'in Mutlaka Okunması Gereken 13 Eseri

20. yüzyılın en önemli yazarları arasında gösterilen Marquez, aynı zamanda gazeteci, yayımcı, siyasi aktivist ve senarist.

Daha çok yazar kimliğiyle tanıdığımız Gabriel Garcia Marquez, özellikle kurgusal olmayan romanlarıyla dikkati üstüne çekti. Kendi başına gelen ya da gazetede gördüğü bir haberi, kendine özgü anlatımıyla anlatan Marquez, 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandı. 

Her biri birbirinden güzel ve ilgi çekici olan eserlerinden 13 tanesini sizler için sıraladık.

1. Yaprak Fırtınası - 1955

Latin Amerika edebiyatında “büyülü gerçekçilik” şeklinde anılan akımın en önemli temsilcisi olan Gabriel García Márquez’in ilk önemli yapıtı olan Yaprak Fırtınası 1955 yılında yayımlandı. Yaprak Fırtınası'nın öne çıkan özelliği, birçok romanında kullandığı düşsel bir kasaba olan Macondo'nun bu öykü kitabında ortaya çıkması.

2. Albaya Mektup Yok - 1961

Albaya Mektup Yok, çağımızın en büyük yazarlarından Gabriel García Márquez'in en güzel uzun öykülerinden biri. Ülkesi uğruna savaşarak yaptığı hizmetlerin karşılıksız kaldığını anlayan, emekliye ayrılmış yaşlı bir askerin öyküsü. Bir türlü gelmeyen emekli aylığını her cuma günü karısı ve horozuyla birlikte bekleyen emekli bir albayın komik, ama bir o kadar da trajik hikâyesi.  

Eser bir dönem 'Albaya Mektup Yazan Kimse Yok' ismiyle de yayımlandı.

3. Yüzyıllık Yalnızlık - 1967

'Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli, kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha az bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı... Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım... Bu romanı büyük bir dikkatle ve keyifle okuyan ve hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan hiçbir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek satır bulamazsınız.'

- Gabriel Garcia Marquez

4. Bir Kayıp Denizci - 1970

Haber 28 Şubat 1955'te öğrenildi: Kolombiya Deniz Kuvvetlerine bağlı 'Caldas' adlı bir muhribin mürettebatından sekiz kişi Antiller denizinde fırtınaya tutulan bu muhripten denize düşüp kayboldu. 'Mobil' kenti, tersanelerinde onarıldıktan sonra Alabama'dan ayrılıp Cartagena'ya gitmekte olan muhrip, faciadan yüz yirmi dakika sonra bu limana ulaştı. Panama Kanalının denetiminden sorumlu Birleşik Devletler Askeri Birlikler'nin ve Güney Karayipler bölgesindeki, öbür yardım kuruluşlarının da katılmasıyla kazazedelerin aranmasına hemen başlandı. Dört gün sonra aramalar durduruldu ve bu kayıp denizciler resmen ölmüş kabul edildi. Ama bu kayıp denizcilerden biri, bir hafta sonra Kuzey Kolombiya'da ıssız bir kumsalda can çekişir durumda bulundu. 'Luis Alejandro Velasco' adlı bu denizci on gün yemeden içmeden, başıboş bir salda kalmıştı. Bu kitap, onun başından geçenlerin öyküsüdür. 

- Gabriel Garcia Marquez

5. Başkan Babamızın Sonbaharı - 1975

Başkan Babamızın Sonbaharı, ölmek üzere olan, ama bir türlü ölmek bilmeyen, yaşama tutunmak adına ne cinayetler işleyip ne kanlar döken bir diktatörün öyküsüdür. Romanın karmaşık öyküsü, sözü edilen ülkedeki yaşamın karmaşıklığı ile at başı gider. Öyle ki, Başkan'la ilgili anılarını anlatanları, yalnızca bir noktalı virgül ayırır. Romanın sonunda yinelenen belli sahneleri birleştirerek, konuşanların yaşam öykülerini bütünleyebiliriz. 

Başkan Babamızın Sonbaharı'nı okurken, çağımızda sürüp gelen umutsuzlukla, sürüp gidecek olan umudun öyküsünü de izlemiş oluyoruz. Bu arada yazarın, yine Latin Amerika Edebiyatı geleneğine bağlı kaldığını, birtakım 'tip'ler aracılığıyla, yalnızca sevgisiz, zavallı, bunak bir Başkan'ı değil, onu yaratan gerçek dışı düzeni yargılama amacı da güttüğünü görüyoruz. Kolombiyalı bu ünlü yazar, Gabriel García Márquez, çok satan yazarların deneyimlerinden de yararlanıyor; böylece günümüz de şiddet ve cinsellikle uyarılan okurun da ilgisini çekmeyi başarıyor.

