Yıl 1975.
Dünyada pek çok şey olup bitti.
Aynı zamanda 1975 yılı, sinema dünyasında bir ortaklığa sahip. Andrei Tarkovsky, Akira Kurosawa, Michelangelo Antonioni, Pier Paolo Pasolini, Stanley Kubrick, Theo Angelopouloso ve Yılmaz Güney gibi önemli yönetmenler, 1975'te birbirinden efsane filmler çekti. Eee, biz de boş durmayıp bu filmleri sizler için derledik.
Hadi başlayalım, şimdiden iyi seyirler!
Film çekmek için para bulamayan Kurosawa, intihar girişiminde bulunmuştu ve yardımına koşan Sovyetler Birliği sayesinde onu çöküşten kurtaran filmini çekti. Filmde ataları gibi bir yaşam sürmeyi tercih eden Uzala adındaki bilge adamın hayatı anlatılıyor. Rus ordusundan bir araştırmacı, uzaklardaki bir ormanda araştırma yaparken, doğanın dilinden anlayan, bilge Dersu Uzala ile karşılaşır. Bu karşılaşma, araştırmacıya doğanın ve dostluğun anlamını hatırlatır ve onu yeni bilgilerle donatır.
Ayna, birçok kişiye göre Tarkovsky’nin en derinlikli filmi. Yönetmenin kendi yaşamından yola çıkarak aşk, anılar, bağlılık ve belki de kendi ailesinden ve çevresindekilerden izler taşıyan derin ve etkili bir yapım.
Mesleğini kullanarak yaşadığı düzene başkaldırıp daha öteye gitmek ve zorla baş etmek uğrunda cesaret gösteren bir gazeteci olan David Locke, bir Kuzey Afrika ülkesine gerillalarla röportaj yapmaya gider. Artık hayatı eskisi gibi olmayacaktır. Burada hayatının en ilginç olaylarının içine girecek ve hayatının akışını sonsuza dek değiştirecektir.
Sadizm, cinsel sapkınlık ve akla gelmeyecek korkunçlukta işkencelerle dolu bu filmi izlemeden önce bir kere daha düşünün deriz çünkü gerçekten rahatsız olabilirsiniz. Konusuna gelecek olursak; Mussolini sonrası İtalya'da yıllardan 1943'tür. Faşist olarak tanınan dört adam Paolo Bonacelli, Giorgio Cataldi, Umberto Quintavalle, Aldo Valetti kurbanlarının bir listesini yapar. Yaşları 12 -18 arası olan dokuz kız ve erkek çocuğunu kaçırarak bir bölgeye getirirler. Hepsinden de 'efendileri'ne tam sadakat istenir. Ve 4 ay (120 gün) boyunca cinsel istismar dahil olmak üzere pek çok işkenceye maruz bırakılırlar.
Kubrick'in Thackeray'ın romanından uyarladığı bu film, yaptığı birbirinden kült filmler arasında kendine özel bir yer edindi. Film Barry Lyndon adındaki bir karakterin sıradan bir köylü iken büyük bir soylu olma hikayesi. Kubrick, filmi döneme uygun olsun diye Nasa'dan kiraladığı mercekleri kullanarak mum ışığında çekti.
Kent kent, kasaba kasaba gezen bir tiyatro kumpanyası 1939-52 yılları arasında Yunanistan topraklarında uzun bir turneye çıkar ve bir taşra oyununu sergilerler. Kumpanya olaylı yakın geçmişine sembolik ve dramatik bir yolculuk da yapar. Özetlemek gerekirse, filmde kasabaları ve kentleri dolaşan bir tiyatro topluluğu ekseninde dönemin siyasal ve toplumsal olaylarını anlatılıyor.
Güney’in ilk siyasi içerikli yapıtı kabul edilen bu filmi, 12. Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi 2. film ve en iyi özgün müzik ödüllerini kazanmıştı. Sosyal statü farkları, ahlaksal kavramlar ve temelde 'insan olma'nın aksayan yönlerini irdeleyen filmde değişen toplum ve insanlık kavramına dem vurulurken, filmin siyasal ve toplumcu yapısı da dikkat çekiyor.