6. İyi Kalpli Eréndira - 1978

İyi Kalpli Erendira ile İnsafsız Büyükannesinin İnanılmaz ve Acıklı Öyküsü, bir öykü derlemesi değil. Gabriel Garcia Marquez'in 1972 yılında yazıp bir araya getirdiği öyküler kitabına verdiği ad bu. Yedi öykü var bu kitapta. Kitaba adını veren son öyküye kısa roman da diyebiliriz. 

Bu öyküleri yazdığında Gabriel Garcia Marquez, ünlü Yüzyıllık Yalnızlık adlı başyapıtını yazmış, yazarlığının doruğuna çıkmıştı. Gabriel Garcia Marquez'in keşfettiği ve kendinden sonra pek çok yazarı etkileyen `büyülü gerçekçilik', bu öykülerde bütün boyutlarıyla görülür. Özellikle kitaba adını veren İyi Kalpli Erendira'da saflık ve kötülük, aşk ve nefret, somut birer kişilik kazanırken, öykü de gitgide orta çağ destanlarına, halk ozanlarının türkülerine benzemeye başlar.

7. Kırmızı Pazartesi - 1981

Kolombiyalı büyük yazar Gabriel García Márquez'in 1981'de yayımlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir namus cinayetinin öyküsü. Hem Kolombiya'da, hem de yayımlandığı dünyanın dört bir yanındaki pek çok ülkede sarsıcı etkileri olmuş bir roman. Usta yazar, çocukluğunu geçirdiği kasabada yıllar önce yaşanmış bir cinayet olayını aktarıyor. Romanın kahramanı Santiago Nasar'ın öldürüleceği daha ilk satırlardan belli. 

Kırmızı Pazartesi, yalnızca bir cinayetin arka planını değil, bir halkın ortak davranış biçimlerinin portresini de çiziyor. Böylece, sonuna dek ilgiyle okuyacağınız bu kısa ve ölümsüz roman, bir toplumsal ruh çözümü niteliği de kazanmış oluyor.

8. Kolera Günlerinde Aşk - 1985

Kolera Günlerinde Aşk, bırakılmış bir sevgilinin, yeni yetmelik yıllarından başlayarak yaşlılığın alacakaranlığına dek süren yarım yüzyıllık aşkının öyküsü. Gabriel Garcia Marquez'in, ustalığı, bu öyküyü bir destana dönüştürüyor: aşkın, deli-akıllı, yabanıl-evcil, tensel, romantik tüm biçimlerinin pastoral bir şiirin büyüsüne büründüğü bir destan. On dokuzuncu yüzyılın yirminci yüzyıla dönüştüğü bir zaman dilimini kapsayan bu bitmeyen aşkın gerisinde, çağdaşlaşma çabası içindeki bir toplumun çeşitli yönlerini, özellikle taşra kentsoyluluğunun saçmalıklarını ince bir alayla eleştiriyor yazar. Roman boyunca, aşk acılarının lirik rüzgârlarının esintileri arasında, Gabriel Garcia Marquez'in, insancıl mizahı, sürekli olarak duyuruyor kendini. Bu nitelikleriyle, Kolera Günlerinde Aşk, Gabriel Garcia Marquez'in başyapıtı sayılan Yüzyıllık Yalnızlık'ın yanında tartışılmaz bir biçimde yerini alıyor.

9. On İki Gezici Öykü - 1992

On İki Gezici Öykü, 1982 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Gabriel García Márquez’in on sekiz yıllık bir zaman diliminde aralıklarla tekrar tekrar kaleme aldığı kısa öyküleri bir araya getiriyor. Yıllar öncesinin gazete notları, senaryo ve TV dizisi taslakları, zamanla García Márquez elinde usta işi, olağandışı birer öyküye dönüşmüş. 

On İki Gezici Öykü’deki kısa öyküler, García Márquez’in 1970’te yayınlanan başyapıtı Yüzyıllık Yalnızlık’ı anımsatan sahneler, olaylar ve imgelerle dolu. Usta, gerçeklik dünyasıyla düşler dünyasını buluşturmaktaki doğal yeteneğini bir kez daha tüm açıklığıyla ortaya koyuyor.

10. Aşk Ve Öbür Cinler - 1994

'Mezar yazıtı ilk kazma darbesiyle parça parça yerinden fırlamış, bakır renginde canlı bir saç yığını mezardan dışarı taşmıştı. Ustabaşı, işçilerinin de yardımıyla bunları tümüyle dışarı çıkarmak istedi, ama saçları ne kadar çok çekerlerse o kadar uzun ve gür görünüyorlardı; sonunda hâlâ bir kız çocuğunun kafatasına yapışık son saç telleri de dışarı çıktı... Yere yayılan o harikulade saçlar yirmi iki metre on bir santim uzunluğundaydı...'   

Gabriel García Márquez, yıllar önce tanık olduğu bu ürkünç olayın izini sürerek, gizemli bir aşk öyküsü çıkarıyor ortaya, bahtsız bir genç kızla bir rahibin olağandışı aşklarının öyküsünü. Büyülü gerçekliğin büyük ustası, Aşk ve Öbür Cinler’de, yaşama ve ölüme meydan okumakla kalmayan, aklın ve inancın sınırlarını da zorlayan bir aşk hikâyesi sunuyor okurlarına.

11. Bir Kaçırılma Öyküsü - 1996

Gabriel Garcia Marguez, Kolombiya'yı yıllarca haraca kesen uyuşturucu kaçakçısı Pablo Escolar'ın, can düşmanı olan öbür kartellerin elinden kurtulabilmek için bir yandan adalete teslim olma sürecini işletirken, öte yandan da pazarlık gücü kazanabilmek amacıyla tam dokuz kişiyi kaçırmasını anlatan 'Bir Kaçırılma Öyküsü' adlı bu yeni kitabıyla, gazeteciliğe bir tür dönüş yapıyor. Birçok yapıtında gazete haberlerinden yola çıkmış olan Gabriel Garcia Marguez, bu kez haberi romanlaştırırken, hemen hepsi gazeteci olan bu dokuz kişinin, ailelerinin, dostlarının, onları kaçırıp rehin tutanların ve hissettiklerini büyük bir ustalıkla ve bir gazeteci gözüyle ortaya koyuyor; Kolombiya'nın bu karanlık dönemini irdelerken de, ülkesinin gerçeklerine bir başka açıdan ışık tutmuş oluyor.

12. Benim Hüzünlü Orospularım - 2004

Benim Hüzünlü Orospularım’ın baş kişisi, yaşamı boyunca hiçbir kadınla parasını ödemeden sevişmemiş yaşlı bir gazeteci. Yalnızlığının çaresini günlük, sıradan ilişkilerde aramış bu çirkin ve çekingen ihtiyar, 90. yaş gününde kendine hiç alışılmamış bir armağan vermeye kalkışıyor. Eskiden tanıdığı bir genelev patroniçesini arayıp el değmemiş bir genç kızla birlikte olmak istediğini söylüyor. 

Patroniçe, onun bu isteğini yerine getirecek, ama yaşlı adam her ziyaretinde “uyuyan güzel” Delgadina’yı seyretmekle yetinmek zorunda kalacak, yaşamının güzünde kendisine böylesi bir oyun oynayan yazgısına boyun eğecek; ne ki bu çok özel ilişkiden o güne değin hiç tatmadığı bir aşk doğacaktır.

13. Doğu Avrupa'da Yolculuk - 2015 (eser yazarın ölümünden sonra yayımlandı)

Sınıfların ortadan kalkması hayret verici bir şey. Herkes eşit, herkes aynı düzeyde, herkes kötü dikilmiş eski püskü giysiler içinde, ayaklarında kalitesiz ayakkabılar var. Hiç acele etmiyorlar, telaş yok, sanki yaşamak için her şeyi ağırdan alıp tüm vakitlerini kullanıyorlar. Burada da köylerdeki aynı saf, iyi kalpli ve sağlıklı kalabalık kitleler var ama devasa boyutlarda.  Doğu Avrupa’da Yolculuk Gabriel García Márquez’in 1950’lerde gazeteci olarak Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkelere yaptığı seyahatin bir güncesi. Doğu Almanya’dan başlayıp Çekoslovakya, Polonya, Macaristan ve Sovyetler Birliği’ne uzanan bu serüven boyunca okurlar Márquez’in hem yol arkadaşları ve tanıştığı kişilere dair gözlemlerini hem de dönemin toplumsal ve siyasi gelişmeleriyle ilgili yorumlarını bulacaklar, elbette hepsi yazarın kendine has renkli anlatımıyla.

Popüler İçerikler

Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
03.03.2017

Kitaplara bakmak bile mutlu ediyor

Pasif Kullanıcı
03.03.2017

#12 yi alırken kitapçıya ne dicez

Pasif Kullanıcı
03.03.2017

Benim hüzünlü orospularım sizde var mı:D

Pasif Kullanıcı
03.03.2017

Şu Yaban Diyarlardaki Yabancı kştabı bitsede yeni kitaba başlasam.Yeni çıkna kitaplar hakkında bililendirilirsek güzel olur.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